Tamam Hayırlı Olsun Ama Hayrı Nerede Arayacağız?

Abdurrahman Dilipak Kur’an okunarak başlatılan yeni döneme dikkat çekiyor ve bakanların çok dikkatli olmaları gerektiğini söylüyor. İyi ama kumarhane sahibi bir turizm şirketi patronunun Kültür Bakanı yapılmasına diyeceğimiz bir şey yok mu? 

Abdurrahman Dilipak’ın bugünkü Yeni Akit’te (14 Temmuz 2018) yayınlanan yazısını ilginize sunuyoruz:

Bu Gidiş Nereye?

Ve bakanlar kurulunun ilk toplantısını ve yine bir Cuma günü, Hacıbayram’da kılınan Cuma namazından sonra, ilk meclisin açılışında olduğu gibi Kur’an-ı Kerim ve Sahihi Buhari hatimleri ile olmasa da, Fatihalar ve dualarla, ilk meclisin açıldığı binada yaptı. O gün o meclisin kapısında sağda bayrağımız, solda ise üzerinde kelime-i tevhid yazılı sancağımız vardı. Ve meclis kürsüsünde ise “Ve emruhum şûra beynehüm” ayeti yazılı idi.

Bu mirasa sahip bakanlar kurulu kimlerden oluşursa oluşsun, gerçek beklentinin altında kalacaktı. İnşallah yeni bakanların ideali olsun ve işlerini buna göre icra etsinler. İnşallah reis o günlerin hatırasını zihinlerde canlı tutmak için ilk meclisin açılışının belgeselinin yapılması talimatını verir. Bunun ilk adımını Refahyol hükümetinde Kültür Bakanı olan İsmail Kahraman atmış ve benden bunun senaryosunu yazmamı istemişti. 28 Şubat’ta, ANASOL-M kurulunca yeni kültür bakanının ilk icraatı bu anlaşmayı feshetmek oldu.

Bu dönemde bazı bakanlar hep göz önünde olacak. İçişleri, Dışişleri, Gıda - Tarım ve Maliye’nin her adımı izlenecek. Buna hazır olmaları gerek. Kritik bir dönem sözkonusu. Aslında başkanlık sisteminde bakanların kim olduğu çok önemli değil, ama yeni dönemde eskiden gelen isimlerin yeni dönemde atacağı adımlar, özel hayatları ve ilişkileri hep yakın takipte olacak. 2. grubta kamuoyunun ve basının yakın takibinde olacak isimler var. Dikkatli olmazlarsa zor durumda kalabilirler.

Tabii eğer iyi bir performans gösterirlerse ve bundan sonraki yolculukları konusunda daha dikkatli olurlarsa ve şansları da yaver giderse, bu tehlikeler de gerçekleşmemiş olabilir.

Mahalli seçimler ister vaktinde olsun, ister erkene alınsın, AK Parti’nin sosyo politik bazı analizler yapması gerek. Sosyal siyaset planlaması konusunda yön-eylem planlarını yaparken de yeni bir anlayışla olayları değerlendirmeliler. Eğer konjonktür olumsuz bir hava oluşturursa, bakanlar yüksek bir performans gösteremez ve hatalı söz ve eylemlerde bulunurlarsa, bunun sandığa yansıması kötü olur.. Onun için bakanların ve yeni atanacak bürokratların çok dikkatli olmaları gerek.

Tabii seçimlerde en belirleyici unsur başkan adayları. İnşallah belediye başkan adaylarını belirlerken, daha iyi bir profille yola çıkılır ve daha titiz bir dikkatle bu isimler belirlenir.

Şunu görelim, bu son seçimde AK Partili bazı milletvekillerinin çocukları, babasının partisine oy vermedi. AK Parti döneminde yıldızı parlayan işadamlarının çocukları da AK Parti’ye oy vermediler..

İlginç bir sosyolojik tahlil de sözkonusu. Kırsaldan kente gelen “Muhafazakar” kesim memleketçi reflekslere sahipken, şehirleşme sürecinde, refah ve eğitim düzeyi yükseldikçe ideolojik ve politik anlamda milliyetçi refleksler geliştirdiler.

Bu Türk’ü-Kürd’ü fark etmiyor. Mesela kırsaldaki o muhafazakarlar şehire gelince sadece namaz-oruçla yetinmediler, aynı şekilde ideolojik ve politik bir kimlik kazandılar ve nev-i şahsına münhasır bir şekilde “İslamcı”laştılar.

Eşzamanlı başka bir şey daha oldu. Daha seküler bir hayat yaşamaya başladılar. Daha rasyonal, daha pragmatik ve kişilik geliştirdiler. Daha rekabetçi.

Aidiyet duygusunu güçlendirdiler ve çeşitlendirdiler.. Hemşehricilikten öte futbol takımı tercihleri bile bu anlamda değer taşımaya başladı.

İstanbul’daki Şalpazarlılar, Şalpazarı’ndaki Şalpazarlılardan daha Şalpazarcıdır mesela.. Daha örgütlü, grub psikoloji ile hareket ediyorlar. Dayanışmacılıkları beraberinde rekabetçiliği ve her türlü tehdit karşısında çatışmacı bir refleks geliştiriyorlar.

Bu yeniden yapılanma sürecinde kendi içlerinde dayanışma çabalarına rağmen eğitim, kültür ve çıkar ilişkilerine dayalı çeşitlilik talepleri de ortaya çıkıyor. İdeolojik, politik, dini anlamda alt grublara dayalı farklılaşmalar kendini gösteriyor.

Tabii bu süreçte internet ve sosyal medianın yaş farkına dayalı radikal bir etkisi var.

Toplumda dominant olan değerler hızla erozyona uğrarken, daha pragmatik bir davranış biçimi öne çıkıyor. Din, tarih ve gelenek iç içe geçiyor. Bu değerler, daha görünür olurken, muhteva değişikliğine uğruyor ve folklorik bir hal alıyor. Kültürel değerlere dönüşüyor. Vicdanla ilişkilendiriliyor. Seremoniler, ritüeller ve ikonalarla bezenmiş kült olarak  kendine farklı bir tarih ve gelecek hayali de üretiyor.

Türkiye laikçi tehditten yakasını kurtarmaya çalışırken, şimdi sekülerleşme belası ile karşı karşıya. Bunda en büyük pay da kuşkusuz FETÖ’ye ait.

Globalleşmenin getirdiği sorunlar, para ile yeni tanışan insanların yaşadıkları travma ve paranın dönüştürücü gücünün yeni nesiller üzerindeki etkisi, hedonizm tehlikesi hepsi üst üste geldi.

Övünmeyi ve dövünmeyi bir kenara bırakıp önümüze bakalım. Bu sorunlar aşılmaz değil. Dağ ne kadar yüksek olursa olsun, üzerinden geçen bir yol vardır. Allah’a dayanacak ve yürüyeceksiniz.

Çok geç kalmış değiliz. Bu çocukluk hastalıklarını geçirerek tecrübe ve kimlik kazanacağız.

Para, makam, şöhretle yeni tanışıyoruz. Olacak bütün bunlar. Ama eğer zamanında yapmamız gereken şeyleri yapmazsak, bunlar ölümcül olabilir.

Rahmetli ninem, “eli ayağı boş değil, tuttuğu iş değil” derdi. Yapıyormuş gibi yapmaktan vazgeçmemiz gerek.

Bakanlar atandı. Sırada üst bürokrasi var. 15 Temmuz sonrası, Askeri Şûra ve ardından parti kongresi var. Bütçe çalışmaları ve ardından seçim hazırlıkları.

Bu gidişin daha iyi bir hedefe ulaşabilmesi için  topyekûn bir silkinmeye ihtiyaç var. Sadece başkanlık, meclis değil, STK’lar, media, hepimizin silkinmeye ihtiyacı var. STK’lar, siyaset ve bürokrasi de birbirine benziyor. Daha iyi bir gelecek için bizim de daha iyi bir hedefe yönelmemiz gerekiyor. Herkes başkalarının değişmesini istiyor, ama gerçekte hepimizin değişmesi gerekiyor.

Halk AK Parti’yi çok sevdi. Onu AKP’lilerden de kıskanıyor. Reisin sözlerine büyük değer veriyor, ama olan bazı şeyleri anlayamıyor. Çevresindeki bazı kişilerden Reislerini kıskanıyor bu insanlar. Onların orada ne işi olduğunu sorgulamalarının ötesinde, onların Reise zarar vermesinden endişe duyuyorlar. Onların bu hassasiyetlerini görmek, anlamak ve dikkate almak gerek. AK Parti’yi  ayakta tutan ana güç, ana akım bu insanların heyecanlarında, dualarında ve öfkelerinde gizli.. Bunlardan rahatsız olanlar asıl bu partinin baş belalarıdır.

Bu insanlar olanları anlamak, çevrelerine anlatmak, basında, sosyal mediada, muhalefet kesimlerinin saldırıları, eleştirileri, söylentiler karşısında partilerini savunmak ve dik durmak istiyorlar. Onun için sanırım bu anlamda köklü bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var. Aman ha, sıratı müstakim üzere olalım. Yoksa halimiz yaman. Namuslu insanlar namussuzlar kadar zeki, cesur ve gayretli değilse işimiz zor. Ve bu gibi durumlarda son pişmanlık fayda sağlamaz. Def-i mazarrat, celbi menafiden de evladır.

Benden söylemesi.

Selâm ve dua ile.

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!