Tanrı parçacığı

Mümtazer Türköne

Buna, ilk defa teoriyi ortaya atan fizikçinin adıyla "Higgs parçacığı" da deniyor. "Tanrı parçacığı" denmesinin sebebi, evrenin yaratılışındaki sırrın bu parçacıkta bulunduğuna inanılması.

Fizik kütleyi bu parçacığın meydana getirdiğini varsayıyor. Aslında mesele, bilimin maddenin içine yaptığı çok uzun yolculuğun bir kırılmaya doğru yaklaşması. 20. yüzyılın başına kadar maddenin en küçük parçası olarak atomu biliyorduk. Atomun içinde bir çekirdek var. Çekirdeğin içinde de proton ve nötron. Sonra bu çekirdeğin çevresinde güneşin etrafında dönen gezegenler gibi elektronlar var. Sonra protonları meydana getiren kuarklar keşfedildi.

1964 yılında Peter Higgs "Maddenin niye bir kütlesi var?" sorusuna bir cevap getirdi. Bu soruyu "Her maddenin kütlesinin farklı olmasının sebebi nedir?" şeklinde de sorabilirsiniz. Sonunda maddeye kütleyi veren nesnenin, atomun içinde bizim henüz bilmediğimiz bir parçacık olduğu varsayımını ortaya attı. Varsayılan bu parçacıklara kuark ve onu taşıyanlara glukon adı veriliyor. Bunlar çekirdek içine hapsolmuş olduklarından serbest olarak gözlenemiyor. Bu parçacığın bir alanı var ve bu alanda başka parçacıklar ile etkileşime giriyor. Bu etkileşimle madde bir kütle kazanmış oluyor. Etkileşim çok şiddetli ise madde ağır bir kütleye, ne kadar az ise hafif bir kütleye sahip oluyor.

Geçen yıl Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi'nde(CERN) işte bu atom altı parçacıkların çarpıştırılmasıyla, maddenin nasıl oluştuğunu açıklayacak ve bu varsayımı kanıtlayacak bir deney planlandı. CERN bu deneyi yapabilmek için İsviçre-Fransa sınırında yerin yüz metre altına 27 kilometre çapında bir tünel yapmıştı. 8 milyar dolar para harcandı. Bu deneyle süreç tersinden izlenecek ve maddeyi meydana getiren parçacıklar ayrıştırılacaktı. 10-15 metre çaplı bir küre içinde küçük parçacıklar ayrışacak, sonra saniyenin milyonda biri kadar bir süre içinde yoğunlaşma ile proton ve nötronun oluşumu takip edilecekti. Böylece maddenin nasıl kütle edindiği kanıtlanmış olacaktı. Eylül 2008'de başlayan deney, bir arıza nedeniyle durduruldu. Önceki hafta iki tanınmış fizikçi New York Times'ta yayımlanan makaleler ile bu deneyin gelecekten gelen birileri tarafından sabote edildiği iddiasını ortaya attılar.

Hikâye şöyle: Bu deney, evreni meydana getirdiği varsayılan Big Bang (Büyük Patlama) teorisinin, küçük bir ortamda tekrarlanması anlamına geliyor. Küçücük atomun içindeki parçacıkların çarpıştırılmasının bir kara delik oluşturacağına ve bu kara deliğin dünyanın sonunu getireceğine inananlar var.

"Tanrı parçacığı"nın ortaya çıkartılmasına gelecekten gelenlerin müdahale ettiği iddiası, bu parçacığın ayrışmasının aynı zamanda bir zaman tüneli ortaya çıkartacağı iddiasına dayanıyor. Bilim kurgu filmlerindeki gibi, dedesinin çocukken geçireceği trafik kazasını, gelecekten gelip engelleyen torun gibi. Bilim evrenin "nasıl" oluştuğunu araştırıyor, "niye" oluştuğunu ise ilgi alanının dışında tutuyor. Cevabını veremeyeceği sorunun peşinden gitmiyor. Bugün sorduğu soruların cevabını sonsuz gibi görünen evrenin içinde değil, gözle görünmeyen atomun içindeki, varlığı varsayım olan parçacıklarda arıyor.

Ben iki fizikçinin ürettiği komplo teorisini ciddiye almıyorum. Ama bilimin en küçüğün küçüğüne yönelen merakının toplum için de bir anlamı olması gerekir. İnsana dair kafamızdaki "nasıl"ların cevabı toplumsal birimlerde, büyük organizasyonlarda ve iri kavramlarda değil yine insanın kendisinde. Aradığımız cevapları şu koskoca kainatın ortasında, sayısız atomların ve "tanrı parçacıkları"nın üzerinde oturan insanda bulabiliriz. Bizim de maddenin en küçük parçacıklarına yolculuk yapan fizikçiler gibi insanın içine doğru bir yolculuk yapmamız lâzım. Geleceğe gelince... Gelecekten kimse bizim yardımımıza gelemez. Gelebilseydi gelecekle bugün arasındaki zaman farkı ortadan kalkar ve geçmiş sürekli değişen bir oyun alanına dönerdi. İnsan haddini bilmeli: "Zaman"ın tek Efendisi var.

ZAMAN