Suudi Arabistan ve İran arasındaki gerilimlerin kaynağı ne?

Her iki ülkede birbirlerini cinayet, kamu güvenliğini tehlikeye atma ve savaşa neden olma gibi nedenlerle suçluyor. Bu doğru! İkisi de katliamlara ortak olmakta birbirleriyle yarışıyor. Peki neden ayrı düşüyorlar?

Fatih Demir / HAKSÖZ HABER

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’a, "Hamaney için Ortadoğu’nun yeni Hitler’i diyorsunuz" bu doğru mu diye sorulduğunda? “Kesinlikle” cevabını veriyor.

İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’e, "Batı İran'ı bir tehdit olarak algılıyor siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?" dendiğinde, Zarif “Eğer bir tehdit görmek istiyorsanız Suudi Arabistan’a bakın” diye cevap veriyor.

İki ülke uzun süredir birçok konuda karşı karşıya geliyor. Suriye, Irak, Filistin, Yemen, Lübnan... 

Yemen'deki çatışmalar üzerinden de birbirleriyle kimi zaman soğuk kimi zaman açık bir şekilde savaşıyorlar. Savaşmak konusunda iki ülke de sıradan hale getirdikleri gerekçeleriyle bölgedeki kaosu arttırmaktan, mazlumları katletmekten başka bir şey yapmıyor. 

Bu iki ülke neden bir araya gelemiyor?

İki ülke de "Soğuk Savaş" olarak adlandırılan bir tutum içerisindeler. Tıpkı, Rusya ve ABD gibi. Kimilerine göre bu savaş dini nedenlere dayanıyor. Kimilerine göre dini neden önemli ancak ekonomik ve politik olarak birbirleriyle hem rekabet hem de üstün gelme kaygısı daha ağır basıyor. Ve en önemlisi iki ülkede kendisini İslam dünyasının lideri olarak görüyor. Diğer Müslüman ülkelerin bundan haberi olmasa bile!

İki ülkede farklı mezheplere sahipler: Suudi Arabistan Sünni ağırlıklı iken İran ise dominant Şii mezhebine tabi.

Suudi Arabistan Mekke ve Medine gibi iki önemli ve kutsal şehre sahip. Suudi Arabistan ayrıca Hac programlarını koordine ederek bu anlamda Müslümanlar arasında belirli bir gücün sahibi. Suudi Arabistan ayrıca Vahhabi ekolüyle diğer Müslüman ülkelere nazaran daha katı bir din anlayışına sahip. İran ile çok farklı iki İslami anlayışa sahip olmaları aralarındaki gerilimi arttırıyor.

Örneğin son birkaç yılda aralarında yaşanan olaylara baktığımızda, Suudi Arabistan’da yaklaşık olarak %10-15 arası sıkışmış Şii nüfusu bulunuyor. 2016 yılında Şii ağırlıklı kesimler Suudi Arabistan’da gösteriler düzenlemeye başladı. Suudi Arabistan'daki Şii'ler, Şii dini lider Nimr el Nimr’in idam edilmesini protesto ederek yönetime karşı ayaklanmıştı. Şii dini liderin idamı Suudi Arabistan tarafından terörizm kapsamında değerlendirilmişti. İran bu olayı kınamış ve Suudi Arabistan elçiliğine saldırılar düzenlenirken pasif kalmıştı. Bu da iki ülkenin arasındaki gerilimi arttırmıştı.

Bu modern zamanın soğuk savaşı gerçekten neyle ilgili? Bölgenin geri kalanını nasıl etkiliyor?

İran; Suudi Arabistan, İsrail ve ABD özelinde silahlanma konusunda ciddi yatırımlara sahip bir ülke. Ülkesi haricinde faaliyet gösteren Şii silahlı gruplara da destek vermekten imtina etmiyor. Hizbullah olarak bilinen örgütün Lübnan’daki ve diğer ülkelerdeki faaliyetlerini de açıktan desteklediği gibi diğer ülkeler aleyhine de Hizbullah’a alan açarak şiddet olaylarına dahil oluyor.

Filistin’de de Hamas’a olan desteği ve yakınlığı ile bilinen İran’ın faaliyetleri, diğer ülkelerin iç işlerine müdahaleye kadar varmakta. İran; Suriye ve Irak’ta milyonlarca insanın yerinden edilmesine ve yüz binlercesinin öldürülmesine de Hizbullah ve Haşdi Şabi gibi örgütlerle dahil oldu.  Kasım Süleymani gibi katil bir generali ile gerilla tipi savaşlarla Suriye’de on binlerce masumu katletmişti. İran’ın bu tavırlarına karşılık ABD operasyon düzenlemiş ve Kasım Süleymani’yi aracında seyir halinde iken öldürmüştü. İran’ın bu duruma tepkisi söylemsel düzeyde kalsa da Müslüman ülkelere karşı söylemsel ifadelerden ziyade eylemlerde bulunmayı tercih ediyor. İran’ın bu tutumu bölgedeki güvenliği riske attığı gibi söylemlerin ciddiyetini ve itibarını yerle bir ediyor. 

Yine Yemen’de, İran’ın Suudi Arabistan’a karşı Husileri desteklemesi, Yemen’deki trajediyi besleyen en önemli etkenlerden birisi olarak görülüyor. İran ve Suudi Arabistan, Yemen halkını düşünmeden rekabet halinde bulunuyor. Yemen’deki iç savaş, kıtlık, güvensiz ve iktidarsız ortam halkın durumunu her geçen gün daha da kötü hale getiriyor. İran destekli Husiler, Suudi Arabistan’ın petrol rafinerilerine her gün saldırı düzenliyor. Husilerin petrol tankerlerine ve rafinerilerine saldırıları Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nin güvenliğini tehdit ettiği gibi petrol fiyatlarını da etkiliyor. Bu durum iki ülke arasındaki petrol satışlarından elde edilen gelirleri de etkilemiş oluyor. Haliyle iki ülke arasındaki gerilim dünyanın ilgisini çektiği gibi etkilemiş de oluyor.

İran’ın bölgedeki etkinliğini sağlayan iki büyük devlet bulunuyor: Rusya ve Çin. Sözde emperyalist güçlere karşı olduğunu iddia eden İran'a, Rusya ve Çin gizli ekonomik destek, askeri ve ticaretleri ile İran’ı bypass ederek İran ticaretini ayakta tutuyor. İran'ın bu dostlarına karşılık Suudi Arabistan da; ABD, İsrail, Mısır ve Körfez ülkeleri ile işbirliği içerisinde bölgeyi kaosa sürüklüyor.

Peki, Rusya ve ABD gibi ülkelerin bunlarla ne ilgisi var?

Bir zamanlar ABD’deki İkiz Kulelerin saldırıya uğraması ABD’nin, Suudi Arabistan’a yakınlaşmasına engel değil. Çünkü nükleer ürettiği için İran’a karşı ambargo uygulayan ABD için bölgede alternatif Müslüman ülkeler gerekiyordu. Suudi Arabistan da bölgedeki gücünü arttırmak için ABD ve İsrail gibi katil ülkelerle işbirliğine gidiyor. Suudi Arabistan ayrıca ABD için önemli bir petrol ithali ülkesi.

İran da bölgedeki güç dengesi ve kendisi için nefes alabileceği ülke olarak Rusya’yı görüyor. Rusya ve İran ortak bir şekilde Esed’e yardım yaparak Esed’in iktidarını ayakta tutmaya çalışıyor. Bölgedeki güç dengeleri küresel güçlerin kendi aralarındaki mücadelelerin de bir yansıması olarak devam ettiriliyor.

Rusya, Avrupa Birliği ve ABD karşısında nükleer programlarını devam ettiren nadir ülkelerden birisi. Rusya, İran’ın nükleer programına ciddi anlamda yatırım yaparak destek veriyor.

ABD, İsrail, Mısır ve Suudi Arabistan; Trump döneminde ortak bir anlaşmaya vararak bölgede İsrail’in yalnızlığını gidermek, Mısır’ı ekonomik anlamda desteklemek ve Suudi Arabistan’ın bölgenin önemli aktörü olarak belirmesini sağlamak gibi amaçlarla bir araya geldi. Bu anlaşmanın kazananı şimdilik İsrail. Ancak Suudi Arabistan’ın gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi olayındaki rolü, ABD tarafından önemsenmedi ve gündeme gelmemesine dikkat edilerek, Suudi Arabistan’ın bu anlaşma ile kazançlı olduğu ifade edilmiş oldu.

İran ve Suudi Arabistan İslam ülkeleri nezdinde prestijlerini ve güvenilirliklerini yitirdi. Her iki ülkenin de çıkar odaklı siyasi, ekonomik ve askeri faaliyetleri, bölge ülkeleri için tehdit ve riskleri bünyesinde barındırması ile; Yemen, Suriye, Irak, Sudan, Lübnan, Filistin ve Mısır gibi ülkelerdeki hak ihlalleri, açlık ve ekonomik istikrarsızlık devam ettirilmiş oluyor.

Bu soğuk savaşın galibi olmadığı gibi mağduru da her zamanki gibi sivil ve masum halklar oluyor.

Aljazeera'nın konuyla ilgili yayımladığı video haberi

Çeviri Haberleri

Clarissa Ward'ın 'kurgulanmış' Suriye haberi CNN'in önyargısını bir kez daha ortaya çıkardı
Suriye’nin ‘gulyabanisi’ Mahir Esed nerede?
Baas çetesini deviren 11 günün hikayesi
Bir zalim, Filistin'in özgürlüğünün gerçek müttefiki olamaz!
Ölüm her yerdeydi: Kimyasal silah kurbanları yaşadıklarını ilk defa korkusuzca anlatabiliyor!