Türk Tabibler Birliği, malûm olay üzerine, açıklama üzerine açıklama, soruşturma üzerine soruşturma açıyor..
Bunları yapsınlar. O soruşturmaları açmaları, zaten kanuni görevleri. Hatta o işlemleri yapmadıkları takdirde, suç işlemiş bile sayılırlar..
Dolayısıyla; Türkiye’nin en uzman kurumunun en ehil doktorları hakkında bile soruşturma açmalarını, gerçeğin ortaya çıkması çabası olarak, takdirle karşıladık.
Şimdi gelelim, derin konuya.
Şener Eruygur dosyasına..
Ergenekon davası sanığı Şener Eruygur, cezaevinde iken, merdivenden düşüp boynunu kırdığı ileri sürüldü. Kocaeli Tıp Fakültesi’nde tedavi altına alındı.
Bana sorarsanız, ben o süreçteki hiçbir şeye inanmıyorum. Ne düşmeye, ne boynun kırıldığına, ne hastanede ameliyat olduğuna, ne hastanede kaldığı sürede yapılan açıklamalara, ne de son olarak dün avukatının yaptığı “Erguygur’un durumu kritik” şeklindeki açıklamalara.
İnanmıyorum, zorla mı!
“İster inan, ister inanma. İnandırma gibi bir mecburiyetimiz yok” diyebilirler. Ama benim de inanmama gerekçelerimi açıklama hakkım var.
Anlatılanlara niye inanmıyorum, açıklayayım.
Şener Paşa ile ilgili gelen tüm ajans haberlerini, tek tek bir dosyaya topluyordum..
Gelen her haber, “Kuşkulu vaka” diye, adeta bas bas bağırıyordu.
Ne gibi?
Şener Paşa, Kocaeli Tıp Fakültesi’ne kaldırıldığı andan itibaren, 20 gün boyunca, durumu hakkında sürekli günlük açıklamalar yapıldı. Açıklamaların biri dışında tamamını Başhekim yaptı. Konu beyin kanaması... Boyun kırığı iddiası. Ama açıklamaları hep, üroloji uzmanı yaptı. Hayli ilginç gelmişti bana.
Bir ilginçlik daha.. Başhekim (adeta birileri bir şey öğrenmesin diye), Cumartesi-Pazar dahil, Ramazan Bayramı dahil, bütün açıklamaları kendisi yapıyordu.
Be mübarek, sen hiç izin kullanmaz mısın? Sen bayramda tatil yapmaz mısın? Niye ısrarla, kimseye bırakmadan, olayı birebir sen takip ediyorsun?
Hayli ilginç bir durum!
Bu verilerle bir yere varmak mümkün mü?
Değil tabii.
Ama açıklamaların seyrine baktım..
Orada da ilginçlikler var..
Önce konuşamıyor, sağ kolunu oynatamıyor. Sonra hafif kıpırdatıyor. Önceleri kimseyi tanımıyor iken, sonraları başhekimi bile tanıyacak kadar bilinci yerine geliyor.
Ve en sonunda, “Artık yürüyor. Sol eli kadar olmasa da, sağ elini de oynatıyor. Hatta konuşuyor” şeklinde açıklamalar..
Ve atlamayalım, tüm bu gelişmeler yaşanırken, aradaki günlerden birinde, internet ortamında bir dedikodu: “Eruygur Paşa öldü.”
Kısa süre sonra, iddianın hayâli olduğu ortaya çıktı.
Bir not daha: Mahkeme de, sağlık koşulları sebebi ile tutuklama kararını kaldırdı..
Ve GATA’ya sadece fizik tedavisi için sevkedilen Şener Paşa için, Adli Tıp Uzmanı Şebnem Fincancı’nın, “Biz bu tür düşmelerde, boynun ciddi bir anlamda kırılmasını öngörmüyoruz. Boyunda kırık varsa, düşme dışında bir sebeble gerçekleşmiş olabilir” anlamında açıklamaları geliyor.
Hemen arkasından, Şener Paşa’nın avukatı çıkıyor piyasaya: “Eruygur’un durumu kritik. Konuşamıyor. Yakınlarını bile tanıyamıyor. Yürüyemiyor” açıklaması.
Şu işe bakın: 20 gün önce “Yürüyor” denilen hasta için, “Her gün daha iyiye gidiyor” denildiği halde, bugün “Yoo yürüyemiyor” bilgisi veriliyor. 15 gün önce “konuşuyor” denilirken, dün “konuşamıyor” deniliyor.. Bilincinin yerinde olduğu söylenirken, dün “Yakınlarını bile tanıyamıyor” deniliyor.
Ve durup düşünüyorum.
Tabibler Birliği nerede acaba?
Bu çelişkili açıklamalar hakkında, niye “görmedim, duymadım, bilmiyorum” rolüne yatıyorlar?
Bir başka olay hakkında, günde iki açıklama birden yapıyorlar da, Şener Paşa hakkında, iki ayı aşkın süredir, bu kadar çelişkili tıbbi açıklamalara rağmen, niçin tek bir beyanat vermiyorlar?
Eyyyy Tabibler Birliği...
Nedir bu çifte standardın sebebi..
Malûm davadaki cevvaliyetiniz, derin paşada birden, niçin sessizliğe dönüşüveriyor?
VAKİT