Ahmet Varol / Yeni Akit
Ön kapıyı kapatıp arka kapıdan almak
Bundan üç hafta önce ABD, Suudi Arabistan ile işgalci siyonist rejim arasında ilişkilerin normalleşmesini sağlamak için görüşmeler yaptıklarını söyleyip birtakım ilerlemeler kaydedildiği yönünde açıklamada bulunmuştu.
Siyonist işgal rejiminin Dışişleri Bakanlığı bu açıklamadan rahatsız olmuştu. Çünkü ABD’nin açıklaması Suudi Arabistan’ın normalleşme anlaşmasına razı olmasının çok yakın görülmediği, sadece bazı ilerlemeler kaydedildiği intibaı veriyordu ki bu da stratejik amaçla söylenmiş, sadece zihinleri hazırlamaya yönelik, kesinlik ifade etmeyen bir gözlemden ibaretti. İşgalci siyonist ise Suudi Arabistan’la anlaşmaya çok yakın oldukları, her an bir sürpriz gerçekleşebileceği intibaı verecek türden açıklamalar yapılmasını istiyordu. O yüzden ABD’nin açıklamasına itiraz ederek Suudi Arabistan’la anlaşmanın eşiğinde oldukları, çok yakında bir normalleşme anlaşması imzalamalarının güçlü bir ihtimal olduğu yönünde açıklamalarda bulundu.
Ben şahsen, Suudi Arabistan’ın mevcut şartlarda siyonist işgal rejimiyle normalleşme anlaşması imzalaması ihtimalinin düşük olduğu kanaatini taşıyordum ve bu kanaatimi, Özel FM’de Cuma günleri 16.30’da yayınlanan “Dünya Döndükçe” isimli programımızda dile getirmiştim.
Çünkü Suudi Arabistan daha önce “iki devletli çözüm” konusunda bir ışık yakılmadığı sürece İsrail’le normalleşme anlaşması imzalamayacağı yönünde açıklamada bulunmuştu. Bu konudaki tutumunu değiştirmez, demiyorum. Değiştirebilir. Hatta bazıları işgal rejiminin Filistinlilere yönelik bazı baskıcı uygulamalarından vazgeçmesi karşılığında Suudi Arabistan’ın da tavrını değiştirebileceğini dile getirdiler. Ama benim kanaatim işgal rejiminin Suudi Arabistan’ın bu konudaki taleplerinden herhangi birini kabul etmesi, yani yahudileştirme, toprak gaspı, ev baskınları, asker ve polis şiddeti, Mescidi Aksa’yı tehdit eden süreçte ısrarlılık gibi konularda geri adım atması ihtimali bulunmadığı yönündedir.
Bunun yanı sıra Suudi Arabistan özellikle Mısır’ın etki gücünü büyük ölçüde kaybetmesinden sonra Arap dünyasının liderliğine oynadığı için halkların yönelişlerini ve Filistin davası konusundaki duyarlılıklarını göz önünde bulundurma ihtiyacı duymaktadır. O yüzden Suudi Arabistan, “iki devletli çözüm formülü” konusundaki ısrarından vazgeçme temayülü gösterse de onun zamanı bu dönem olmayacaktır.
Neticede işgal rejiminin siyonist topluma ve Arap kamuoyuna, “Suudi Arabistan’la normalleşme konusunda sürprizlere hazır olun” mesajları vermesine rağmen, ABD’nin tahminleri bile gerçekleşmedi ve bu konuda herhangi bir ilerleme kaydedilmedi. Yani Suudi Arabistan işgalci siyoniste şimdilik ön kapısını kapattı.
Ama tam bu konunun gündemden düşmeye başladığı sırada, işgalci siyonist rejim Bahreyn Büyükelçiliği’nin açılış törenini gerçekleştirdi ve işgal rejiminin Dışişleri Bakanı Eli Cohen de tören için bu ülkeyi ziyaret etti.
Bahreyn’le normalleşme anlaşması daha önce imzalanmış ve ilişkiler başlatılmıştı. İşgal rejimi yapılan anlaşma çerçevesinde büyükelçilik binasını açıyordu. Ama bunu da caka satmak, kendisinin gayri meşru işgaline Arap dünyasındaki rejimlerin nasıl “meşruiyet” kazandırdıkları konusunda dikkatleri üzerine çekmek için fırsat olarak değerlendirmek istiyordu. Oysa işgalci Bahreyn’de böyle caka satarken, Kudüs’te Filistinlilerin evlerini yıkmaya, Batı Yaka’da gece yarısı evlerini basmaya, üzerlerine mermiler yağdırmaya, eşkıya usulüyle yollarını kesmeye, yahudi yerleşim merkezlerini genişletmek için Filistinlilerin arazilerini hukuksuz bir şekilde gasp etmeye devam ediyordu. Bahreyn de sadece işgal rejimine değil aynı zamanda onun bu insanlık dışı uygulamalarına ve zulümlerine de onay veriyordu.
Bahreyn, Suudi Arabistan’ın arka bahçesidir. Tabii aynı zamanda arka kapısı. İşgalci siyoniste ön kapısını kapatan Suud rejimi onun arka kapıdan girmesine fırsat tanımıştır. Bu da şu anki politikasıyla ilgilidir ve Filistin davasıyla ilgili tutumunda samimi olmadığını ortaya koymaktadır.