Tabiatı Esir Alıp Hoyratça Talan Eden İnsanoğluna Küçücük Bir Virüs Büyük Dersler Veriyor!

​​​​​​​Prof. Dr. Mehmet Görmez: Tabiatı Esir Alıp Hoyratça Talan Eden İnsanoğluna Küçücük Bir Virüs Büyük Dersler Veriyor!

HAKSÖZ HABER

Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez kurucusu ve başkanı olduğu İslâm Düşünce Enstitüsü’nde yüksek lisans ve doktora öğrencileri için yaptığı dersleri Corona Virüs hadisesi sebebiyle ortaya çıkan tartışmalar sebebiyle geniş kitlelere hitap eden açık sohbetlere dönüştürdü.

Bu hafta üçüncüsünü gerçekleştirdiği sohbetinde Prof. Dr. Görmez “Zor Zamanlarda İnanç Dünyamıza Etkileri” başlığıyla aklı ve kalbi tatmin edecek iman dilinin nasıl oluşturulması gerektiği üzerine bir değerlendirme yaptı. Çeşitli musibetler etrafında gençler arasında yaşanan tartışmaların makul ve mutedil yaklaşımlar sayesinde deizm veya ateizm bağlamında değil İbrahimi arayışlar bağlamında hayırlı neticeler vereceğini ifade eden Mehmet Görmez Hoca, kötülük problemine ilişkin Kur’an ve Sünnet’ten geniş izahlar veriyor.

Zor Zamanların İnanç Dünyamıza Etkileri

Konuşmasına Besmele, Hamdele ve Salvele ile başlayan Prof. Dr. Mehmet Görmez’in konuşmasının tam metni şöyle:

Kıymetli kardeşlerim

Sözlerime başlarken hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. Berat gecemiz mübarek olsun. Bu Gecenin, hassaten insanlık olarak yaşamakta olduğumuz büyük musibetle yeni bir anlam arayışına giren bütün insanlığa yolunu aydınlatacak bir hidayete vesile olmasını diliyorum. Bunalan ruhlarımıza bir şifa, mahzun gönüllerimize huzur ve sekinet lütfetsin yüce Rabbimiz. Bu gecenin asırların günahlarından beraate vesile olmasını niyaz ediyorum. Bir kez daha Yüce Rabbimden bizleri, milletimiz, âlemi İslam’ı ve bütün insanlığı maruz kaldığımız her türlü afetten, salgın hastalıklardan, korkudan, kaygıdan, endişeden bir an önce kurtarmasını niyaz ediyorum. Hastalanan kardeşlerimize acil şifalar diliyorum. Vefat eden kardeşlerimizin cümlesine Rabbimden rahmet diliyorum. Rabbim yakınlarına, ailelerine sabır, sekinet ve metanet versin. Hassaten bu illetin bertaraf edilmesinde canla başla çalışan bütün sağlık camiasını muhafaza eylemesi için Rabbime niyaz ediyorum.

Zor Zamanların İnanç Dünyamıza Etkileri Nelerdir?

Aziz Kardeşlerim,

İçinden geçtiğimiz süreçte, İslam Düşünce Enstitüsü’nde yaptığımız bu üçüncü dersimizde sizlerden gelen talepler doğrultusunda zor zamanların inanç dünyamıza etkileri üzerinde durmak istiyorum. Bütün insanlık bilhassa bu sürecin ekonomik ve siyasi hayatımızı nasıl etkileyeceği, uluslararası siyaseti nasıl etkileyeceğine dair oturmuş dersine çalışıyor. Bizim de bu zor zamanların hassaten inanç dünyamızı nasıl etkilediği üzerinde durmamız gerekiyor. Bu konuda özellikle gençlerimizin zihninde oluşan önemli soruları olduğunu biliyorum. Çok fazla teferruata girmeden konuyu usûl ve esas açısından ele almak istiyorum.

Bazı Musibetler Tarihin Akışını Değiştirebilir

Değerli Kardeşlerim,

Tarih bize göstermiştir ki bu gibi musibetler, salgın hastalıklar, depremler, kıtlık ve savaşlar birey ve toplumların inanç dünyalarında büyük sarsıntılar meydana getirmiştir. Dinî hayatlarını derinden etkilemiştir. Bu tarihen sabittir. Ancak tarihen sabit olan bir husus daha var ki dinî hayatı sağlam, inanç dünyaları güçlü, ahlaken mazbut toplumlar bu gibi sarsıntılardan en az etkilenmişlerdir.

Bu gibi büyük salgınların tarihine baktığımız zaman bu tür büyük bulaşıcı hastalıkların, tarihin akışını değiştirdiğini, hızlandırdığını müşahede etmekteyiz. Bu tür hâdiseler fikir planında, düşünce sahasında, kültürel alanda geniş çaplı sorgulamalara yol açmış, hatta kadim olan inançları büyük oranda değiştirmiş, bitirmiş, yeni doğumları beraberinde getirmiştir. Bazen çok farklı hurafeler ortaya çıkmıştır. Buna iki örnek verebiliriz. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s. a.) veladetinden otuz yıl önce miladi 541 yılında dünyayı saran Jüstinyen vebası o zamanın iki büyük imparatorluğu, Roma ve Sasani imparatorluklarını çökme noktasına getirmiştir. (Bu olay) İslam’ın rahmet mesajının ve İslam fetihlerinin önünü açmıştır.

İleride Aklımız Mahcup Edecek Şeyleri Söylememekten Sakınalım

İkincisi ise kara veba; 14. asırda 1.351’de Avrupa’yı saran ve yaşayan nüfusun yüzde kırkının ölümüne yol açan kara veba ise Orta Çağ’ın karanlık dönemlerini kapatmıştır. Sonradan keşfedilen bir mikroskop veya bir aşı, Kilisenin hastalıklar ile ilgili ürettiği bütün kelamı boşa çıkarmıştır. Onun için yeri gelmişken ifade etmek isterim ki hiç kimse bu konularda ileride aklımızı mahcup edecek şeyleri söylemede acele etmemelidir. Hele hele Allah’ın dini adına konuşurken, Allah’ın toplumların hayatına yerleştirdiği sünnnetulahı ve kâinatın ayetlerini değerlendirirken çok daha dikkatli olmak gerekir diye düşünüyorum.

Sevgili Peygamberimiz (a. s.), bir buçuk yaşındaki oğlu İbrahim ölünce çok üzülmüştü, gözlerinden yaşlar akıyordu. Bütün Medine’ye bir hüzün çökmüştü. Aynı gün bir de Güneş tutulmuştu, bu tarihen de sabittir. Sahabe, Güneş’in tutulmasını İbrahim’in ölümüne bağladı ve herkes bu yönde yorum yaptı; “Güneş bu yavrunun ölümüne dayanamadı ve tutuldu” dediler. Allah Resulü (sav.) behemehâl ashabını toplayarak bir hutbe irat etti ve şöyle dedi: إن الشمس و القمر آيتان من آيات الله لا ينخسفان لموت أحد ولا لحياته فإذا رئيتم ذلك فأدع الله و كبره و صلوا و تصدقوا / “Güneş ve Ay, Allah’ın iki ayrı ayetidir. Hiç kimsenin ne ölümü ne de hayatı için tutulmazlar. Böyle bir şey gördüğünüzde Allah’a dua ediniz, tekbir getiriniz, namaz kılınız ve sadaka veriniz.”

Kadim Sorular Köklü Cevaplar Bekliyor

Değerli Kardeşlerim,

Bu gibi zor zamanlarda bilhassa genç beyinler, genç dostlarımız bir sorgulama içine girerler. Bana gelen onlarca sorudan da bu çok açıkça anlaşılmaktadır. Gençler şöyle soruyorlar: Eğer “Allah var ise ve Allah mutlak rahmet, mutlak adalet ve mutlak kudret sahibi ise niçin bu kötülüklere izin verir?” Her şeyin halikı o olduğuna göre niçin herkese zarar veren bu virüsü yaratır. Eğer bazıları onu biyolojik bir silah olarak laboratuvar ortamında ürettiyse Allah buna neden izin verir? Dahası, aslında kadim bir sorudur bu; Dünyada şer, kötülük niçin var? Elem, hüzün, acı, keder neden var? Masum çocuklar niçin ölür? Bütün dinlerin tarihinde en zor sorular bu gibi zamanlarda sorulmuş ve nice insanlar tatminkâr cevaplarla Hakk’ı ve doğruyu bulurken nice insanlar da (tam da bu noktada) inançlarını kaybetmişlerdir. Bununla beraber şer ve kötülük problemini izah edemediği için inancını kaybeden hiç kimse şer ve kötülüğe bir anlam da verememiştir.

Gençlerin Sorgulamaları Deizm veya Ateizm Değil İbrahimi Bir Tavırdır

Öncelikle gençlerin bu gibi zor sorularını hatta sorgulamalarını son derece tabii, insani sorular kabul etmek ve doğru cevaplar vermek için çalışmak bizim vazifemizdir. Aman bunu sormayın, günaha girersiniz demeyin gençlere.
(Ben) Gençlerin bu gibi sorularını İbrahimî bir tavır olarak değerlendirmeliyiz. Ne deizm, ne ateizm ne de başka bir şey. Bu durum son derece tabii ve insanidir. Hz. İbrahim Allah’ın peygamberi ve tevhid ümmetinin öncüsü olduğu hâlde رَبِّ اَرِن۪ي كَيْفَ تُحْـيِ الْمَوْتٰىۜ / “Rabbim, sen ölüleri nasıl diriltiyorsun?” diye sordu. Rabbimiz İbrahim’e اَوَلَمْ تُؤْمِنْۜ / “İnanmıyor musun?” dedi. İbrahim بَلٰى وَلٰكِنْ لِيَطْمَئِنَّ قَلْب۪يۜ / “İnanıyorum, ancak kalbim mutmain olsun diye soruyorum” dedi. (2/Bakara, 260)

Bugünkü gençler de (aslında bize şunu söylüyorlar) inanıyorum ancak aklım mutmain olsun diye soruyorum, diyorlar. Öyleyse aklı ve kalbi mutmain kılacak cevaplar vermemiz lazım. Değerli dostlar; Bugünkü gençlere aklını bir kenara koy gel iman et, diyemezsiniz. Aklı da kalbi de tatmin edecek bir iman dili ile konuşmamız gerekir.

Yaratılışın Hikmeti Bilinmeden Kötülüğün Varlığı İzah Edilemez

Sevgili Gençler,

Öncelikle şunu bilmek gerekir ki: varoluşun gayesi bilinmeden, yaratılışın hikmeti anlaşılmadan, doğru bir âlem tasavvuru oluşmadan ve ahiret inancı olmadan dünyada şer, kötülük, acı, elem ve üzüntünün varlığı izah edilemez. Bütün filozoflar tarih boyunca bunlarla uğraşmışlardır.

Yüce Rabbimizin esma-i hüsnası içinde en mühimlerinden biri “el-hakîm” sıfatıdır. Yani o, her işinde ve her emrinde hikmet sahibidir. Varlıkta, yaratılışta ve dinde abes yoktur. Şöyle buyurur Yüce Rabbimiz Mü’minûn suresi 115. ayette اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ / “sizi abes yere yarattığımızı mı zannediyorsunuz? Ve tekrar bize dönmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz?” Abes kavramı Türkçede de kullandığımız bir kavram. Kur’an’da abes üç farklı kelimeyle ifade edilmiştir. Lağv, lehv, sehv; anlamsız, faydasız, gayesiz. Buna göre yaratılışta, varlık âleminde ve dinde anlamsız, faydasız, gayesiz hiçbir şey yoktur.

Mutlak Kötülük Yoktur

Öncelikle ifade etmek isterim ki varlık âleminde mutlak kötülük yoktur. Kötü vardır ama mutlak kötülük yoktur. Kötülük bizatihi bir varlık değildir. (Kötülük) Kendi zatıyla kaim bir varlık değildir. Ve hiçbir kötülük doğrudan Allah’a isnat edilemez. Ancak sonsuz hikmetlerle kötülüğün mahlûkat arasında bulunmasına izin verir. (Sebepleri var bunun.) Nasıl ki karanlık olmadan aydınlığı anlayamayız. (Nasıl ki) Batıl olmadan hakikati tanıyamayız. Zulüm olmadan adaleti fark edemeyiz. Kötülük olmadan da iyiliği idrak edemeyiz. Ancak hiçbir zulmün sebebini, hiçbir batılın varlığını ve hiçbir kötülüğü Allah’a isnat edemeyiz.

Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de üç farklı yerde şöyle buyurmuştur: وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ اَحَداً۟/ “Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (18/Kehf, 49)وَلَا تُظْلَمُونَ فَت۪يلاً / “Hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilecek değildir.” (4/Nisâ, 77)وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ / “Rabbin hiçbir kuluna da zulmedecek değildir.” (41/Fussilet, 46) Dahası Şûrâ suresi 30. ayette ise وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍ / “İnsanın başına gelen her musibetin kendi yapıp ettikleri yüzünden olduğu; ancak Allah’ın birçoğunu bağışladığı” buyurulmuştur. (42/Şûrâ, 30)

Sevgili Peygamberimiz de Rabbine şöyle nida etmiştir. لبيك وسعديك والخير كله في يديك والشر ليس اليك / “Rabbim sadece sana yöneldim. Bütün hayır ve iyilikler senin elindedir. Şer ve kötülük ise senden değildir, sana izafe edilemez.” Bu bakımdan Amentüdeki خيره وشره من الله ifadesi yaratılış bakımındandır. (Doğrudan) İsnat bakımından değildir. Cenabı Hakkın bu kötülükleri ihdas ettiğinden değildir.

Yeryüzünde Kötülük Olmazsa Yaratılışın Gayesi, İmtihanın Hikmeti Kaybolur

Değerli gençler; Eğer yeryüzünde kötülük olmazsa yaratılışın gayesi kaybolur. Allah, iyiliği, adaleti, merhameti yeryüzüne egemen kılmayı bize görev olarak verdi; kötülüğü, zulmü, acımasızlığı ortadan kaldırmayı insanın varoluş gayesi olarak zikretmiştir. Hâl böyleyken (size soruyorum) bizim Allah’a dönüp sen niye kötülüğü yarattın, niçin kötülüğü önlemiyorsun, deme hakkımız olur mu? Dünyada hiç kötülük olmasaydı insana irade ve özgürlük verilmezdi. İnsan iyi olmakla kötü olmak arasında hatta mümin olmakla kâfir olmak arasında muhayyer bırakılmazdı, tercih hakkı verilmezdi.

İnsanın, varlığın ve hayatın yaratılışının hikmeti imtihandır. Bu dünya imtihan dünyasıdır, hesap ve ceza yeri değildir. Şunu da ifade etmek gerekir ki: bu hususta imtihanı kaybetmekten daha tehlikeli olan şey, imtihanda olduğumuzu kabul etmemektir. Allah Mülk suresinde şöyle buyurmaktadır: اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلاًۜ / Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu deneyerek göstermek için ölümü ve hayatı yaratan odur. (67/Mülk, 2)

A’râf suresinde ise şöyle buyurulur: وَبَلَوْنَاهُمْ بِالْحَسَنَاتِ وَالسَّيِّـَٔاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ / “Onları grup grup yeryüzüne dağıttık. İçlerinden bazıları iyi kimselerdir, bazıları da böyle değildir. Bu sonuncuları, belki dönüş yaparlar diye, iyi durumlarla da kötü durumlarla da imtihan ettik.”  (7/A’râf, 168) Enbiyâ suresindeki bir ayette ise şöyle buyurur Yüce Rabbimiz: وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةًۜ وَاِلَيْنَا تُرْجَعُونَ/ “Denemek için sizi kötü ve iyi durumlarla imtihan ederiz. Sonunda bize geleceksiniz.” (21/Enbiyâ, 35)

Varlık âleminde bize kötü gelen nice şeylerde aslında hayır vardır. Mahza kötülük yoktur derken onu kast ettik. Nitekim Rabbimiz Bakara suresinde şöyle buyurur: وَعَسٰٓى اَنْ تُحِبُّوا شَيْـٔاً وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْۜ / “Sizin için kötü olduğu hâlde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz.” (2/Bakara 216)

Karşı Karşıya Kaldığımız Hastalıklar İnsanın Yaratılış Gayesine Hizmet Ederler

Kıymetli Kardeşlerim,

Gerek birey olarak gerekse toplum olarak karşı karşıya kaldığımız hastalıkların da bir anlamı, bir gayesi, bir hikmeti ve bir felsefesi vardır. Hastalıklar insanın yaratılış gayesine hizmet ederler. Hastalıklar, yaratılışımızın hikmetini bize hatırlatan birer ilahî ikazlardır. Hastalık olmadan sıhhat, sağlık ve afiyetin kıymetini bilemeyiz. Hayatta korku, kaygı ve endişe olmadan güven, eman ve emniyetin kıymetini bilemeyiz.

Hastalıklar, sadece birer ilahî ikaz değildir. Bazı kulları için rahmettir. Bazı kullarının günahlarına kefarettir. Bazı kullarının ise derecelerini yükseltmek içindir. Bazen hastalıklar insanlığı daha büyük musibetlerden korumak içindir. Bazen kendisini ve Rabbini unutanlara hatırlatmak içindir. Bazen makam-mevki, mal-mülk gibi değer ve kıymet verdiğimiz nice şeyin hiçbir değerinin olmadığını göstermek içindir. Bazen de bir nefes sıhhat gibi değer ve kıymet vermediğimiz nice şeyin ne kadar değerli olduğunu göstermek içindir. Nitekim iki asırdır yaptığı peş peşe devrimlerle tabiatı esir alıp hoyratça talan eden, icat ettiği kimyasal silahlarla dünyayı tehdit eden, yeryüzünü masumlara dar eden, dünyada yaptığı bozgunculuk yetmezmiş gibi uzayda kendine egemenlik arayan insanoğluna küçücük bir virüs ne büyük dersler veriyor.

Aziz Dostlar,

Tarihte olduğu gibi içinden geçtiğimiz bu zor zamanlardan sonra da insanlığın yeni bir anlam arayışına gireceği muhakkaktır. Bugün biz müminler olarak, bu zor zamanları, coronavirüsü, karantinayı hayatımızda bir milada dönüştürebiliriz. Allah Resulü bir hadisinde şöyle buyurur: ان قامت الساعة وفي يد احدكم فسيلة فان استطاع ان لا تقوم حتي يغرسها فليغرسها / “Kıyamet kopsa bile sizden birinin elinde bir fidan varsa onu dikmeden mümkün olduğu kadar yerinden kalkmasın.” Bugün elimizdeki tüm fidanları dikme günüdür. İhmal ettiğimiz gönüllere merhamet fidanları dikme günüdür. Fidan sadece ağaç değildir. Bugün yetime, miskine, fakire ulaşma günüdür.

Hayatınızda Üç Boşluğa Yer Vermeyin: Boş Vakit, Boş Zihin ve Boş Gönül

Sevgili Gençler,

Hayatı tahrip eden üç boşluk var. Boş vakit, boş zihin, boş kalp/boş gönül. Siz bu üç boşluğu doldurursanız kendinizden sonra çok daha güzel bir dünyayı miras olarak bırakırsınız.

Sevgili Gençler, Hayatımızda hiç boş vakit olmasın. Siz hakikatin yolunda olan gençlersiniz. Hakikatin yolunda olan gençler, hayatını sanal âleme mahkûm etmezler. Orayı da doğru kullanırlar. Zamanı tüketmek, ömrü çürütmek, bir gencin başına gelebilecek en kötü şeylerden birisidir. Genç için tehlikeli ikinci boşluk, zihin boşluğudur. Bu boşluğu dolduracak en değerli şey, ilim, hikmet ve marifettir. Faydalı her bilginin peşinde koşunuz. Boş bırakmamanız gereken üçüncü yer kalptir. Kalbimizi fani sevgilerle doldurmayalım. Onu bütün kainatın yaratıcısının yani Rabbimizin muhabbetiyle dolduralım ve Allah’ın bütün kullarını sevelim. Varlığa, kâinata rahmet ve muhabbetle bakalım. Şunu da unutmayalım ki kalpleri ancak Allah’ın zikri mutmain kılar.

Sözlerimi Beled suresindeki bazı ikazlarla bitirmek istiyorum. Beled suresinde Kur’an’ın müminlere tavsiyesi her türlü akabeyi yani sarp yokuşları tırmanabilmektir. Bunun yolu öncelikle bizi teslim alan her türlü boyunduruktan kurtulmaktır. Kalpleri ve ruhları işgal eden kibir, kin, nefret gibi her türlü virüsten arınmaktır. Sadece bedenimiz işgal eden virüslerden değil kalplerimizi işgal eden virüslerden de kurtulmalıyız. Zor, kıtlık gününde sahip olduklarımızı ihtiyaç sahipleriyle paylaşmaktır. Ve birbirimize sabrı, merhameti tavsiye etmektir.

Zorlukları Aşmak İçin Güç, Tüketim ve Sorumsuzluk Tutkusundan Kurtulmak Gerekir

Bu zorlukları aşmak için üç şeyden kurtulmak gerekir: Birincisi fevkinde kudret tanımayan güç tutkusundan kurtulmak gerekir. اَيَحْسَبُ اَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ اَحَدٌۢ / “İnsan, hiçbir kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?” (90/Beled, 5) İkincisi yığınla servet harcamakla övünen tüketim tutkusundan kurtulmak lazımdır. يَقُولُ اَهْلَكْتُ مَالاً لُبَداًۜ / “İnsan, pek çok mal harcadım, diye övünüyor.” (90/Beled, 6)Üçüncüsü kendisini hiç kimsenin görmediğini sanan sorumsuzluk tutkusundan kurtulmak gerekir. اَيَحْسَبُ اَنْ لَمْ يَرَهُٓ  اَحَدٌۜ / “İnsan, kendisini kimsenin görmediğini mi sanıyor?” (90/Beled, 7)

Kıymetli Kardeşlerim,

Sözlerime son verirken Hadîd suresi 16. ayeti zikretmek istiyorum: اَلَمْ يَأْنِ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ / “İman edenlerin (Rablerini anarak) kalplerinin yumuşamasının zamanı gelmedi mi?” Bu yaşadıklarımızın, yüreğindeki merhametini kaybeden dünyanın evrensel rahmetle buluşmasına vesile olmasını, bu gece hürmetine Yüce Yaratıcımızdan merhamet beratını almamızı nasip etmesini niyaz ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir kez daha Geceniz mübarek olsun.

Allah’ın rahmeti, bereketi, inayeti üzerimize olsun. Allah’a emanet olunuz.

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı