Tabasbusun Tarihine Entelektüel Bir Katkı

Dücane Cündioğlu kendisini a’raf dağında tek başına Tanrı’nın şehre gelmesi için yıllarca aralıksız yakaran fakir olarak tanımlıyor ve Tanrı’nın Taksim Meydanı’nda bütün ihtişamıyla belirişini zevkle temaşa ediyordu.

Kenan ALPAY

Tabasbusun Tarihine Entelektüel Bir Katkı

Öğrenmenin bin bir türlü yolu var. İnsanoğlu’nun öğrenme tarihi her ne kadar Âdem (as)’e öğretilen “kelimeler” ile başlamış, gönderilen vahiyler ve resuller aracılığıyla bu öğretme-öğrenme işine bir süreklilik kazandırılmışsa da bu durum daha başka öğrenme yollarını yadsımaz.

Bunun ilk ve en çarpıcı örneği kardeşi Habil’i öldüren Kabil’in kargadan öğrendiği şekliyle bir mezar kazıp, kardeşinin cenazesini defnetmesini anlatan Kur’an kıssasıdır.

Malumu bir kez daha ilam edelim: Hikmet’i yitik malı bilen müminlerin her daim doğruyu, iyiyi, güzeli araması esastır. Öğrenmeye sınır, bilgiye coğrafya veya etnik aidiyet çizmeksizin insanlığın hayrına olan her türden bilginin peşine düşülür. Ama hem ifsad edici bilgiden hem de salih amele dönüşmeyip sahibini ifsad eden bilgiden uzak durulması öğütlenerek. Çünkü sahih bilgiyi sembolize eden ‘Kitab’, salih amale dönüşmediği takdirde sahibini eşekleştirir ve helake sürükler de ondan.

‘Zavallı Korkak’, İnsan Olmayı Öğrenmiş

Gezi Parkı üzerinden kim nerede duruyor, kime karşı nasıl bir pozisyon alıyor, topluma ve siyasete nasıl bir değer biçiyor gibi konular ister istemez yeniden tartışılıyor. Birçok isim konuşuldu bu süreçte ama Hürriyet Gazetesi’nin bomba transferi Dücane Cündioğlu zannedersem en az konuşulan isim oldu.

Normal şartlarda Cündioğlu felsefi arka planı güçlü, Doğu-Batı düşünce tarihinden günümüze dikkate değer tecrübeler süzen, aktüel değeri yüksek derin siyasi tahlillerine eşlik eden edebi diliyle daha fazla gündem olmayı hak ediyordu. Ama nedense yeterince ilgi göremedi. Öyle ki Cündioğlu’nun Hürriyet’te yayınlanan ve yoğun-yorucu çalışmaların hâsılası olduğu besbelli makaleler twitleri kadar bile alaka uyandırmadı.

Hemen herkesin Taksim Gezi Parkı üzerine konuştuğu bir vasatta Dücane Cündioğlu’da farklı bir cepheden meseleyi ele aldı. Cündioğlu’nun ortaya koyduğu perspektiften Taksim Gezi Parkı için yapılıp edilenlerin mahiyetini dikkatli bir gözle incelemekte fayda olacağından şüphemiz yok.

Uzun felsefi tartışmalar, basit bir takım mantık kurallarını evirip çevirip tekraren anlatmalar, bunalmış da hala arayışını sürdürüyormuş falan gibi hikâyelerle “siz hala orada mısınız?” türü bildik kibirlenmeler, tevazuu tavsiye ederken dahi bir ilah gibi göklerden seslenmeler vs. ile yoğrulmuş “Taksim Manifestosu” (17 Haziran, Hürriyet) başlıklı yazısını okuyunca şöyle bir sordum: Acaba bu uzun kıssadan bizim için ne gibi hisseler var?

Ben aldığım hisseleri ifade ederken Levinas’tan, Dante’den, Hallac-ı Mansur’dan her hangi bir referans almadan birkaç cümle kuracağım. İktidar yani AK Parti Hükümeti yüzde 50’lik sözde bir etnosa/cemaate dayanıyorsa da karşısında yüzde 50’lik bir demosa/cemiyet bulunmaktadır. Bu demos/cemiyet sayesindedir ki İstanbul’un tarihinde İstanbul’un yüzü suyu hürmetine gerçekleşen ilk direniş Taksim’de vuku bulmuştur.

Hayli zamandır la havle çeken demos/cemiyet başsız, ayaksız, gövdesiz şairane kendiliğindenliğiyle ihtişamlı bir direniş ortaya koymuştur. İçten, doğal ve sade olduğu kadar sivil ve haklıdır da. Direnişin rotası tamamen toplumsal vicdanın yönlendirmesiyle çizilmiştir. Bu demos/cemiyet AK Parti’nin elinde tuttuğu itaatle yükümlü yüzde 50’lik kütleye benzemez olduğu için iradesini sadece sandık aracılığıyla göstermez. Taksim direnişi olarak somutlaşan bu demos/cemiyet tepeden tırnağa haysiyet, onur ve başlarını göğe erdiren sevdayla donanarak gaz dumanları arasında raks eden gençlikten başkası değildir.

Bu gençler sayesinde Cündioğlu’na göre bakın neler olmuş: Bütün bir Türkiye’nin gerçek bir demos’a dönüşümü için rol oynadılar. İtiraz etmeyi, karşı çıkmayı, razı olmamayı, geleceğe dair güçlü umutlar beslemeyi hatta biz zavallı korkaklara insan olmayı hatırlattılar. Taksim’deki o muzip çocuklar hem de öyle sandık mandık beklemeden şarkılarıyla, esprileriyle, latifleriyle yöneticileri doğrultup yola sokmanın neşeli kaynağı oldular.

Tanrınız Bu Şehre Hiç Gelmesin

Dücane Cündioğlu kendisini a’raf dağında tek başına Tanrı’nın şehre gelmesi için yıllarca aralıksız yakaran fakir olarak tanımlıyor ve Tanrı’nın Taksim Meydanı’nda bütün ihtişamıyla belirişini zevkle temaşa ediyordu.

Yazının Devamı…

 

Yorum Analiz Haberleri

Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!