Dijital iletişimin ve sosyal medyanın hayatımızı ele geçirdiğini belirten Şamil Sildir Chul Han'ın "Sürünün İçinde" kitabını dijitalleştirilmiş hayata karşı bir pozisyon elde edebilmek amacıyla okuduklarını belirterek sözlerine başladı .Saygının medya ile ilişkisini değerlendiren Sildir “Saygı bir mesafe duygusu içerir. Mesafesiz bir saygıdan söz edemeyiz. Ancak dijital ortamda anonim iletişim bireylerin gerçek kimlikleriyle ilişkilendirilmeden konuşmalar yapmalarına izin verir. Bu durum düşüncesizlik, patavatsızlık ve saygısızlığı barındıran bir infial toplumunun önünü açmaktadır." diyerek sözlerine devam etti. İnfial dalgalarının tanımını yapan Sildir bu dalgaların dikkat çekmede etkili olabileceğini ama politik ve sosyal düzeyde kalıcı bir söylem yaratmak için uygun olmadıklarını belirtti.
Bireyin içsel yönünü ifade eden ruh kavramına ve bir toplumun ortak zihniyetinin göstergesi olan tin kavramına da açıklık getiren Şamil Sildir, dijital çağda anlam ve bağlam yerine performans ve verimlilik odaklı bir sayısal kültürün egemen olduğunu belirterek sözü Umutcan Hışıroğlu'na devretti.
Dijital platformları tanımlayarak sözlerine başlayan Umutcan Hışıroğlu “Sınırların yerine şeffaflığı, analitik düşünme yerine hesaplamayı, eylemin yerine de operasyonların konulduğu dijital platformlar; kullanıcılarına kendilerini, negatifliği barındırmadıklarını iddia ederek pazarlar." dedi sözlerine devam eden Hışıroğlu enformasyon yorgunluğunun üzerinde durdu. Enformasyon yığınları hiçbir immün savunmayla (insanın kendi kendini savunması) karşılaşmadan kullanıcılara nüfus eder ve bu şekilde algıyı tamamen körelterek bazı psişik rahatsızlıklara sebep olur diyen Hışıroğlu enformasyon yorgunluğunun da bu rahatsızlıklardan biri olduğunu ifade etti.
Hışıroğlu iktidar 17. yüzyıldan bu yana egemenin öldürme gücü olarak değil biyo-iktidar olarak (kışkırtan, güçlendiren, denetleyen ve düzenleyen iktidar) çalıştığını ifade etti. “Ancak bugün başka bir paradigma değişimi gerçekleşiyor. Artık iktidarlar biyo-iktidarlıktan psiko-iktidarlığa evrilmektedir. Yeni gelişen bu politika dijital gözetleme yardımıyla düşünceleri okuma ve kontrol etme konumundadır. Toplum da biyopolitik bir disiplin toplumu olmaktan ziyade psikopolitik bir şeffaflık toplumu haline gelmektedir” diyen Hışıroğlu bize sonsuz bir özgürlük vadeden ortam biz farkında olmadan bizi kısıtlıyor ve bizi dijital hapishanede bir mahkûm haline getiriyor diyerek sözlerini tamamladı.
Program katılımcıların soru ve katkılarıyla sona erdi.