Taksim’deki Suriyeli Karesine Tepkiler: “Yükselsin Faşizmin Bayrağı!”

Yazısında bir grup Suriyelinin Taksim’de verdiği pozdan hareketle ırkçı-faşizan ruhları kabaranları değerlendiren İsmail Kılıçarslan, bu tablonun insanı faşistten, hakikiyi “laylon”dan ayıran bir turnusol kâğıdı işlevi gördüğünü söylüyor.

İsmail Kılıçaraslan’ın Yeni Şafak’ta yayımlanan “Laylon Faşistler” başlıklı yazısının (05 Ocak 2018) konuyla ilgili kısmı şöyle:

Önce hatırlayalım: Yılbaşı akşamı Taksim Meydanı’nda bir grup Suriyeli mülteci ve bir miktar Arap turist bayrak açıp halay çektiler. Benim açımdan ilginç bir görüntüydü bu. Ülkemizde yerleşik hale gelmiş Suriyelilerin ve Taksim’i merkez üs haline getirmiş Arap turistlerin “yılbaşı” denilen olayı halayla kutlamalarını “ilginç” bulmayayım da ne yapayım? Sosyoloji ilmini, sosyologları ve ülke sosyolojisini düşünmeyi itiyat haline getirenleri bir miktar ilgilendiren bir ilginçlik hem de.

Fakat mesele burada kalmadı değil mi? Faşistliğini ve yabancı düşmanlığını Kemalizm, milliyetçilik, solculuk, yerlicilik, millicilik, İslâmcılık ya da liberalizm elbisesinin hemen altına giyinmiş bir takım kimseler bu görüntü üzerinden tabiri caizse “yükselsin faşizmin bayrağı” diyerek salındılar meydan yerinde.

Temelde iki tezleri vardı bu grubun. İlk tezleri “efendim, bizim Mehmetçiğimiz Suriye’de can verirken bu Suriyeli mültecilerin burada böyle eğlenmesi kanımıza dokunuyor” idi.

Her bakımdan saçma bu tezin saçmalığını kalemimizin döndüğü kadar izah etmeye çalışalım. Öncelikle, Taksim Meydanı’nda açılan bayrağın Özgür Suriye Ordusu’nun kullandığı Suriye bayrağı olduğunu tespitle başlayalım işe. Ardından da Suriye’de Özgür Suriye Ordusu bileşenlerinin Mehmetçiğimizle bazen sırt sırta, bazen omuz omuza, bazen de Mehmetçiğimizin önünde savaştığını hatırlatalım.

Diğer yandan, “x’ler savaşırken y’ler burada eğleniyor” kalıbı bir başka bakımdan da saçma. Allah göstermesin elbette, misal Türkiye’ye bir şey olduğunda, ülkemiz bir savaş durumuna geçtiğinde ben ülkem için savaşmayı seçerim. Ancak aramızda ülkemiz için savaşmayı seçmek yerine market kuyruğuna dizileceklerin, ATM sırasına gireceklerin, evlerinin ışıklarını sıkı sıkıya kapatacakların olduğunu da bilirim. Çok da uzağa gitmeme lüzum yok bu gerçeğin böyle olduğunu anlamam için. 15 Temmuz gecesi gayet yeterli bir “delil galerisi” serdi önüme.

Gelelim ikinci teze. Bu grup diyor ki “efendim, yaşlılar, kadınlar ve çocuklar gelsin gelecekse de, genç erkekler toprakları için savaşmak yerine niçin Türkiye’dedirler?”

İlk anda neredeyse hak verecek gibi oluyorsunuz bu teze. Doğru yani. “Gencecik adamsın, git savaş” değil mi? Değil tabii ki. İnsanların savaştan kaçma hakları vardır. Göç etme hakları vardır. Hicret etme hakları vardır. Yaşları ya da cinsiyetleri ne olursa olsun böyledir bu.

Kaldı ki “Suriyeli genç erkekler” meselesi de tam olarak öyle değil. Hemen hemen 6-7 yaşlı, kadın ve çocuğa bir Suriyeli genç erkek refakat ediyor anladığım kadarıyla. Bu da son derece normal… Ne yani, başka bir ülkeye göç edecek kadını, çocuğu, yaşlıyı bir başlarına mı gönderselerdi? Ekonomileri, korunmaları, barınmaları nasıl olacaktı?

Biraz daha ilerletelim mi konuyu?

Şu mu: “Yılbaşında eğlenmek, yılbaşı kutlaması yapmak herkesin hakkıdır; ancak sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaları kaydıyla. Suriyelilerin, hele Suriyeli genç erkeklerin eğlenmeye hakları yoktur.” İşte yabancı düşmanlığı tam budur, faşizm tam budur. Bunun nitelik olarak Almanya’da Türklere, Fransa’da Mağriplilere yönelen yabancı düşmanlığından, merkez Avrupa’yı kasıp kavuran İslâmofobi’den zerre farkı yoktur.

Şunu biliyorum tabii ki. Bu kadar çok mülteci hangi ülkeye gitse orada bir tedirginlik oluşur, mülteciler üzerinden gelişen kimi sorunlar olur. Fakat bir hakkı da teslim etmek gerekir. Türkiye, mülteci yönetimi meselesini büyük bir başarıyla halletmiştir. Ne suç oranı yükselmiştir, ne büyük toplumsal patlamalar yaşanmıştır… Kendisine yakışanı yapmıştır ülkemiz ve bizim bununla gurur duymamız gerekir.

“TOKİ Suriyelilere ev dağıtıyor”, “Suriyeliler PTT’den maaş alıyorlar”, “dilencilerin tamamı Suriyeli”, “Suriyelilerin dükkânlarından vergi alınmıyor”, “Suriyeliler istedikleri üniversitede sınavsız okuyorlar”, “Suriyeli hastaların diş protezlerine kadar her şey ücretsiz” gibi devasa yalanları yayarak yabancı düşmanlığını körükleyen faşist pisliklere rağmen Türkiye genel olarak çok önemli, çok kritik bir sınavı başarıyla atlatıyor.

Son söz: Suriye, Irak, Afganistan, Ermenistan, Afrika ülkeleri ve benzerlerinden ülkemize gelen mülteci ve göçmen topluluklara nasıl davrandığımız bir çeşit turnusol kâğıdıdır. İnsanı faşistten, hakikiyi “laylon”dan ayıran bir turnusol kâğıdı. Üç beş faşist pisliğin propagandasına alet olup tuzağa düşersek vay insanlığımızın haline…

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!