Taliban'ı sadece Peştunların temsilcisi olarak görmek yanlıştır

Yasin Aktay, Afganistan’daki son durum bağlamında Türkiye’nin konumunu değerlendirdiği yazısında, Türkiye-Afganistan ilişkilerini de analiz ederek Taliban’ı sadece Peştun halkının temsilcisi olarak görmenin yanlış olduğunu vurguluyor.

Yasin Aktay’ın Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan yazısı (23 Haziran 2021) şöyle:

TÜRKİYE AFGANİSTAN’DA NE YAPAR NE YAPMAZ?

NATO Liderler Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasında gerçekleşen görüşmeyle birlikte Türkiye-ABD ilişkileri hiç kimsenin beklemediği şekilde olumlu bir aşamaya taşındı. Bunda aslında her iki liderin kişisel diplomatik maharetleri ve gerçekçi yaklaşımlarının payı inkâr edilemez. Tabii olayı daha ziyade Türkiye’den Afganistan’da beklenen rolle ilişkilendirenler de çok oldu. Bazıları olayı haberleştiren metinlerde “Afganistan’da ABD sonrası misyon için en güvenilir ülke Türkiye” diye yansıyan ifadeleri doğrudan “ABD’nin taşeronluğuna talip olan Türkiye” şeklinde tercüme etme yoluna bile gitti.

Bu ifade Türkiye’nin Afganistan’da veya Suriye, Libya, Somali gibi ülkelerdeki rolünü, misyon ve vizyonunu kavramaktan tek kelimeyle çok nasipsiz bir ifade. Aslında bütün bu bölgelerde Türkiye’nin oynadığı rolü bu ifadelerin sahipleri hep yaftalayacak bir şey buluyor. Tabii ki “buluyor” dediğimiz şey “uyduruyor” kelimesiyle daha iyi ifade edilebilir bir şey. Türkiye’ye hiçbir şekilde kendi vizyonunu ve misyonunu yakıştırmayan, bunu layık görmeyen bir yaklaşımın, Türkiye’ye karşı hep bir suizan besleyen bu yaklaşımın en iyi ihtimalle biraz rehabilitasyona ve yeni Türkiye tanıtımına ihtiyacı olduğu açık.

Bütün bu operasyonlara baştan itibaren yakıştırılan yaftalara rağmen Türkiye Libya’da da Suriye’de de Somali’de de başka bütün dış operasyonlarında da artık sadece kendi vizyonuna sahip bir aktördür. Tam da bu yüzden sık sık başka aktörlerle, mesela ABD ile, Fransa ile İsrail ile, Körfez’in taşeronlarıyla karşı karşıya kalıyor. Bu aktörlerin üzerimize saldıkları vekilleriyle, PKK-PYD ile FETÖ ile DAEŞ ile çetin savaşlar vermek durumunda kalıyoruz.

Afganistan’daki misyonunda kendi başarısızlığı konusunda olabildiğince gerçekçi bir değerlendirme yapan ABD, aslında, 2015 yılından beri çekilme planları yapıyor. NATO’nun Afganistan’daki operasyonunda ise bir üye olarak Türkiye başından beri en büyük katkıyı yapıyor ve yapmaya devam ediyor. Türkiye’nin Afganistan’daki varlığı ülke halkınca, hatta halkın hiçbir kesimince ABD’nin hatta diğer NATO üyelerinin varlığı gibi algılanmıyor. Türkiye NATO adına orada bulunduğu halde askeri Afganistan halkı ile çok daha yakın, çok daha güven veren bir ilişki içinde.

Aslında keşke NATO hiç burnunu sokmadan, NATO misyonunun dışında olarak, zamanında Türkiye’nin yeterince imkânı olsa da Afganistan’a salt kendi misyonuyla girebilseydi. Böylece çatışan grupların arasını bulmaya, ülkede istikrarı temin edecek bir müzakere sürecinde arabulucu olarak çok daha fazla katkıda bulunabilirdi. Belki işin başında bu o kadar mümkün olmayabilirdi, bilemiyoruz. Ancak uzun zamandır bir arabulucu misyonu kabul edilebilecek bir aktör olarak Taliban da dahil olmak üzere bütün tarafların hüsnü kabulüne en üst düzeyde konu olabilecek aktör Türkiye’dir. İran, Pakistan, ABD veya başka herhangi bir ülkenin mutlaka burada etkileri var, etkiledikleri gruplar var. Ancak Türkiye bütün grupların ittifakla sempati besledikleri bir ülke olmakla birlikte etkili harici aktörlerle de gerekli işbirliğine açık bir mesafededir.

İslam dünyasında barış, adalet, istikrar ve kalkınmanın teminini arayan misyonuyla Türkiye’nin Afganistan’daki varlığı belki başka uluslararası misyonlarla örtüşebilir ama kimse bu misyona başkalarının taşeronluğunu yakıştıramaz.

Diğer yandan Türkiye’nin Afganistan’daki misyonunda şimdiye kadar yapılanlardan yola çıkılarak gelecek için dikkate alınması gereken dersler de vardır.

Afganistan’da Taliban önemli bir güç ve Afgan halkının çok önemli bir kesimini temsil ediyor. Hatta şu anda sıradan Afgan halkı nezdinde en muteber örgütlü yapıyı oluşturuyor. Bunu ABD de gördü ve 2015’ten itibaren onu uzlaşılması, müzakere edilmesi gereken bir taraf olarak gördü. Türkiye’nin Afganistan içindeki siyasi çekişmelerde herhangi bir tarafı dışlamadan, herkese karşı eşit mesafede, kucaklayıcı bir tutum geliştirmesi çok önemli.

NATO’nun ABD’yi temsilen Taliban’a karşı yürüttüğü savaştan çekilse de şimdi Afgan halkının kendi iç ihtilafı her an alevlenebilecek bir savaş ihtimalini barındırıyor. Kuzey ittifakı ile Taliban arasında devam eden savaşta Kuzey İttifakı’nın Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan ve İran’dan destek çağrılarının adresleri arasında Türkiye’nin kendisini de katmaması gerekiyor. Türkiye orada Taliban ile savaşmak için değil, Taliban’ın da diğer bütün grupların da hukukunu gözeten bir istikrar unsuru olarak varlığını tesis etmesi gerekiyor.

Özbek, Tacik ve Türkmen grupların Taliban’ı Peştun milliyetçisi diye ötekileştirmesine prim vermemeli. Taliban’ın Peştunlardan ibaret olmadığı, bünyesinde Özbek ve Türkmen komutanları da barındırdığını unutmamak lazım.

Şimdiye kadar ABD’nin öncülüğünde Taliban’a karşı örgütlenip tahrik olmuş grupların hala canlı kalmış husumetlerinin peşinden gitmenin anlamı yok. Oysa ABD aradan çekiliyor neticede Afgan halkının unsurları baş başa kalmış durumda. Afgan halkı unsurlarının birbirleriyle iletişim kurabilmesi için Türkiye’nin dikkatli ve adil bir rol oynaması bekleniyor. Bunu oynadığı taktirde Türkiye çok hayırlı, kendi misyonuna uygun tarihi bir rol oynayacaktır. Aksi durumu düşünmeyelim bile.

Daha fazla düşünmemiz gereken Afganistan’ın mevcut etnik ve siyasi dengeleri ve buna Türkiye’nin verebileceği cevaplar için fırsatlar ve tehditlerdir.

Buna da daha sonra devam edelim.

Yorum Analiz Haberleri

Gazzeli kadınlardan öğreneceğimiz çok şey var!
Değerlerin erozyonu ve toplumsal çözülme
"Benzersizlik" Anlatısı ve Aynılaşma
Kurtuluşun tek çaresi Allah'a dönmektir
Mazlumlar için elimizden geleni yapıyor muyuz?