Suudilerin B Planı

Ceren Kenar

İran devrimi ile beraber Suudi Arabistan, Amerika için Orta Doğu'da bir nevi öncü karakol rolü edindi. Bu, iki ülke arasındaki ilişkilerin her zaman sütliman olduğu anlamına gelmiyordu elbette. Örneğin belli kritik konularda iki ülke arasında ihtilaflar yaşandı. Suudi Arabistan'ın, 2003 yılındaki Irak işgali konusunda Amerika ile ayrı düştüğü bir sır değildi. Yine de İran'ın Batı tarafından temel tehdit unsuru olarak alındığı; İran devrimi sonrası Orta Doğu düzeninde, Suudi Arabistan'ın, İsrail ile birlikte Amerika için vazgeçilmez müttefik statüsünde olduğunu söylemek abartılı bir analiz olmayacaktır.

Suudi Arabistan ve İsrail'in, İran'ın tekrar meşru bir müzakere muhatabı olarak siyaset arenasına dönmesinden rahatsızlık duyması boşuna değil. Bununla beraber Suudi Arabistan'ın İsrail'den farklı olarak rahatsız olduğu başka hususlar da var. Amerika'nın bir yandan Esad'a çekil derken, diğer yandan güçlenmesine sebebiyet veren dengesiz ve tutarsız Suriye politikası bu hususlardan başlıcası. Bununla beraber Mısır konusunda Amerika'nın darbe sonrası oluşan cunta hükümetine yeterince destek vermediği kanısında Suudi Arabistan. Özellikle Amerika'nın Mısır'a yaptığı askerî yardımı kısıtlaması Krallıkta kaşların çatılmasına sebebiyet verdi. Ve en son olarak Amerika'nın İsrail-Filistin çözüm sürecinde ilk başta takındığı nispeten dengeli tavrın (örneğin İsrail'in Filistin topraklarındaki yeni yerleşimleri konusundaki eleştirilerin) terk edilmesi Suudi cephesinde memnuniyetle karşılanmadı.

Lakin Suudi Arabistan'a göre bu 'günahlardan' en affedilmez olanı; İran'la yakınlaşma ve müzakereler sonrası kaçınılmaz olarak İran'ın 'oyun alanının' genişleyecek olması. Irak savaşı sonrası, İran'ın etki alanını Irak'ta genişletmesi yetmiyormuş gibi, Suriye'de krizin devamı ile İran'ın bölgede güçlenerek çıkması Suudiler açısından bir karabasan. Suriye sadece Suriye demek değil, aynı zamanda Lübnan demek. Bununla beraber İran'ın Şiiler arasındaki nüfuzunun tartışılmaz olması, Bahreyn'in kaynayan kazan olmaya devam etmesi demek.

Cenevre'de devam eden müzakere sürecinin akıbeti henüz belli değil. Fakat net olan Suudi Arabistan'ın İran fobisinde geri adım atmayacağı ve bu konuda taviz vermeden mücadeleye devam edeceği.

Peki nasıl?

Suudi Arabistan'ın yeni cepheler açmaktan ziyade (Lübnan veya Irak), İran'a karşı mücadelesini Suriye üzerinden sürdüreceğini kestirmek mümkün. İronik bir şekilde, Amerika Suriye muhalefeti içinde bir darbeye göz yumarak, Katar ve Türkiye'nin etkisini azaltıp, alanı Suudilere bırakmıştı. Şimdi (ve bundan sonra) bu meseleyi siyasi çözüm üzerinden halletmek isteyen Amerika'nın elini kolunu bağlayan sadece Rusya ve İran olmayacak. Suriye konusunda Amerika'nın uygun gördüğü çözüme en güçlü muhalefet, bu konuda kısa bir zaman öncesine kadar en yakın müttefik olarak gördüğü Suudilerden gelecek.

Amerika açısından pek parlak bir durum değil yani.

Amerika'nın Obama dönemi dış politikasını eleştirenler boşuna Obama için, Jimmy Carter bile yanında Henry Kissinger kalıyor demiyor...

TÜRKİYE