Ankara Barosu, “Yolsuzluklar” başlıklı bir açık oturum düzenlemiş.
Katılımcıların birisi de, Danıştay Başkanvekilliği ve Danıştay Başsavcılığı görevlerinde bulunan Tansel Çölaşan imiş!
Bakmayın siz kendisinin yakın tarihe kadar bir yargı mensubu olduğuna..
Eşi, gazete sayfalarından, kendisi de mahkeme salonlarından siyasetin en alasını yapmıştı...
Danıştay’da cinayet işleneli daha 10 dakika olmuş/olmamıştı; o mahkeme hükmünü vermiş gibi ilan etmişti: “Katil, türban davasından dolayı bu (cinayet) kararı verdiğini ve (başörtü yasağı) kararı verenlerin cezalandırılması gerektiğini söyledi!”
Bununla yetinse yine iyi..
Devam etmiş ve şu suçlamayı yöneltmişti siyasi iktidara: “Saldırıyı lanetlemek yetmez. Toplumsal mutabakatı bozanlar, suçludur!”
Şimdi düşünün.. Bir Danıştay hakimi, bir saldırıdan dakikalar sonra, sadece eylemi gerçekleştireni değil, onun devamında yürütme organını da suçluyor..
Ve bu denli siyasete bulaşmış hakimler, bugün savunmaya geçiyor, kendilerinin siyasetin saldırısına maruz kaldıklarını iddia ediyorlar.
Evet, Sayın Tansel Çölaşan, dünkü konuşmasında bakın ne diyor: “Siyasetin, yargıya karşı resmen kılıç çektiğini görüyoruz. Yargı tamamen savunma noktasına geldi. Bu da bir yolsuzluk!”
Hemen soralım Sayın Çölaşan’a: “Peki yüksek hakimlerin, daha netleşmemiş olaylar üzerinden siyasi iktidara suçlama yöneltmeleri de bir yolsuzluk değil midir?”
Buyurun cevap verin, Sayın Çölaşan..
Dahası var..
“Toplumsal mutabakatı bozanlar” diye suçladığınız siyasi iktidarın, o olayda bir dahli olmadığı, tam aksine o siyasi iktidarın devrilmesi için o cinayetin işlendiği yönünde, çok ciddi deliller ortaya çıktı..
Şimdi bu deliller ışığında iktidardan ve tüm mütedeyyin insanlardan özür dileyip, “İlk açıklamamız yanlış oldu. Şimdi davanın sonunu bekleyelim. Bu arada ilk açıklamamız için de, üzdüğüm insanlardan özür dileyeyim” demeniz gerekmez miydi Sayın Çölaşan..
Gerekmez, gerekmez..
Çölaşan gibi, belli bir görüşe kendinizi adamış iseniz, kimseden özür dilemeniz gerekmez..
Hatta tekrar saldırıya devam etmeniz gerekir..
Çölaşan da, dün devam etmiş saldırılarına zaten..
Deniz Feneri ile ilgili imalarda bulunup, kafalarda soru işaretleri oluşturmaya kalkışmış.
Kendi hesabını vermeden..
Evet, yolsuzluk konusunda ahkâm kesen bu yüksek hakim, bundan birkaç sene önce, basına intikal eden belgelere göre, Hürriyet gazetesinin o tarihlerdeki yazarı olan eşi Emin Çölaşan ile birlikte, 3.5 milyon doları aşkın nakit hesabın sahibi idi..
Sordular, ama cevap alamadılar, “Bu para, tam olarak hangi gelir kaynaklarından elde edilmiştir?”
Belgeleri yayınlayanları mahkemeye verdiler. Mahkûm ettirdiler..
Tazminat davaları açtılar..
Ama, 3.5 milyon doların nasıl elde edildiğini izah etmediler..
Sonradan öğrendik, Hürriyet gazetesi patronu Aydın Doğan, sadece Refah-Yol iktidarı dönemindeki büyük gayreti sebebi ile, Emin Çölaşan’a, 1 milyon dolara yakın prim vermiş!
Düşünebiliyor musunuz, tek işi köşe yazarlığı yapmak olan birisine, bir siyasi iktidara karşı yazdığı yazılar sebebi ile, 1 milyon dolara yakın prim veriliyor!
Bunu izah etmesini beklediğimiz Sayın Çölaşan, dün çıkmış bir de demesin mi, “İhalelerde yolsuzluk yapılıyor. Görüntüde şeffaflık var ama, nasıl şeffaflık? Televizyonlarda veriyorlar ama o televizyonda verilen ihalenin arkası, arkada bağlanıyor!”
Haydi açıkla o zaman, Sayın Çölaşan..
Açıkla bakalım, “Kim, neyi bağladı? Nerede bağladı?”
Danıştay’ın iptal ettiği televizyon frekans ihalesi sebebi ile televizyon sahipleri kaç yüz milyon dolar kazandılar bu süreçte, onu da açıkla..
Eşinin eski patronu, şimdi savunmada olduğunu iddia ettiğin “yargı”nın iptal kararı ile ne kazandı, izah et..
Eşine, patron prim verirken, sadece yazısı sebebi ile mi bunu uygun gördü, onu da açıkla..
Her şey bilinsin..
İhalelerde, varsa bir üçkâğıt açan, onları da ortaya dök..
Sonuçta ihaleler, Danıştay’a gittiğine göre, arka odada olduğunu iddia ettiğiniz oyunlarla ilgili verdiğiniz kararları da bir gösterin bakalım..
Gösterin de, bilelim..
Mesela, Süleyman Demirel’in biraderinin şirketleri nasıl kurtarıldı? Yürütme mi, yoksa yargı mı kurtardı, bir anlatın bakalım..
Haydi Tansel Hanım..
Dökün bildiklerinizi ortaya.. Biz de bilelim.. Kamuoyu da bilsin!
VAKİT