Susurluktan bugüne Hanefi Avcı…

Ali Bayramoğlu

Bilmeyiz, bilmek istemeyiz, bilmemiz istenmez… Bildiklerimiz ise ya yanlıştır, ya yetersiz…

Bizler bu ülkede tarihi ve hakikati, "derin bir suskunluk yasası" yüzünden bilmeyiz, tartışmayız ve tartışamayız…

1915, 1937 Trakya olayları, 1942 Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları, Çorum, Maraş katliamları bu yüzden tartışılmaz ve bu yüzden bu "toplumsal siyasal suç katmanları" oluştururlar.

Sürekliliğin kanıtı yakın tarihtir.

Susurluk ortada böyle kalmıştır.

Türk kamuoyu JİTEM'in iç yüzünü öğrenememiştir.

Hanefi Avcı JİTEM'le ilgili bildiklerini bir kez daha dile getiriyor.

Vedat Aydın cinayetinin JİTEM tarafından işlendiğini, JİTEM'ci Cem Ersever'in yine JİTEM tarafından nasıl infaz edildiğini anlatıyor…

Ama kimilerine göre, özellikle onu kuranlara, işletenlere, sorumluluğunu taşıyan kişi ve kurumlara göre JİTEM diye bir yapı hâlâ yok…

Hanefi Avcı bunların bir kısmını daha önce de söylemişti. TBMM'nin ve Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun hazırladığı iki ayrı Susurluk Raporu'nda yer almıştı ifadeleri…

Üstelik bunları söylediği için başı belaya girmişti, hakkında soruşturma açılmış ve kızağa çekilmişti.

Teoman Koman adlı jandarma generali, hakkında, “olmayan bir yapıyı, JİTEM'İ' varmış gibi gösterdiği için dava bile açmıştı.

Böyle…

JİTEM'le ilgili yüzlerce kanıt, resmi evrak ortada dolaşırken, Yeşil'in telefonla Jandarma birimlerini ve JİTEM'i yüzlerce kere aradığına ilişkin kayıtlar mahkeme dosyalarını doldururken, resmi kurumlar hâlâ böyle bir yapının olmadığını söylemeye devam etmişlerdir.

Kural açıktır:

Üzerine gidilmeyen, temizlenmeyen, sorgulanmayan, tartışılmayan, yüzleşilmeyen karanlık odaklar geri planda varlıklarını sürdürürler...

"Korku ve çıkar" ile "zulüm ve suskunluk" sadece otoriter düzenlerin değil, otoriter zihniyetlerin de temel direkleridir.

Sistematik örtbas etme mekanizmaları boşuna hayat bulmaz bu ülkede...

Kimi kurumların, kimi mercilerin işledikleri suçların üzerine gidildiğinde, ortalık boşuna ayağa kalkmaz...

İlgili kurumlar tarafından bunların yıpratma faaliyeti olarak değerlendirilmesine boşuna destek verilmez...

Doğaldır, "korku ve çıkar" ile "zulüm ve suskunluk" birliktelikleri, aynı zamanda dolaylı suç ortaklığının manivelalarıdır.

Onun içindir ki, bu ülkede yazar, çizer, bürokrat, siyasetçi olarak "makul adam olmanın koşulu", bu tür hadiselerin üzerine belli bir noktaya kadar gitmek, "kırmızıçizgileri" aşmamaktır.

Devleti her koşulda korumak, devlet faaliyetlerini her koşulda doğrulamak yerleşik zihniyetin temel taşlarından birisini oluşturduğu sürece böyle kalmaya devam edecektir.

2003-2004 yılında yapılması planlanan darbenin alt yapısını oluşturmak, 2007 yılında kamuoyu tedirginliğini kullanarak Cumhuriyet mitinglerini olası bir askeri darbenin alt yapısını oluşturmaya yönlendirmek, 301. madde etrafında yaşanan kutuplaşma, yaftalama, hain ilan etme faaliyetleri, bunların oluşturduğu zeminde işlenen ve sıradan ilan edilen cinayetler, siyasi iktidarı, demokrasiyi, toplumu hedef alan psikolojik harp faaliyetleri ve eylemler…

Evet, şimdi bir savcı, bu suskunluk yasasını delik deşik ediyor…

Bir başkası Diyarbakır'da bir albayı tutukluyor, Hanefi Avcı'yı tekrar dinliyor…

Suskunluk yasası deliniyor…

Dün ve bugün, Susurluk ve Ergenekon birleşiyor, tasfiye şeffaflaşıyor…

Bunlar kimilerinin HSYK'da olduğu gibi filmi başa sarma girişimlerini boşa çıkaracaktır…

Daha umutluyuz…

YENİ ŞAFAK