Taliban’ın şeriatı getireceğinden mi, getiremeyeceğinden mi korkulmalı?

Faruk Beşer, Taliban üzerinden geliştirilen İslam düşmanı yaklaşım tarzını tenkit ediyor.

Faruk Beşer / Yeni Şafak

Taliban’ın şeriatı getireceğinden mi, getiremeyeceğinden mi korkulmalı?

Şeriat tek kelime ile hukuk demektir. Her hak sahibinin hakkını alacağından emin olduğu, zayıf da olsa haklının hakkını alıncaya kadar güçlü, haksızın güçlü de olsa üzerindeki hakları ödeyinceye kadar güçsüz sayıldığı hukuk düzeni demektir. Şimdiye kadar şeriatın tatbik edilmesinden kimse zarar görmedi, edilmemesinden ya da şeriat adına yapılan yanlışlardan zarar görüldü.

Yıllardır özgürlüklerini, ülkelerinin bağımsızlığını, savunan insanlardan neden rahatsız olunur. Neden on binlerce masum Afganı öldüren, yüz binlercesini evinden yurdundan eden, varlıklarını çalıp kaçıran işgalci emperyalistlerden çok Taliban’ı suçlarız? Neden bu işgalcilerin kara propagandalarına kanarız? Evinize haydutlar giriyor, alabilecekleri ne varsa alıyor, mahreminize tecavüz ediyor, siz de bıçağı elinize alıp can havliyle ona buna sallıyorsunuz, haydutlara zarar veriyorsunuz. Birileri de sizi elinizde bıçakla bu can havlinizi resimliyor, sizi terörist ve saldırgan olarak gösteriyor, suçlu yine siz oluyorsunuz. Aslında vicdansızlık budur. Bu beyin yıkayıcı kara propaganda sandığımızdan çok daha fazla akı kara, karayı ak gösterecek güçtedir. Bizim şeriatı bilmeyen medyamız da kahir ekseriyetiyle bu propagandanın aleti olarak iş görüyor. Taliban’ın kadın konusunda şimdi bizzat kendilerinden dinlediğimiz beyanları öncekilerde bu kara propagandanın etkisi olduğunu gösteriyor, bu bir.

İkinci olarak Irak’ta Kesnizanî tarikatı lideri maharetiyle ordunun sessizce ABD’ye teslim edilmesine karşılık, burada ABD’nin Taliban’a teslim olmasını takdiri ilahinin cilvesi bir rövanş olarak görüyoruz.

Ayrıca, maddi imkânlar açısından kıyaslanamayacak kadar zayıf, Kur’an-ı Kerim ifadesiyle ‘küçük bir grubun’, iman, azim ve sabırla, karşısındaki dünya devini dize getirmesi ve bunun, maddi gücün sanıldığı gibi yenilmez olmadığını göstermesi de ilahi bir mucize sayılmalıdır.

Taliban’ın Kâbil’e, Resulüllah’ın (sa) Mekke’ye girdiği gibi girmesi de sevindiricidir. Malum Resulüllah Mekke’yi kansız fethettiğinde, halka: ‘Size ne yapacağımı düşünüyorsunuz’ diye seslenmişti. ‘Kerim insandan sadece hayır beklenir’ demişlerdi. Bunun üzerine Resulüllah, ‘hadi gidin, bugün artık serbestsiniz’ diye buyurmuştu.

Amma! Korkmamızı gerektiren hususlar da yok değildir. Meselenin o yönüne de bakalım:

Taliban talebeler demek. Ama bununla sadece din ilimlerini tahsil eden medrese talebeleri kastediliyor. Oysa İslam ‘ilim’ deyince ‘din ilimleri, dünya ilimleri’ diye ayırmadan ilmi teşvik eder. Hatta Kur’an-ı Kerim’de âlim ve ulema ifadeleri sadece tabiat âlimleri için kullanılır. Birinci korku sebebimiz budur. Fen bilimlerinden, sosyal bilimlerden kopuk dini ilimleri tahsil edenler şeriatı doğru anlayabilirler mi? Çünkü şeriat kâr-zarar maslahat-mefsedet hesabı üzerine kuruludur. Müslümanların aleyhine kullanılıyorsa bazı cezalar uygulanmaz. Seksenli doksanlı yıllarda Nijerya’da, İran’da, Suudi Arabistan’da uygulanan recim ve kısas görüntülerinin İslam aleyhine ne büyük kara propagandalara sebep olduğunu görmüştük. Onlar da şeriatı doğru anlamış olsalardı bu tahribatı yapmazlardı. Taliban akıllı olabilecek mi, endişemiz var.

Burada şunu söyleyebilirsiniz: ABD’de uygulanan elektrikli sandalyedeki idam cezası bunların hepsinden daha korkunç ve daha ürkütücüdür. Ama kimseden bu sebeple ABD hakkında bir karalama duydunuz mu? Duymadınız çünkü ABD güçlüdür. Güçlü olanın yaptığı eleştirilemez. O halde Müslümanlar da güçlü oluncaya kadar gayesi; maslahatı, sulhu ve sükûnu sağlamak olan cezaları ertelemelidirler.

Korkuyoruz çünkü bu medreselerde yetişenlerden inanılması güç dar mezhepçilik örnekleri de duyuyoruz. Umuyoruz bunların da çoğu bu kara propaganda ürünü olmuş olsun. Ama bizim birinci elden duyduklarımız da var. Ayrıca Afganistan’daki çok karışık etnik mozaiğin tahrik edilmesinden de korkuyoruz. Şah Mesud’un oğlu acaba Taliban’ın şeriatını beğenmediği için mi, yoksa etnik kimliği sebebiyle mi muhalefete başladı? Tarih boyunca Müslümanların başının en büyük belası kavmiyetçilik olmuştur. Bölünmeler, yıkılmalar, tarihten silinmeler hep bu yüzdendir. Bununla savaşmak Rusya ve ABD ile savaşmaktan daha zordur.

Son olarak; İngiltere bile oradan ayrılmazken Türkiye’nin orada ne işi var diyen vizyonsuzlara kulak asmadan Afgan kardeşlerimize her konuda yardım etmeliyiz. Kuracaklarsa onlar da Hanefi devleti değil kuşatıcı bir İslâm devleti kurmalıdırlar. Allah yardımcıları olsun.

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu