Tesettür ve namaz başta olmak üzere kamusal alandan İslam'ın hemen tüm sembol ve ibadetleri silmek üzere seferberlik ilan eden Tacikistan diktatörü İmamali Rahmanov'un yoksulluk, yolsuzluk ve despotizm kıskacında Müslüman halkı sindirme hamlelerinde dayandığı ilişkileri irdeleyen Kılınç verdiği somut örneklerle sürdürülmesi ve kazanılması imkansız savaşa dikkat çekiyor.
Taha Kılınç’ın konuyla ilgili bugünkü Yeni Şafak’ta (12 Ağustos 2017) yayınlanan “Sakala, Hicâba, Namaza Yasak” başlıklı yazısı şöyle:
“Güvenlik güçlerimiz, şimdiye kadar 1700 genç kızı başörtüsü [hicâb] takmamaya ikna etti. 13 bin dolayında kişinin sakalı, polis tarafından tıraş edildi. 160 dükkân da millî kültürümüze uymayan, yabancı kıyafetler sattıkları için kapatıldı.”
Açıklamayı yapan, Orta Asya cumhuriyetlerinden Tacikistan’daki Hatlon ilinin polis müdürü. Uluslararası ajansların da takip ettiği basın toplantısında bu bilgileri veren müdüre göre, Tacik yetkililerin bu kararlarının hedefi, halkın radikalleşmesinin önüne geçmek ve ülkede istikrarı korumak.
1994’ten bu yana ülkeyi yöneten Devlet Başkanı İmamali Rahman’ın seküler idaresinin aldığı ‘radikalleşme karşıtı’ tedbirler bunlarla sınırlı değil. Okullarda başörtüsünün yasaklandığı Tacikistan’da, 18 yaşından küçük gençler, -cenazeler hariç- kamusal alandaki hiçbir dinî etkinliğe (örneğin camilerde cemaatle namaza) katılamıyor. Hacca gidebilmek için alt yaş sınırı 35 olarak belirlenirken, hac başvurusunda bulunan herkese de olumlu dönüş yapılmıyor. Suudi Arabistan, Duşanbe yönetiminin “Talep yok” bildirimi üzerine, 7 milyon nüfuslu Tacikistan’a ayırdığı kotayı da 8 binden 6 bin 300’e düşürmüş durumda.
Yaşlı-genç bütün kadınları teşvik için ‘geleneksel Tacikistan kıyafetleri’ giyme kampanyaları düzenleyen Rahman rejimi, ‘Arapçayı andıran’ bütün isimlere de sıkı bir yasak uyguluyor. Devlet başkanının adı ve soyadı açıkça Arapça olmasına rağmen, halk Tacikçe isimler almaları için uyarılıyor, yönlendiriliyor.
Ülkedeki bütün cami ve mescitler, Tacikistan Ulemâ Konseyi’nin resmi denetimi altında. Okunan hutbelerden verilen vaazlara kadar, her şey üzerinde devletin sıkı kontrolü söz konusu. Tacik polisi, “illegal mescitler”e sıklıkla operasyonlar düzenliyor. Bu çerçevede, kapatılan onlarca mescitte birçok kişi gözaltına alındı.
2015’te Tacikistan’ın tek ‘dinî’ siyasal hareketi olan İslâmî Yeniden Doğuş Partisi’nin kapatılmasından sonra yasakların daha da sıkılaştırıldığı belirtiliyor. 1990’ların başında rejime karşı silahlı mücadele verdikten sonra siyasal yaşama dâhil olan parti, kapanışına kadar, Orta Asya ülkelerindeki tek ‘siyasal İslâmcı’ hareketti.
***
Tacikistan yönetiminin tüm bu tedbirleri dünyaya açıklarken kullandığı “Radikallik artıyor, engellemeye çalışıyoruz” argümanı, yurtdışındaki bağımsız araştırmacılar ve resmi raporlar tarafından doğrulanmıyor. Yalnızca 2 bin civarında Tacik’in savaşmak üzere Suriye’ye gittiği tahmin edilirken, ülke içinde de İmamali Rahman iktidarına tehlike teşkil edecek derecede yaygın bir “İslâmî radikallik” gözlenmiyor. Fakirlikle boğuşan ülke, ekonomik yönden özellikle Rusya’ya bağımlı olduğundan, alınan tüm bu ‘radikalleşme karşıtı’ tedbirlerin Moskova’dan bağımsız olmadığı kaydediliyor.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, 1994’te ilk kez düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan İmamali Rahman, diğer Orta Asya cumhuriyeti liderleri gibi, komünizm döneminde Moskova tarafından yetiştirilen isimlerden.
En az 100 bin kişinin hayatını kaybettiği 1992-95 iç savaşının BM’nin devreye girmesiyle bitirilmesinden sonra, İmamali Rahman da kendi iktidarını ülke içinde sağlamlaştırdı. Bir suikast ve iki de askeri darbe atlatarak koltuğunu korumayı başaran Rahman, kendi kontrolündeki parlamentonun çıkardığı yasalar sayesinde 2020’ye kadar devlet başkanlığında kalmayı garantiledi. Yine parlamentonun kararıyla “ulusun lideri” ilân edilen Rahman ve ailesi, ömür boyu soruşturma, adlî kovuşturma ve yargılamadan da muaf.
***
Duşanbe yönetiminin meseleyi izahı ne şekilde olursa olsun, nüfusunun yüzde 90’dan fazlasını Müslümanların oluşturduğu Tacikistan’da yaşananlar 1930-40’larda Türkiye’de, 1960-70’lerde Tunus’ta ve sonraları başka İslâm ülkelerinde şahit olunanların adeta kopyası durumunda. Ancak baskı süreçlerinin ilelebet devam etmediği, hatta baskıların İslâmî talepleri daha da bileylediği düşünülürse, Tacikistan’ın da ‘sürdürülemez’ bir savaş halinde olduğu söylenebilir. İmamali Rahman, çeşitli gerekçelerle benzer baskı ve sindirme politikalarını devam ettiren iktidarların daha sonra nerelere mecbur kaldıklarını hesaplıyor mu bilinmez, ama kendisine akıl verenlerin Tacikistan’a pek iyilik yapmadığı ortada.
Rejimlerin benzer projelere giriştiği ülkelerin aksine, Tacikistan halkına gösterilen “makul bir İslâm” yolu da bulunmuyor. Sokaklarda polislerin sakal tıraş ettiği ve kadınların örtülerini çekiştirdiği, dinî yaşamın zorbalıkla kontrol altına alınmaya çalışıldığı bir ülkede, biriken enerjinin aniden patlaması da kaçınılmaz. Tarih ve coğrafya, bunun örnekleriyle dolu.
Son olarak:
Diktatörler İslâm’ın görünen simgeleriyle ve somut emirleriyle savaşırken, elbette İslâm’ın kendisiyle mücadele ettiklerini söylemiyorlar. Dillerinde ‘radikaller’, ‘kökten dinciler’, ‘terör’ gibi ifadeler olsa da, dışarıdan bakıldığında görünen şey, İslâm’ı toplumsal yaşamdan ve insanların zihin dünyalarından kazıma çabasından başka bir şey değil. Bu kavganın kazanıldığı görülmüş de değil.