Tanrı Uludur! Ruhban Okulu Kapalı Tutulmalıdır!

18 yıl boyunca “Tanrı Uludur” gürültüleriyle kalbimizi parçalayanlar, Kiliselerin çanlarını da aynı gerekçelerle susturdular.

KENAN ALPAY; Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in Patrikhaneyi ziyaret etmesi ile Ruhban Okulunun tekrar açılması gündemini yorumluyor:

Tanrı Uludur! Ruhban Okulu Kapalı Tutulmalıdır!

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyareti vesilesiyle söylenmesi gereken daha epeyce söz var. Bu ziyareti önemli kılan pek çok gerekçe sıralanabilir elbet. Fakat laik devlete bağlı dini bir söylem ve denetim oluşturmak üzere ihdas edilen Diyanet’in Türk ulusal kimliğinin en önemli araçlarından biri sayılan Rum-Ortodoks karşıtlığının dışında durduğunu ilan etmesi bu gerekçeler içerisinde en önemlisidir.

Rum-Ortodoks Düşmanlığını Kim Üretti?

Başkan Mehmet Görmez’in ziyaret sırasında Patrik Bartholomeos’a ifade ettiği “Ortodoks dünyasındaki Müslümanların ve İslam dünyasındaki Ortodoks Hıristiyanların durumlarını sık sık biraya gelerek konuşma” teklifinin karşılığı nedir? Herhalde Görmez’in bu teklifi sözünü ettiğimiz ve menşeinde Kemalist-Türkçü ideolojinin bulunduğu Rum-Ortodoks karşıtlığı meselesinde Diyanet’in bu siyasetin dışında olduğunu beyan etmektedir. Çünkü İttihat ve Terakki’nin 1908 darbesiyle iktidarı ele geçirdiği dönemden itibaren belirginlik kazanan fakat Balkan Faciası ve Anadolu’daki Yunan işgal dönemleriyle birlikte giderek artan oranda toplumda taban bulan Rum-Yunan düşmanlığı Kemalist iktidar sınıfları için makbul vatandaş tipini imal etmek üzere çok sık kullanılan bir psikolojik savaş unsuruna dönüşmüştü.

Laik-Türk kimliği çok büyük oranda İTC ve Kemalist cumhuriyet döneminde etnik olarak Rum-Ermeni kimliğine duyulan korku ve nefrete dini olarak da Ortodoks kimlikten duyulan şüphe ve endişeyi takviye ederek inşa edilmiştir. Bu tamamen modern bir durumdur ve iktidar sınıflarının bekasıyla doğrudan bağlantılıdır.

Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’nin hemen her bölgeden çekilirken elinde kalan küçük ama en stratejik toprak parçası olan Kıbrıs’ta iki toplum arasında nasıl bir düşmanlık üretildiğini hatırlamamız gerekir. Kıbrıs’a Türkiye’nin yeniden ilgi ve alakasının oluşturulmasında Hürriyet Gazetesi’nin, bu gazetenin yöneticilerinin de yer aldığı Kıbrıs Türktür Cemiyeti’nin ve nihayet 6-7 Eylül olaylarıyla zirve yapan Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığı’nın rolü çok manidardır.

1950’lerden itibaren Kıbrıs sorunu toplumun Türkçüleştirilmesinde olduğu kadar laikleştirilmesinde de uzun yıllar boyunca belirleyici rolü oynamıştır. Adaletin tesisinde Müslüman kimlik ve duyarlılığının iğdiş edilmesine bağlı olarak Türk ulusal kimlik ve çıkarlarını belirleyici kılan hukuksuzluklar zinciri “Milli Dava” Kıbrıs’la hemen her zaman meşruiyet kazanmıştır. Kıbrıs, Kemalist darbeci çetelerin Rum-Ortodoks düşmanı söylemleriyle Türkiye’de milliyetçi toplum-despotik devlet çatısının çatılmasında belirleyici amil olmuştur.

Yazının Devamı İçin Tıklayınız…

 

Yorum Analiz Haberleri

“Esed’in düşüşüyle Rusya 'süper güç' olmaktan çıktı”
Döktüğün kan yetmedi mi hala utanmadan konuşabiliyorsun?
"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango