Taliban kendisi hakkında oluşturulan algıyı yerle bir etti!

Yasin Aktay, Afganistan'da yaşanan değişim ve dönüşüm sürecini değerlendirirken Taliban'ın üstlendiği sorumluluğu inceliyor.

Yasin Aktay / Yeni Şafak

Afganistan şaşırtmaya devam ediyor

Afganistan ziyaretimden sonra izlenimlerimi aktardığım yazılarda 2 buçuk yıl önce yirmi yıl kıran kırana bir mücadele verdiği dünyanın süper gücünü ülkesinden kovduktan sonra yönetimi devralan Taliban’ın Afganistan’da bir devr-i sabık peşinde koşmadığını söyledim. Bunun ise aslında yıllardır Batılı medyada Taliban hakkında oluşturulmaya çalışılan bütün algı ve beklentileri altüst edecek bir durum ortaya koyduğunu da ekledik. Bu sözlerimizin insanlarda oluşturduğu şaşkınlığı, yazılarıma gelen tepkilerden çok net bir biçimde izleme fırsatım oldu.

Gerçekten Taliban hakkında nasıl bir algı oluşturulduysa, bunlar iktidara gelir gelmez şimdiye kadar kanı en kolay biçimde dökülen kavimlerden biri olan Afgan halkının kanını sular seller gibi dökeceği bekleniyordu. 400 bin ölüme yol açmış işgal günlerinde işgalcilerle işbirliği yapmış eski rejimin bütün kalıntılarından tek tek hesap sorularak belki hiç mahkeme bile edilmeden katliamlar yapılacağı beklentisi.

Bu beklentiyi aslında işgalciler Afganistan’ı terk etmeden hemen önce o kadar güçlü bir biçimde oluşturdular ki, ülkeyi terk eden son işgalci uçaklarının tekerlerine, kanatlarına tutunan insanlar, hareket etmiş uçağın peşinden can havliyle koşuşan insanlar görüntüsü zihinlere kazındı.

Aslında yıllardır DAEŞ gibi gerçekten terör örgütlerinin marifetiyle üretilen canilik algıları olduğu gibi Taliban’ı da yüklenmek istendi. DAEŞ’in ölçüsüz, kuralsız, şeriatsız şiddetinin İslam’la hiçbir ilgisinin olmadığını, bunun bizzat kendi elleriyle ürettikleri bir sanayi işi olduğunu bilen biliyor tabi.

Tabi bu algıyı oluşturan bir başka beklenti de Batı’da veya Doğu’da yaşanan bütün sözümona devrimlerin veya rejim değişikliklerinin devr-i sabık yaratmadan gerçekleşmediğine dair alışıldık tecrübeler. Hangi devrimi ele alırsanız alın “kellelerin götürülmesi”nin sürecin kaçınılmaz bir rutini gibi yaşandığını görürsünüz. Fransız Devrimi, Ekim 1917 Bolşevik Devrimi veya İran Devriminin ardından mahkemeli veya mahkemesiz kurulan idam sehpalarından, işletilen giyotinlerden eski rejimin bütün iltisaklı şahısları nasiplerini almışlardır. Eskileri yemek yetmez, devrim kendi evlatlarını da yer.

Devrimler birer iktidar değişikliği şeklinde yaşanmıştır aslında ve bu haliyle hiçbirinde gerçek bir devrim boyutu olmamıştır. Bir ırkın başka bir ırka karşı, bir etnik grubun başka bir etnik gruba karşı, bir ekonomik sınıfın başka bir ekonomik sınıfa karşı, bir silahlı örgütün başka bir silahlı örgüte karşı sağladığı üstünlüğün hiçbir tarafında devrim olmaz. Gerçek devrim görmek istiyorsanız can düşmanlarından kendine dostlar/kardeşler edinen, bu dostları da kendine “ashap” kılan Peygamber efendimizin gönül devrimine bakacaksınız. Gerçek devrim odur. Oradan çıkarsanabilecek bir dostluk siyasetidir, kendi düşmanlarınızı bile çağrınızda, yaklaşımınızda, davranışınızda ihya edebilecek bir yaklaşım.

Taliban’ın yöneticileri devr-i sabık yaratmama ve herkesi affetme konusunda sergiledikleri tavrı tamamen Peygamber’in sünnetine tabi olmanın doğal bir gereği olarak gördüklerini söylüyorlar. Peygamber Mekke’yi fethederken nasıl intikam peşinde koşmadıysa, nasıl herkesi affettiyse o. Sonradan kurulan kabinede Savunma Bakanlığı görevini üstlenen, Taliban Kurucusu Molla Ömer’in 30 yaşlarındaki oğlu Mevlevi Muhammed Yakup Mücahid Kabil’e giren Taliban yöneticilerine talimat olarak Mekke’nin fethinde Peygamber’in verdiği talimatın aynısını vermiş: “Evini kapatıp içeriye sığınanlara ilişilmeyecek, af dileyen af edilecek, silahla karşı koymayan hiç kimseye dokunulmayacak, boş evlere girilip asla yağma yapılmayacak”

Bu şartlara da sonuna kadar uyulmuş. Katliam ve yağma korkusu kısa sürede herkesten gitmiş ve aslında Taliban sonrasında beklenen kitlesel Afgan göçü yaşanmamış.

Başka türlü olsa, yani tam da beklenen ve korkulan gibi olsaymış bugün karşılaştığımız Afgan düzensiz göçmenlerin belki on katıyla karşı karşıya kalabilirdik. O yüzden aslında Taliban birçok ülkenin mustarip olduğu düzensiz göç konusunda ciddi bir hizmet de vermiş oluyor, ama bunu sırf insanlar göç etmesin diye yapmadığı çok açık. Onları motive eden tek şey İslam’ın gereklerine, ahlakına uymak, özünde Müslüman olan Afgan halkını İslam’a daha da ısındırmak.

Genel af ilan edilmiş ve resmi devlet dairelerinde, hatta orduda eski rejimin mevcut görevlileri bile görevlerine devam ettirilmiş. Yani normal bir belediye değişiminde bizde yaşanmasına çok aşina olduğumuz bir “işten çıkarma” bile yaşanmamış ve bu durum Taliban’a yönelik toplumsal sempatiyi iyice artırmış.

Mevlevi Yakup eski rejimin önde gelen yöneticileri, Eşref Gani, Hamit Karzai, Dr. Abdullah Abdullah gibi yöneticilerin bile rahatlıkla Kabil’de ve serbestçe yaşayabildikleri bilgisini şaşırtmaya devam ederek veriyor.

Hem Sovyetlere karşı hem de ABD’ye karşı Afgan cihadının önde gelen isimlerinden Celaleddin Haqqani’nin en genç oğlu Enes Haqqani halen 28 yaşında ve yaşından beklenmeyen bir bilgelikle TRT World’un sorularını cevaplarken af politikalarına yön veren Hz. Ömer’in bir nasihatini zikrediyor: “Sahip olduğun güç, senden daha zayıf olanlara baskı yapma, zulmetme arzusunu kışkırttığında hemen hatırlaman gereken şey Allah’ın senden mutlak olarak çok güçlü olduğu ama bu gücünü sana karşı kullanmak yerine rahmetini ve merhametini sergilediğidir”

Bunları söyleyen Haqqani’nin 4 ağabeyi Amerikalılar tarafından katledilmiş, kendisi de 4 yılı münferit hücre hapsi olmak üzere toplam 5 yıl zindanda tutulmuş ve bu esnada ağır işkencelerden geçirilmiş. Şimdi ise tek düşündüğü şey Afganistan barışı, birlik ve bütünlüğü ve tabii ki bağımsız kalarak kalkınması. Ona bu acıları yaşatmış olan işgalcilerle işbirliği yapmış eski rejimin insanlarını her gün yönettiği ülkede görüyor ve onlara karşı bile en ufak bir intikam ve nefret duygusu taşımıyor.

“Çektiklerimiz bizim imtihanımızın bir parçasıydı ve biz doğru yolda kalarak zaten onların ödülünü fazlasıyla alacağız. Ama olayı kişiselleştirirsek Şeriat’ın yolundan sapmış oluruz” diyor.

Afganistan diye, Taliban diye kimsenin görmeye yanaşmadığı bu destansı deneyim, Amerikalıları ülkeden kovmaktan bile daha büyük bir kahramanlık.

Batılı felsefe geleneği “bağışlama, armağan” vs. konularda zihni çatlatan arayış ve sorgulamalarda bulunur da pratiği ortada: soykırımlar, rövanşizmler, intikamcılık, ırkçılık. İslam dünyası hiç işin felsefesini yapmadan destansı pratikler ortaya koyar. Görebilene tabi.

Yorum Analiz Haberleri

Siyonistlerden dost olmaz, ne Kürtlere ne de bir başkasına
“AB İsrail’i daha ne kadar koruyacak?”
“BM Siyonizm'i ırkçılık saysın”
Gazze katliamında ABD'nin rolü
Endonezya’da “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen” madde: Filistin davası