"Tarafsızlık" kisvesi altında holiganlık...

Ersin Çelik, muhalefete destek veren yazarların "tarafsızlık" vurgusundaki tutarsızlığı analiz ediyor.

Ersin Çelik / Yeni Şafak

Büyük yalan: Tarafsızlık

Gazeteciliğe 2006 yılında başladım. Mutfaktan yetiştim. Mesleğini hakkıyla yapan gazetecilerin tedrisatından geçtim. Türkiye’nin en kritik dönemeçlerinden olan 2007 yılında yaşanan tüm siyasi, adli ve sosyal olayları yakından takip ettim. Tarafsızlığın büyük bir yalan, uydurma olduğunu ve de “taraf olmayı” iki yıllık bir muhabirken kavradım. Yıllarca televizyonculuk yapan, haber merkezleri kuran ve ana haberler sunan Tuncay Özkan’ın “AK Parti Cumhurbaşkanı seçmesin” diye halkı sokaklara döktüğü Cumhuriyet Mitingleri benim için milattı. 28 Şubat sürecinde gazeteci sıfatıyla, ekranlardan ülkenin dindar kesimine parmak sallayan, benim gibi lise talebelerini hedef gösteren Tuncay Özkan, 2007’de meydanlara inmiş, “Size Cumhurbaşkanı seçtirmem” konuşmaları yapıyordu.

Ama sorsanız Tuncay Özkan gazeteciydi. Arkasında da büyük bir medya gücü vardı. Hem kendi kanalı hem de “AK Parti’nin adayı Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilmesin” diyen birçok gazete, televizyon ve dergiyi bir cephede toplamıştı. O cephe her zaman kuruluydu aslında, 28 Şubat’tan kalma organizasyon şemasını uygulamaya geçirdiler sadece. Tuncay Özkan siyasete girerek yerini buldu ve "militan gazeteciliği" de arşivlerde kaldı.

Aynı dönemlerde Uğur Dündar’ın camide namaz kılan çocukları tek tek fişleyip boy boy hedef gösterdiği ana haberler de gazetecilik sıfatıyla yapıldı. Adının önüne arkasına; “tarafsız”, “cesur”, “özgür ve bağımsız gazeteci” sıfatları ekleyen/ekleten Uğur Dündar’ın Türkiye’nin mütedeyyin vatandaşlarına, namaz kılan çocuklara, başörtülü kadınlara olan düşmanlığı da unutuldu gitti.

Tayyip Erdoğan’ın ülkeyi yönetmesini bir türlü kabullenmeyen ve asla sindiremeyenler ideolojik saplantılı gazeteciliklerini bir kenara bırakıp başta Yeni Şafak olmak üzere politik duruşunu, tavrını gizlemeyen medya gruplarından şikâyetçi olmaya başladılar. “Yandaş gazetecilik” diye bir kavram geliştirip üzerinde tepinmeye başladılar.

Bazı gazeteciler, tarafsız gibi görünüp “tavırlı gazetecilik” kamuflajının arkasına çok güzel gizlendiler. Yetmedi siyasete ayar çekmeye, dizayn etmeye kalkıştılar.

Devletten ihale almak için bakanlarla pazarlık yapan genel yayın yönetmenleri, köşelerinden “özgür ve bağımsız gazetecilik” dersleri verdiler.

Türkiye’de medyanın 15 Temmuz darbe girişimine kadar tüm darbelerde seçilmişlerden yana değil de askerden taraf olduğunu, 28 Şubat’ta ise darbenin bilfiil içinde yer aldığını anlatmama gerek yok. Basın tarihimiz darbe destekçisi medyadan örneklerle dolu. Kütüphanelerde bulabileceğiniz eski gazete nüshaları en büyük kanıt. Yani Türkiye’de medya hiçbir zaman ne tarafsız oldu ne de özgür. Objektif habercilik ise sadece denendi.

Bugüne gelecek olursak… Geleneksel medya eski gücünde değil. Çünkü sosyal medya, gücü eline geçirdi. Özgür haberciliğin ve tarafsız medyanın büyük bir yalan olduğunun en büyük kanıtı da gazetecilerin şahsi sosyal medya hesapları... Buna “uydurulmuş gerçeklikle yüzleşme” de diyebiliriz.

Çünkü sosyal medya, doğası gereği kaostan beslenen ve bunun için de görüşleri, fikirleri, ideolojileri keskinleştiren platformlar olarak hepimizi kuşattı. Etkileşim mekanizması bir tarafı olmayan herkesi ‘sıfır’ kabul ettirdi.

Haliyle gazetecilik de keskinleşti. Gazeteciler bilerek ya da istemeyerek Tuncay Özkan seviyesinde habercilik yapmak zorunda artık. Bu keskinlik, Meral Akşener’in Altılı Masa’yı devirdiği 3 Mart günü itibariyle hem sosyal medya paylaşımlarına hem ekranlara hem de manşetlere net bir şekilde yansıdı. Tarafsız, objektif habercilik ve yayıncılık iddiasında olan, kendilerini de böyle konumlandıran bazı isimler ile bazı medya kurumları verebilecekleri tüm renkleri Altılı Masa kriziyle verdiler.

Şu örnekler kayıtlara mutlaka geçmeli…

Yılmaz Özdil: “CHP’li bir gazeteci olarak söylüyorum…”

Fatih Altaylı: “Şu an bir gün öncesinden çok çok daha kötü bir durumda değiliz…”

Karar gazetesi: “Olmadı Meral Hanım”

İrfan Değirmenci:(Akşener'e) “Tarih olacaksınız. Haydi uğurlar ola”

Tepkiler gayet insani aslında. Vatandaşların sosyal medya paylaşımları ve siyasi parti mensuplarının duygularından öte değil. Okuduğumuz ifadeler gazetecilik mesleğinin etik ve ilkeleri ile bağdaştırılabilir mi peki? Kime sorarsanız “hayır” yanıtını verir. Hiçbir gazeteci kabul etmez, “Böyle gazetecilik olmaz” der.

Bu yüzdende de “tarafsız gazetecilik” söyleminin aldatmaca olduğu düşüncesindeyim. Bir gazeteci “haber kutsal, yorum hürdür” anlayışından öteye geçmiyorsa işini doğru yapıyor demektir. Haber doğru olduktan sonra haberi nasıl yorumlayacağınız, haberi nereden göreceğiniz etik ilkeler çerçevesinde sizin ideolojik duruşunuzu da gösterir. Sonuçta gazeteciler, televizyoncular, muhabirler ve yazarlar da politik görüşleri olan, gidip oy veren vatandaşlar...

Daha önce bir röportajda ifade etmiştim; Tayyip Erdoğan benim de oy verdiğim, desteklediğim lider. Kendisini meslek hayatımda da destekliyorum. Ancak ben desteğimi açıkça deklare ediyorum. Çünkü tarafsız gazetecilik maskesi altında ‘muhalifliğin keyfi’ni süren ve sınırsız bir alana sahip olduğunu zanneden meslektaşlarımın okurları dahil herkesi kandırdığını düşünmesinden hoşlanmıyorum. En açık ifadesi bu.

Akşener’in Masa’yı devirdiği günden beri televizyon programlarını dikkatle izliyorum. Özellikle de HaberTürk televizyonunun ekranını, Meral Akşener ve İYİ Parti’ye tahsis ettiği çok net belli oldu. O ekrana çok değerli sunucular, gazeteciler ve yorumcular çıkıyor. Hepsi de mesleğe yıllarını vermiş isimler. Birçoğu ile de dostluğum var. Ama artık hiçbiri “tarafsız” olduklarını ya da tarafsız bir medya kurumunda çalıştıklarını iddia edemezler. Lütfen etmesinler de.

Bu yazdıklarım bir eleştiri değil, aksine içinde bulunduğumuz durumu analiz etmeye çalışıyorum. Duygular, düşünceler, ideolojik ve siyasi görüşler saklanamıyor. Mümkün değil. İdeolojisi, geçmişi, ülkenin geçtiği süreçlerde duruş ve davranışları bariz ortada olan, gündemi yorumlarken kendi siyasi görüşünden bağımsız hareket edemeyen gazetecilerin tarafsız olduklarını iddia etmesi inandırıcılıktan oldukça uzak.

Her yayında seçtiği konuklarla gündem olan ama konuklarının tümü belli bir siyasi görüşe ait ünlü medyacılar “tarafsız gazeteci oyunu” oynamasınlar artık. Erdoğan’ı açıkça savunmak ve bunu inkar etmemek ile Meral Akşener’e veya Kemal Kılıçdaroğlu’na yanlayıp, verebildiği tüm mesajları verdikten sonra “savunmuyorum” iddasında olmak arasında büyük fark var çünkü. Sizce hangisi daha ahlaki?

Yorum Analiz Haberleri

Meğer ne büyük sapmaymış!
Kemalizmin şapka zulmünden dolayı bombalanan şehir: Rize
Allah'ın rahmeti olan aklımızı gerektiği gibi kullanalım
Magazinleşen Yenidoğan Çetesi ve unutulan bebekler
Yapay zeka çağında kontrol kimde olacak?