Taksim'in Mabet Gibi Algılanmasına Karşıyız

Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Arslan, "Biz 1 Mayıs'ın sadece İstanbul'un bir meydanına, Taksim Meydanı'na hapsedilmesine, o meydanın kutsanmasına, onun bir mabet gibi algılanmasına karşıyız" dedi.

Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Mahmut Arslan, bir otelde düzenlediği basın toplantısında, 1 Mayıs'ın 180'den fazla ülkede kutlandığını, kutlama şekillerinin, ülkelerin rejimlerine, demokrasi ölçütlerine göre değiştiğini belirterek, 1 Mayıs'ın Kuzey Kore'de sosyalizm ideolojisinin aracı olurken, İran İslam Cumhuriyeti'nde ise emperyalizme karşı mücadelenin simgesi yapıldığını söyledi.

Türkiye'de bir çevrenin 1 Mayıs'ı ideolojik mücadelelerin aracı olarak görüp, kutladığını öne süren Arslan, bunların dışında kalan geniş kitlelerin ise işçi bayramını bu çevrelerin bir günü gibi algıladıklarını, bu nedenle de kamuoyunun işçi bayramına mesafeli yaklaştığını dile getirdi.

Zaman zaman mesafelerin karşıtlığa da dönüştüğünü ifade eden Arslan, "Bu kutlamalara karşı sempati duymaktan öte kızgınlık, kırgınlık oluşuyor. Kamuoyundaki görüntüler, 1 Mayıs'a giydirilen haksız kalıplar, o gün ortaya çıkan çatışmalar, gerginlikler... Bütün bunlar Türkiye kamuoyunun büyük bölümünü 1 Mayıs hakkında ciddi mesafe koymaya zorlamıştır" ifadelerini kullandı.

Hak-İş olarak 1 Mayıs'ı, yani birlik, mücadele ve dayanışma gününü kutlayacaklarını belirten Arslan, şöyle devam etti:

"Çünkü bu tarihsel bir miras. Bugün hala insanca yaşayabileceğimiz çalışma şartlarını talep etmek zorundayız. 128 yıl sonra da benzer taleplerle Türkiye'de ve dünyada karşı karşıyayız. Bu mirasa sahip çıkarak, doğru bir şekilde bugünü kutlamalıyız. Birlik, mücadele gününde emekçilerle sorunlarımızı yüksek sesle, kavgayı, çatışmayı içermeyen barışçıl bir dil kullanarak meydanlarda taleplerimizi konuşabilmeliyiz. İtirazlarımızı gerek hükümetlere gerek işverene karşı yüksek sesle ortaya koymalıyız. Hak-İş'in birinci görevi 1 Mayıs'ı tarihsel ruhuna ve mirasına uygun olarak kutlamaktır. Birlik ve mücadele günü olan bugünün ne yazık ki bir ideolojik kalıba giydirilmesine karşı bütün emekçilerin, bütün mağdurların, mazlumların sahip çıkabileceği 1 Mayıs havasını inşa etmemiz gerekiyor. 1 Mayıs'ın üzerine haksız olarak giydirilen dar kalıbı dışarıya çıkarmamız ve toplumsallaştırmamız gerekiyor. Üçüncüsü ise kutlamalarda kamuoyunu rahatsız eden, geniş kitleleri 1 Mayıs'tan uzaklaştıran, dar bir çevrenin ürünü ve onların siyasi, ideolojik mücadelelerinin aracı olmaktan çıkaracak kutlamaları  başarmaktır."

"O meydanın kutsanmasına, onun bir mabet gibi algılanmasına karşıyız"

1993'de de benzer bir girişimde bulunduklarını ifade eden Arslan, şunları kaydetti:

"Bu Taksim tabusunun ve yasağının yıkılması, kırılması ve normalleşmesi için bu çabayı göstermiştik. Nihayet 2008 yılında hükümetimiz Emek, Dayanışma Günü olarak 1 Mayıs'ı ilan etti. 2009 yılında ise girişimlerle 1 Mayıs resmi tatil yapılmıştır. Bunlar aslında 1 Mayıs üzerinde yıllarca istismar yapan, bugünü ideolojik mücadelelerinin aracı olarak görüp diğerlerini dışarıda tutmaya çalışan çevrelere önemli bir mesajdı. Ancak 1 Mayıs'ın tatil edilmesiyle tabii ki sorunlar bitmiyor. Biz 1 Mayıs'ın sadece İstanbul'un bir meydanına, Taksim Meydanı'na hapsedilmesine, o meydanın kutsanmasına, onun bir mabet gibi algılanmasına karşıyız. Bir kısım çevreler, sendikalar Taksim'i kutsayabilirler, kutsal bir mekan olarak ilan edebilirler, bir mabet olarak görebilirler, buna da saygı duyarız. Buna biz karar veremeyiz, biz demokratik bir örgütüz. Bizler Hak-İş olarak Taksim'i Türkiye'nin alanlarından bir alan, meydanlarından bir meydan olarak görüyoruz. Taksim'in bizde de acı bir hatırası var. 1977 yılının 1 Mayıs'ında yaşanan katliamlar, daha çok izdihamdan sonra ortaya çıkan ölümlerin faillerinin bulunamaması önemli bir sorun. Yargı önüne çıkarılamaması Türk demokrasi açısından önemli bir sorun. Bunun yapılamaması Türkiye'nin bir ayıbı. Bu nedenle de ortak kutlamalarda her yıl Taksim'e gidip çelengimizi, karanfilimizi bırakıyoruz. Daha sonra miting alanlarına gidiyoruz."

Taksim kara sevdaya dönüştü

Arslan, kamuoyunun Taksim'de kutlama yapılması isteğini doğru okuması gerektiğine dikkati çekerek, "2007'den sonra ne oldu da Taksim aşkı depreşti, adeta kara sevdaya dönüştü. Bunu doğru bilmek lazım. İlk kez Taksim'de anma toplantısı yapılmıyor. İlk kez de farklı bir kentte miting yapılmıyor. Taksim'de eğer insanların hayatını kaybetmeleri anısı için miting ısrarı varsa Türkiye'nin başka bölgelerinde de insanlar hayatını kaybetti. Taksim’deki ısrar, demokrasi açısından, emekçilerin sorunlarının gündeme getirilmesi açısından, Türkiye'nin bir kaos ve gerginlik ortamında devam etmesi açısından... Bütün bunları yan yana koyduğumuz zaman bu ısrarın nedenini anlayamıyoruz" diye konuştu. 

Taksim'de kutlama yapmanın bir kısım insanlar için anlamı olduğunu ve bunu anladıklarını ifade eden Arslan, şunları kaydetti:

"Geniş halk kitleleriyle yapılacak kutlamaların nerede ve nasıl yapılacağı önemli. Taksim'de 2010, 2011 yıllarında yapılan kutlamalar da biz vardık. Taksim'deki kutlamalar, işsizlik sorununu çözecek mi, taşeron sorununu çözecek mi, iş kazalarını önleyecek mi, 6356 sayılı yasayı mı değiştireceğiz, ne olacak, Taksim'de kutladığımız zaman, hangi başarıları elde edeceğiz, bunu bilemiyoruz. Taksim'de ısrar edilmesinin ülkemizin barışı için, demokrasimizin zaten yeterince sorunlarımız var, bu sorun stoklarına yeni sorunlar ilave etmek, Türkiye'nin geleceği, barışı için hangi katkıları sağlayacak ? Bunları sorduğumuz zaman hiçbirinin cevabının olmadığını görüyoruz. Taksim'in yasaklanmasını filan istemiyoruz, eğer imkan varsa başta hükümetimiz olmak üzere İstanbul Valiliği orada barışçıl 1 Mayıs'ın kutlanması için yeterli altyapı varsa elbette Taksim'de de kutlanmalı, elbette emekçiler Taksim'de de 1 Mayıs'ı kutlamalı. Ancak kamu otoritesinin bu konuyla ilgili endişeleri, kaygıları ve bir kararı varsa bu kararı kaldırmak için hukuki yollara da başvurabiliriz. Fakat bu yolda kapalıysa ya da kapanmışsa artık ısrar etmek bir şeyi, çatışmayı beraberinde getiriyor. Bu yasağın kaldırılması için polisle, TOMA'larla karşı karşıya gelmek kötü bir görüntüyü, kavgayı, çatışmayı ortaya çıkarmak demektir. TOMA'ların önüne yatmak, üzerinize su, boya sıkılmasını istiyorsanız, gaz fişeklerine muhatap olmak istiyorsanız bunu yapmanız gerekiyor. Bu örgütlerimizin sağduyulu hareket etmesi lazım."

AA

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu