Tanrı uludur, milletimiz cumhuriyetin kuludur!

Şöyle bir baktım 29 Ekim 2008 tarihli gazetelere.
 
Çoğu sanki demokratik cumhuriyet ile, yönetilen bir ülkenin gazeteleri değil de dikta ile yönetilen bir ülkenin gazeteleri gibiydiler.

Aslında böyle günler, "resmi bayramlar" Türkiye'nin rejiminin aslında ne olduğunun açığa çıktığı günlerdir.

Günlük gazetelerin hemen hemen hepsi de Atatürk, bayrak, TBMM vs. fotoğrafları eşliğinde 29 Ekim'i logonun üstüne almışlar Cumhuriyete sürmanşet muamelesi yapmışlar.

İyi hoş da bu manzara pek samimi bir duygunun fotoğrafını vermiyor.

Bir tür mecburiyet hissi ile yapılmış gibi görünüyordu dünkü gazeteler.

"85 yaşındaki genç". Amma gerçekçi, amma samimi bir başlık!

"En büyük bayram bu bayram". Acaba? Oysa gazetecilik okullarında "En" kelimesi kullanılırken çok dikkatli olunmalı diye öğretilir.

"Hep birlikte nice yıllara." 29 Ekim ile birlikte yeniden doğduk ya...

Ve tabii ki "Atatürk olmasaydı", "cumhuriyet ilan edilmeseydi" başlıklı sıradan köşe yazıları...

Bütün bunlar artık gülmeye değer bulmadığımız şakalar değil, basbayağı köşe yazıları, bayağı manşetler.

Ve tabii ki, artık Atatürk'ün adının anıldığı yerde mutlaka olmazsa olmaz bir isim Can Dündar.

Çektiği "Mustafa" adlı filmi 29 Ekim'de vizyona sokuyor!

Millet gider bu filme gerçek Mustafa'yı görebilecekleri ümidiyle.

Oysa "Artık taşınması ağır bu çağda savunulması güç Kemalizm'in ideolojik yüklerinden kurtulmuş "İnsan Atatürk" ile Can Dündar Türkiye'de nefessiz bırakılmış resmi ideolojiye bir hayat öpücüğü veriyor."

"İnsan Atatürk"
diyorlar Can Dündar'ın filmindeki Mustafa'ya.

Daha önceki Atatürkler insanüstü bir varlık gibi sunuluyordu çünkü.

Filmle ilgili en güzel eleştiriyi İpek Çalışlar yapmış, Latife Hanım kitabının yazarı Çalışlar "Bugün Atatürk merkezli resmi tarih öylesine dayatmacı ki, gerçekçi bir Atatürk filmini galiba bizden sonraki kuşaklar yapacak" diyor.

Demek ki Mustafa da pek gerçekçi değil.

Şöyle anlı şanlı, Atatürk'ün şanına yaraşır bir film yapamamak bu rejimin en büyük eksikliğidir.

 Atatürk'ü anma törenlerinde, resmi bayramlarda laiklik ruhu çıkarılabilen kalabalıkların şöyle dört dörtlük bir Atatürk filmi yapamamaları artık kabul edilmiş bir çelişkidir.

Çünkü bu rejime ölü bir bedenden laiklik ruhu çıkarmak, Atatürk filmi yapmaktan daha kolay geliyor.

Dün 29 Ekim'di ve yeni bir Atatürk filmi vizyona girdi. Ve gerçekçi bulunmadı.

Halbuki Atatürk'ün hayat hikayesinden bir değil, on tane taş gibi film çıkar.

Tabii bunun, yani bir Atatürk filmi çekmenin tek bir şartı var. Böylesi bir film, yalanlarla dolu bir inkılâp tarihi kitabının dokümanteri olmamalı!
 
BUGÜN