Suudi Arabistan ve Modern Mihne

Yüzlerce âlim ve davetçinin sırf resmî ideolojinin dayattıklarına boyun eğmemeleri nedeniyle hapse atıldığı, onlarcasının hayatını kaybettiği, sıradan insanları bile etkileyen yaklaşık 15 yıllık bu sıkıntı dolu dönem, “Mihne” adıyla anılır.

Taha Kılınç, Yeni Şafak gazetesinde “Modern Mihne” başlığı ile yazdığı makalede Abbasi halifesi Mem’mûn ile Suudi veliaht prensi Selman’ın yaptığı zulümlerin benzerliğini yorumlamış:

Me’mûn mektubunda, devletin önemli mevkilerinde görev yapan kadı ve hadis âlimlerinin sorguya çekilmesini, onlardan “Kur’ân’ın yaratılmış olduğuna dair” teyit alınmasını, bunu kabul etmeyenlerin ise hapsedilip cezalandırılmasını istiyordu. Halifenin direktifi, hızlı bir şekilde uygulamaya geçirildi. Halifenin (dolayısıyla da devletin) benimsediği ve dayattığı resmî görüşe muhalefet eden ulemâyı artık eziyet ve meşakkat dolu bir süreç bekliyordu.

Yazdığı ikinci bir mektupla, sorgulanmasını istediği isimlerin listesini daha da genişleten Me’mûn, kendisi Mu’tezile’ye mensup olmasa da, rasyonalist yönelimleriyle bilinen bu akıma sempati besleyen biriydi. Hârun Reşîd’in İranlı bir cariyesinden dünyaya gelen ve 813 yılında kardeşi Emîn’i öldürterek hilafet tahtına oturan Me’mûn’un çevresinde İranlı danışmanların çokluğu da dikkat çekmekteydi.

Me’mûn’un mektuplarında bizzat hedef gösterdiği dört isim vardı: Ahmed bin Hanbel, Muhammed bin Nûh, Seccâde el Bağdadî ve Kavârîrî. Önce sorguya alınan, ardından da işkenceden geçirilen bu isimlerden son ikisi, “Kur’ân mahlûktur” tezini kabul edip serbest kaldı. Ahmed bin Hanbel, Muhammed bin Nûh ve diğerleri ise zincire vurularak, Me’mûn’un o sırada devam eden Bizans seferi için bulunduğu Tarsus’a götürülmek üzere Bağdat’tan yola çıkarıldı. Esir grubu Suriye’nin Rakka bölgesine ulaştığında, Me’mûn’un ölüm haberi geldi. Bunun üzerine, esirler Bağdat’a geri götürüldü.

Başkent Bağdat’ın dışında Mısır, Kûfe, Basra, Şam, Mekke, Medine, Tirmîz, Kayravân ve İfrikiyye gibi bölgelerde de uygulama konan ve Halife Me’mûn’un dünyadaki son siyasi icraatlarından biri olan bu baskı dönemi, sonraki halife Mu’tasım döneminde (833-842) biraz hafifledi. Mu’tasım’ın ardılı Halife Vâsık döneminde (842-847) yeniden zirveye tırmanan baskı, işkence ve kovuşturma süreci, ancak sonraki halife Mütevekkil’in 847’de işbaşına gelmesiyle sona erdirilebildi.

Yüzlerce âlim ve davetçinin sırf resmî ideolojinin dayattıklarına boyun eğmemeleri nedeniyle hapse atıldığı, onlarcasının hayatını kaybettiği, sıradan insanları bile etkileyen yaklaşık 15 yıllık bu sıkıntı dolu dönem, İslâm tarihinde “Mihne” adıyla anılır. Mihne, kelime anlamı itibariyle “sorgulamak, imtihandan geçirmek, eziyet etmek, yıldırmak” demektir.

***

Tarihteki ilginç benzerliklere ve tekerrürlere hayret etmemek mümkün değil. Abbâsîler zamanındaki Mihne dönemi, günümüzde neredeyse bire bir biçimde, Suudi Arabistan’da yaşanıyor:

Muhammed bin Selman’ın (MBS) veliaht prens olarak tayin edilmesinden sonra, ülke içinde yapısal değişim ve dönüşümlere hız verilmişti. Bu bağlamda, MBS’nin siyasi iradesine engel teşkil edeceği düşünülen çok sayıda âlim, davetçi ve kanaat önderi geçtiğimiz aylarda tutuklandı. Selman el Avde, Avvâd el Karnî, Muhammed el Muneccid, Abdulaziz Tarafe, Safer Havâlî, Ali el Umerî, Abdulaziz Fevzân ve Musâid Tayyâr, bunların başlıcaları. Bazıları attıkları bir tweet sebebiyle, bazıları fî tarihinde yaptıkları bir yorum yüzünden, bazıları da etki alanlarının genişliği dolayısıyla cezalandırılan bu isimler, sadece Suudi Arabistan toplumu üzerinde değil, bütün Arap ve İslâm dünyasında geniş bir izleyici kitlesine sahip.

Geçtiğimiz ayın ortasında, hacca birkaç gün kala, bu tutuklama ve kovuşturma silsilesine yeni ve sürpriz bir örnek daha eklendi. Tam 17 yıldır Kâbe’de imamlık yapmakta olan Şeyh Sâlih Âl-i Tâlib, okuduğu bir cuma hutbesinin ardından gözaltına alındı. Hutbede “eğlence sektörünün teşvik edilmesini, gayri meşru ilişkileri ve ahlâkî yozlaşmayı” eleştiren Şeyh Sâlih, üstelik yönetici Suûd ailesine de yakın bir isim olarak biliniyordu. Normalde hac sırasında Kâbe’de namaz kıldırması beklenen Şeyh Sâlih’ten yaklaşık 20 gündür herhangi bir haber veya ses yok. Adına açılmış az takipçili bir Twitter hesabının, tam da tutuklandığı haberinin duyulduğu günlerde birden paylaşım yapmaya başlaması da, gözden kaçmadı.

Yine Kâbe imamlarından Şeyh Suûd eş-Şureym’in 2 milyondan fazla takipçisi bulunan Twitter hesabı, dünyevileşmeyi eleştiren bir paylaşımından sonra, geçtiğimiz aylarda silinmişti.

Meslektaşları ve arkadaşları tutuklanırken, Suudi Arabistan’daki din adamlarının aldığı pozisyon da, yine dikkat çekici. Twitter’da 21 milyon 400 binden fazla takipçisi olan Şeyh Muhammed Ureyfî, normalde gündemle epey ilgiliyken, hesabından şifalı ot tanıtımlarına başladı mesela. Şeyh Âid el Karnî, 19 milyon takipçili hesabından, MBS ile çektirdiği bir fotoğrafını paylaşmakta gecikmedi. Kâbe’nin ünlü imamlarından Şeyh Sudeys’in “Suudi Arabistan ve ABD, dünya barışı için birlikte çalışıyor” açıklaması, artık epey meşhur. Diğer birçok isim ise, sükûta gömülmüş durumda.

**

Mihne döneminde Kur’ân üzerinden yapılan resmî dayatma, günümüzde “Siyasal İslâm” heyulâsı üzerinden tekrarlanıyor. Modern Mihne’nin bayraktarlığını ve infazcılığını üstlenen Suudi Arabistan’ın, Mihne’nin en büyük kurbanı Ahmed bin Hanbel’in kurduğu Hanbelî mezhebini izliyor oluşu ise, herhalde tarihin en büyük ironilerinden biri.

İslam Düşüncesi Haberleri

Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı
Yaratılış gayesinden uzaklaşan insan huzurlu olamaz!
Öncelikli hedef neden tağuti otoritedir? Ve asabiye gündemleri geri itilmelidir!