HAKSÖZ HABER
Taliban modern dünya açısından “anlaşılması güç” kategoride yer alıyor. Yapıp ettiği her şey modernliği insanlık için değişmez kabul olarak görenleri çıldırtıyor!
Taha Akyol liberal görüşleriyle tanınan bir isim. “Taliban kafası ve Müslümanların tarih sorunu” başlıklı bir yazı kaleme alan Akyol kendi bulunduğu yerden bakarak Taliban’ı mahkum etmenin yollarını aramış. Ortaya ise oldukça tutarsız bir yazı çıkmış…
“Taliban’ın akıl almaz uygulamaları” şeklinde bir cümleyle anlatmak istediğini izaha girişen Akyol, hangi akıldan bahsediyor? Ardında gelen cümle ise neyin ölçüt olarak alındığı gösteren cinsten: “Dinî metinleri 21. Yüzyılın hayat şartlarında ve bilim boyutlarında nasıl anlayacağız?”
Öncelikle bir şeyi “bilim boyutunda” ele almanın gerekliliği oldukça tartışmalı bir husus. Bilimin esas parola olarak belirlendiği ve anladığımız kadarıyla Akyol için de oldukça belirleyici olan Batı’da dahi “bilimin” değişmez konumu tartışmaya açıldı. Frankfurt Okulu’ndan başlayarak bir dizi düşünür bilim olarak toplumlara dayatılan şeyin pozitivizm olduğunu söyledi ve bu düşünceyi amiyane tabirle ayaklarının altında çiğnediler!
Taha Akyol, ilahiyatçı Metin Özdemir’den hareketle “insan merkezli bir kelamın” gerekliliğini vurgulayıp dini metinleri “21.yy ve bilim boyutlarıyla” anlamlandırma konusunda bir usul sunmaya çalışıyor kendince. Oldukça kolaycı bir mantıkla yapılan bu vurgunun mümkünlüğü de baştan aşağı tartışmalıdır. Ancak konumuz tam olarak bu değil...
Taha Akyol’un "Taliban’ın akıl almaz uygulamaları" dediği bahisler kadınların bir bölgeden bir bölgeye tek başına seyahat etmelerinin ve vitrin mankenlerin kafalarıyla birlikte sergilenmesinin engellenmesi.
Bu uygulamaları savunmak veya karşı çıkmaktan ziyade Akyol’un kendi perspektifini bir yasa misali dayatması esas sorun olarak görülebilir. Yoksa Taliban’ın attığı adımlar eleştiriye açıktır. Adaletli olmak kaydıyla isteyen istediği eleştiriyi yapabilir…
Kadınların bir yerden bir yere seyahat etmesi konusunda Allah Resulü’nün (sav) dönemindeki rivayetlerden bahseden Akyol geçmişte şu sebeplerle böyle bir uygulamaya gidildiğini söylüyor: “Peygamberimiz kadınların uzak mesafelere tek başına gitmemesini istemiştir ama bu, haydutluğun, kadın kaçırıp köle olarak satmanın yaygın olduğu çağlarda bir güvenlik tedbiriydi, tarihî bir uygulamaydı.” Taliban'ın bu kararını eleştiren Akyol, Afganistan’ın Taliban’dan sonra daha güvenli bir yer olduğunu kabul etmiş oluyor ister istemez... Bugün Afganistan daha güvenli evet bunu biz de kabul ediyoruz ancak yine de zamana ihtiyaç var... Netice olarak yıllardır devam eden bir savaş var. Bu sebeple yukarıda sayılan sebeplerin hala Afganistan’da geçerliliğini koruduğu söylenemez mi?
Misal olarak Taliban’a kız çocuklarının eğitimi noktasında getirilen iftiraların hepsi Taliban tarafından boşa çıkartıldı. Sınıfların kız ve erkek öğrenciler şeklinde ikiye ayrıldığı ülkede kız çocukları eğitim görmeye devam ediyor. Vitrin mankenlerinin kafaları olmadan sergilenmesi meselesini ise daha etraflıca ele almak gerekmektedir. Bu uygulamanın oldukça takdire şayan olduğunu belirtelim!
En nihayetinde ise Taliban’ı anlamaya çalışmadan mahkum etmek isteyenlerin artık gına getiren klişesi 2001 yılında Afganistan’ın Bamlyan bölgesindeki antik Buda heykellerinin yok edilmesi hadisesini zikrediyor Taha Akyol. Geç kaldınız Sayın Akyol! Bunlar çoktan gündem yapıldı... Vay arkadaş! Ne heykelmiş ama! Afgan Müslümanlarının Sovyet işgalinden başlayarak günümüze kadar gelen direnişlerini “Heykelleri yıktı bunlar” şeklinde kahvehane ağzıyla tahfif etmek nasıl bir iştir?
Taliban’ın 2001 senesinde yaptığı icraatı savunduğumuz da anlaşılmasın! Bize kalırsa şuan için böyle bir şey yapmak çok anlamlı değil. Ama Taliban da bundan ibaret değil! O dönem konu hakkında açıklama yapan Yusuf el-Karadavi de Taliban’ın icraatını şu sözlerle eleştirmişti: “Taliban fakirlikle, hastalıklarla, işsizlikle, iç savaşı sona erdirmekle savaşsın, heykellerle değil"
Taliban’ı eleştirmek için ezber hale gelen argümanlara sarılanlar Afganistan’da ABD ve işbirlikçisi Batıcı rejimler tarafından işlenen cürümleri hiçbir zaman görmediler. Zira onlar için Batı, rol model olma işlevine sahip. Bu sebeple Yusuf el-Karadavi Taliban’ı eleştirdikten sonra şu hususu ekliyor: “Batı, dünyanın diğer bölgelerinde ağır zulümler altında inleyen topluluklara heykeller kadar değer vermedi." Bilmiyoruz aklınıza kim geldi? Müslümanların gelişmesinin yolunu kendi zaviyesinden aktaran Akyol ise yazısını şöyle sonlandırıyor: Çağımızda İslam düşüncesinin gelişmesinin ön şartı modern demokratik hürriyetler ve geniş müfredatlı, felsefeye açık kaliteli eğitimdir.
İyi de Sayın Akyol, Afganistan’ı bu hale getiren emperyalistler, modern demokratik hürriyetler ve felsefenin taşıyıcısı olarak Afganistan’a geldiler! Burada bir tutarsızlık yok mu? Bu noktada şunu da belirtmek gerekiyor ki anladığımız kadarıyla Akyol’un “felsefe” diye kast ettiği Batı düşünce geleneğinden ibaret. 13. Yüzyıla kadar medeniyetin zirvesinde Müslümanların olduğunu söyleyen Akyol, “Müslümanların ufkunu karartanlar, Farabi’yi, İbni Sina’yı, İbn Rüşd’ü tekfir edenlerin istibdadı oldu.” diyerek cümlesini sonlandırıyor.
Taliban’ı kültür, tarih ve toplum gerçekliğinden soyutlayarak acımasızca mahkum eden birisinden İslam düşünce geleneğine adil bir şekilde yaklaşmasını beklemek çok gerçekçi olmayacaktır. Düşünceyi felsefe ile yani Batı düşüncesiyle sınırlandırmak da oldukça oryantalist, emperyalist bir düşünme şeklidir ama kime anlatıyoruz?!
Taha Akyol kendisini konumlandırdığı yer gereği oldukça cüretkar! Zira o da tıpkı çözüm olarak sunduğu Batılı paradigma gibi sadece kendisini merkeze alarak düşünüyor. Onun dışındaki her şey ona uyum sağlamalı. Uyum göstermeyenler kategori dışı ilan edilerek elimine edilmeli. Baksanıza heykel falan yıkıyorlar!
Taliban, Afganistan’ın gerçekliğidir. Taliban’ı hor görerek, küçümseyerek kimse bir yere varamaz. ABD kaç sene savaştı ama def olup gitmekten başka bir şey gelmedi elinden. Taliban iktidarı kaybettikten sonra yılmadı. Hatalarından dersler çıkardı ve bugün tekrar yitirdiği iktidarı elde etmeyi başardı. Bunu kabul edin artık!
Dini metinleri 21.yy şartlarına göre yorumlama çabası gibi konular Taha Akyol’un yeterliliğini aşıyor! Her şeyden evvel ise böyle bir çabanın gerekliliği başlı başına bir tartışma konusudur… Keşke bu konularda yazıp çizerken modernliği esas alan kendi perspektifini de en az Taliban’ı eleştirirken takındığı kıyıcı tutum kadar özeleştiriye tabi tutsa! Böylesi çok daha adil ve tutarlı olacaktır!
Taha Akyol'un bahse konu olan yazısı:
Taliban, mağaza vitrinlerinde alçıdan yapılmış kadın mankenlerinin başlarını koparıyor!.. Medyada başları koparılmış mankenlerin resimlerini görmüşsünüzdür.
Taliban’nın “İyiliği Emretme, Kötülüğü Men Etme Bakanlığı” böyle bir karar almış.
Biliyorsunuz bu bir ayet-i kerimedir. Kuran’ın bu ayetini Taliban doğru mu anlıyor? Nasıl anlamalı?..
Taliban geçenlerde müzik aletlerini parçalamıştı, bazı fetva kitaplarında Peygamberimiz zamanında bulunmayan müzik enstrümanların günah olduğu yazılıydı…?
Taliban geçen Ağustos’ta kadınların yanlarında erkek refakatçi olmadan uzak mesafeye seyahat etmelerini yasaklamıştı. Doğrusu, böyle bir hadis de vardır; öyleyse Taliban doğru mu yapıyor?
DERİNLERDEKİ SORUNLAR
Taliban’ın bu akıl almaz uygulamaları, inanmış bir Müslüman’ın önündeki zihniyet sorunlarını yansıtıyor: Dinî metinleri 21. Yüzyılın hayat şartlarında ve bilim boyutlarında nasıl anlayacağız?
Hele de kelam ve felsefe sorunları… İlahiyatçı Prof. Metin Özdemir hocamız, tarihteki Kelamcıların düşünme tarzını şöyle yazıyor:
“İnsandan çok Allah’ın zâtı ve sıfatlarıyla ilgilenmeye başlayınca, insanın özgürlük, yaratıcılık, özgüven ve hür teşebbüs gibi temel ihtiyaçlarını karşılama ve yetilerini güçlendirme noktasında yeni ve güçlü adımlar sergileyemediler. Böyle olunca da Müslüman dünyanın bireyleri büyük ölçüde özgüvenlerini kaybetti ve bunun sonucunda tamamen Batı’yı taklit etmeye ya da bütünüyle ondan nefret duymaya yöneldi.”
Derinlerdeki bu felsefi sorunların 21. Yüzyılda bile politikacılar tarafından güç toplamak için nasıl istismar edildiği de apaçık ortada…
Özdemir hocamız haklı olarak “insan merkezli bir kelam”a ihtiyaç olduğunu belirtiyor. (Eski Yeni, Anadolu İlahiyat Akademisi Araştırma Dergisi, Güz 2014, s. 23)
Görüyorsunuz, problem ne kadar derin ve yeni bir tefekküre ihtiyaç ne kadar büyük!
DİN VE TARİH
Bugün alçı mankenlerin kafasını koparan Taliban, 2001 yılında, Afganistan’ın Bamlyan bölgesindeki antik Buda heykellerini topçu atışlarıyla tahrip etmişti!. O heykelleri antik eser değil, “put” olarak görüyordu! Bütün problem buradadır; “tarihî” olanla “dinî” olanı ayıramamak, tarihi din sanmak…
Başka bir deyişle, tarihi kutsamak, tarihe laboratuvar gibi bakamamak…
Böylece dinimizi eski çağlara mıhlıyorlar.
Amerikan Anayasa Mahkemesi’nin köleliği yasal sayan kararları vardır; tarihî niteliktedir. Ama eski fetvalara tarih değil din diye bakıyorlar.
Evet Peygamberimiz kadınların uzak mesafelere tek başına gitmemesini istemiştir ama bu, haydutluğun, kadın kaçırıp köle olarak satmanın yaygın olduğu çağlarda bir güvenlik tedbiriydi, tarihî bir uygulamaydı. Nitekim Peygamberimiz, güvenlik sağlandığında Irak’taki Hîve şehrinden Mekke’ye tek başına “bir kadın yolcunun Allah’tan başka hiç kimseden korkmadan gelerek Kabe’yi tavaf edeceğini” de söylemiştir. (Diyanet, Hadislerle İslam, cilt 7, s.519-520)
Ama Taliban bu tarihi ve sosyolojik uygulamayı “nass” sanıyor!
ÖZGÜRLÜK İHTİYACI
Ben herhangi bir konuda dinî hüküm veremem, ehliyetim yoktur. Zaten “nass” konularında da tefsir farkları olagelmiştir. Faizin tanımı ve kapsamı konuları özellikle günümüzde ilahiyatçılar arasında daha da tartışmalıdır.
İslam geleneğinde ehliyetli ve açık fikirli alimler ayetleri ve hadisleri tasnif ettiler: Bir kısmı sadece Peygamberi bağlar, bir kısmı sadece ahlaki tavsiyedir, bir kısmının yaptırımı sadece uhrevidir, bir kısmı “nass”tır ve naslar konusunda kamu yararı, zaruret, istihsan (iyileştirme), örf gibi metotlarla ufuk genişliği sağladılar.
Yoğun felsefi tartışmalardan çekinmediler ve 13. Yüzyıla kadar medeniyetin zirvesinde Müslümanlar vardı. Müslümanların ufkunu karartanlar, Farabi’yi, İbni Sina’yı, İbn Rüşd’ü tekfir edenlerin istibdadı oldu.
Taassup öyle bir tutkudur ki, Sünni İmam Malik, Sünni İmam-ı Âzam’a bile “fitneci” demişti! Bunu okuduğumda çok şaşırmıştım. Muhterem hocamız, hocaların hocası Prof. Mehmet Said Hatiboğlu’nun “Siyasi İçtimai Hadiselerle Hadis Münasebeti” adlı eserini tavsiye ederim. (sf. 137).
Çağımızda İslam düşüncesinin gelişmesinin ön şartı modern demokratik hürriyetler ve geniş müfredatlı, felsefeye açık kaliteli eğitimdir.