Taksim Yasağı Kutuplaştırma Senaryosu mu?

Mümtazer Türköne Taksim’de 1 Mayıs mitingine izin vermeyerek Erdoğan’ın gerilim siyaseti izlediğini iddia ediyor.

HAKSÖZ-HABER

Zaman gazetesindeki bugünkü köşe yazısında Mümtazer Türköne çok keskin bir iddiayı dile getirmiş. Sol grupların ‘itikadi’ bir tavırla kutsadıkları Taksim’i 1 Mayıs’a kapatma kararıyla Erdoğan’ın taammüden çatışmayı beslediğini ileri sürüyor. Bu şekilde ortaya çıkacak çatışma görüntüleri ve yaşanabilecek ölümler üzerinden Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde toplumun geniş kesimlerine istikrar ve güvenlik mesajı sunma hesabı yaptığını iddia ediyor.

Bu oldukça iddialı ve provokatif tezin gerçeği ne ölçüde yansıttığını tespit etmek mümkün değil elbette. Mamafih Mümtazer Türköne’nin Tayyip Erdoğan’dan nefret ettiği ve her türden kirli hesabı kendisine yakıştırmakta zorlanmadığı çok açık.

Bu arada Hükümetin Taksim yasağında ısrarı mutlaka tartışılmayı hak ediyor ama Gezi sürecinde yaşananları birilerinin yok sayarak yaptıkları değerlendirmelerin de aynı şekilde tartışılmayı hak ettiğine kuşku yok! 

Bu arada yazarın son cümlesiyle bir kere daha ofsayta düştüğünü de belirtmeden geçmeyelim!

Neden bir kere daha diyoruz? Çünkü Türköne 10 Nisan tarihli “529 ve Twitter” başlıklı yazısında, Mecliste muhalefet partilerince hazırlanan Mısır cuntasını kınama bildirisine AK Parti’nin imza atmadığını yazmış ve bu bilgi (!) üzerinden bir dizi iddialı cümle kurmuştu. Oysa yazının yayınlandığı günün öncesindeki gece AK Partinin de imzasıyla Meclis’te grubu bulunan partilerin ortak deklarasyonu yayınlanmıştı.  

1 Mayıs’ta Taksim’den kaç oy çıkar?

Mümtazer Türköne/Zaman

Allah korusun! 1 Mayıs’ta Taksim’in kana bulandığını düşünün. Sendikalar ve sol örgütler Taksim’de ısrar ediyorlar.

Başbakan, mutadı olduğu üzere sert ve tavizsiz tavrını sürdürüyor. Polis ve göstericiler karşı karşıya geliyor. Bir taraf sıkı talimat almış, diğer taraf ısrarlı. Gerginlik, biber gazı, kaldırım taşları ve çatışma. Ortalık savaş alanı ve canlar telef oluyor. Kan dökülünce öfke daha da kabarıyor; gerilim ve çatışmalar bütün ülkeye yayılıyor. Toplum yeniden keskin bir şekilde kutuplaşıyor. Ortada gezen kararsızlar çıkan seslere kulak kesiliyor. Sonuç? Taksim’de başlayan çatışmalar cumhurbaşkanlığı seçiminde kimin hanesine yazar?

Bu hesap bana ait değil. Sorduğum sorunun cevabı, 1 Mayıs günü muhtemel olayların sebebini oluşturacak. Kan dökülmesini istemiyorsanız bu hesabı yapanları takip etmelisiniz. Ortada çok fena ve tuhaf bir durum var. Taksim’i her yıl tekrarlanan tartışmalar yüzünden bir dereceye kadar anlayabiliyorsunuz. Peki ya Kadıköy? Taksim’de 1 Mayıs yasağı getiren Hükümet, büyük bir sürpriz yaparak her sene izin verdiği Kadıköy’ü de bu sefer kapattı. Türk-İş’in ılımlı kanadı, Taksim’e alternatif üretmekten mahrum kalmış oldu. Şimdi herkes elleri kolları bağlı aynı torbanın içinde. 1 Mayıs günü torbanın içine aç bir kedi konacak.

Sol örgütlerin 1 Mayıs’larda Taksim üzerindeki ısrarları duygusal ve sembolik. Ülkenin kaderinde rol oynayamayan Sol, nostaljilere sığınarak yaşam alanı arıyor. Hayatta karşılığı kalmayan inançlar, zamanı ve mekânı kutsallaştıran simgelerde varlığını sürdürür. 1 Mayıs, geçmişten bu günlere intikal eden kutsanmış bir zaman; Taksim ise uzun yıllardan beri Sol için Türkiye’nin en kutsal mekânı. İnançlar sorgulanamaz. Önemli olan 1 Mayıs’ın kutsanmış bir gün, Taksim’in de kutsal bir mekân olduğuna birilerinin inanması. Toplumsal barışın kırılgan dengesi, sorgulamadan herkesin inancına saygı göstermek ve kendisini ifade etmesine izin vermek. Ülkeye bir maliyeti veya zararı var mı? Kamu düzenini bozmadığı ve başkalarına zarar vermediği sürece neden olsun? Aslında birazcık da olabilir. Alternatifinin ağır maliyeti düşünüldüğünde ne beis var?

Peki o zaman bu inatlaşma neden?

Tablo çok net görünüyor. Hükümet’in Taksim’e izin vermemesi, üstelik Kadıköy’ü de yasağa dahil etmesi muhataplar için alenî bir tahrik niteliği taşıyor. 1 Mayıs’ın da Taksim’in de önemi artıyor; artık daha kutsal bir anlam kazanmış oluyor. Kutsallığın derecesi arttıkça uğruna katlanılması fedakârlıkların derecesi de yükseliyor.

Gezi eylemleri kendiliğinden gelişti. Hükümet önce yalpaladı sonra krizden el yordamı ile kocaman bir fırsat devşirdi. Gezi Parkı’nda başlangıçta ağaçları korumaktan başka amacı olmayan eylemcilerin çadırlarını yakıp-yıkan şafak baskınının doğrudan Başbakan’ın talimatıyla yapıldığı ortaya çıktı. Hükümetimiz gerginlikten beslenerek üzerindeki ölü toprağını attı. Bu yöntem çalışıyor ve işe yarıyorsa, 1 Mayıs’ta, cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda oyların yarıdan fazlasını peşin peşin Taksim’den almak neden mümkün olmasın?

İşin sosyolojisi çok sağlam çalışıyor. Toplum istikrarsızlık ve kaostan korkuyor. Her an tepetaklak olmaya mütemayil ekonomik göstergeleri takip ederek, toplumun siyasî tercihlerindeki zarurî sağduyuyu kavramak mümkün. Gerçekten Allah korusun; şayet 1 Mayıs’ta Taksim’e toplumu tedirgin edecek ölçüde şiddet bulutları çökerse ve oradaki şiddete tepkiler ülke sathında artarak devam ederse bu işten kimin kazançlı çıkacağı hesabını herkesin dikkatle yapması lazım. Bir tarafta ülkeyi istikrar içinde tutmaya çalışan ve bu uğurda Taksim’i sokak göstericilerine teslim etmeyen otoriter bir Başbakan’ı alkışlayacak olanlar; öbür tarafta ise dökülen kanın peşine düşenler. Hükümet, toplumsal tepkilerle ne ölçüde baş edebilir? Üstelik 1 Mayıs’ın geleneksel sosyolojisi Gezi’den çok farklı.

Herkese itidal lâzım. Kimse oyuna gelmemeli. Hesap bozmak yolu hesapları bilmekte mümkün. Sahi Kadıköy bu sene 1 Mayıs’a neden kapalı?

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm