Gözlerimizi inanılmaz açarak açarak şaşkın şaşkın
Saçların dağılan yüreğine eş değer pörsüyen anında
Yoluyorum nasıl olsa yakışmıyor insanlığım
Tarıyorken her dişi ayrı ayrı kırılıyor hayatın
Ölü beden diyoruz minnacık, körpecik
Değiyor nasırlaşmış gülmeyen bu gönüllere
Her değdiği yerden acı ve acılar kulağa gelmiyor ses kesik
İçime biriktirdiği yaraların bir avazda çıkamayışı gibi yarım
Tırnaklarımı yoluyorum cilalı parlıyorlar attığım yerde
Altın buzağı önünde duran sızım gibi beklerken
Soluyorum kızgın Musa’nın soluğundan bir dem
Neye yarıyor? Nereye varıyor? Sessiz homurtum
Harun gelse yüreğe dokunup söylese ne çıkar
Geri gelir mi? yiten gövdeler yiten akıllar
Minik bir serçe gibi duran Akdeniz koylarında
Birbirimize susamış kelaynak kuşları gibiydik
Solgun bir bedende rahat döşekler mi biçiyorduk
Cenneti umuyorduk ve cehenneme çevrilen dünyanın
Soluğundan tutup fırlatıyorduk gezegenin en kuytu yerine
Nasıl bir ilençtir bu dur durak bilmiyor
Göz sağır yaptığı işinden haberi yok
Ağı bozulmuş, serçe küsmüş yok kimsenin haberi yok
Sırasıyla ruh beden ve kalp hepsi isyan bayrağında
İnadına bir kış uykusunda ünsiyetimiz boğuluyor
Dur dedim dursun istedim en sıkılgan günlerinde bile
Bu anları bilmeden geçip baktı öylece
Geçip baktık öylece Akdeniz koylarında
Süte kesilmiş bebelerin güleç ağızlarında
Gülnur AŞCI / Haksöz Haber