İki gündür susan HDP, bugün Merkez Yönetim Kurulu aracılığıyla bir açıklama yapabilmiş gelişmeler hakkında. Kendimi sıradan bir vatandaş olarak bu metinle veya metni yazanlarla karşılıklı konuşuyormuş gibi düşündüm. Açıklamalarından alıntılar aldım. Karşılarına kendi cevaplarımı koydum.
* HDP: “24 Temmuz itibariyle Türkiye sonu belirsiz bir sürece itildi. AKP Hükümeti, devlet kurumları ve ordu, çözüm ve barış sürecini, çatışmasızlık adı altındaki fiilî ateşkesi ne yazık ki sona erdiren adımları attı.”
* HB: Hayır, doğru söylemiyorsunuz. Türkiye 24 Temmuz itibariyle değil, 10-15 Temmuz itibariyle sonu belirsiz bir sürece itildi. Fiilî ateşkesi sona erdiren adımları uzun süre tek başına PKK attı. Bittiğini resmen ilân eden de onlar oldu.
* HDP: “Yavaş yavaş bütün illere yayılan, partimizi ve bileşenlerini kapsayan siyasal gözaltılar, Kürdistan Federal Bölgesi’ne yönelik ağır bombardıman, İstanbul’da Barış Bloku’nun düzenlediği “Büyük Barış Mitingi”nin sudan gerekçelerle yasaklanması, çeşitli basın ve iletişim kuruluşlarına yönelik engellemeler, Eğitim Sen başta olmak üzere çeşitli sivil toplum kuruluşlarına yapılan polis baskınları …”
* HB: Bu tabloda bazı eksikler yok mu? KCK’nın bize kimse silah bırakın diyemez açıklamaları; ardından gene KCK’nın “askerî barajlar” gerekçesiyle illeri sürdüğü, bölgedeki her inşaat çalışmasına şiddet uygulama hakkı; ateşkesi sona erdirmesi ve her direnmeye misillemede bulunacağını ilân etmesi; yol kesmeler, kimlik sormalar, TIR yakmalar; gene KCK’nın, silâh bırakma konusunda bizzat size, yani HDP önderliğini de tersleyip azarlaması; PKK liderlerinden Bese Hozat’ın Özgür Gündem’de açık açık “yeni bir devrimci halk savaşı süreci” başlamıştır diye yazması [bunu nasıl olur da bu açıklamada hiç zikretmez, yok gibi davranırsınız]; derken Suruç katliamını gene Bese Hozat’ın doğrudan AKP’nin işi, sizin ise AKP’nin suç ortağı olduğu bir barbarlık gibi göstermeniz; ardından küt diye iki polisin uykuda öldürülmesi ve PKK tarafından evet, biz yaptık, “Suruç’a misilleme” diye gerekçelendirilmesi [ki buna siz de olmaz dediniz ama nedense bu açıklamanızda hiç yok]; ertesi gün iki trafik polisinin tuzağa düşürülüp birinin öldürülmesi, diğerinin ağır yaralanması; üç sağlık görevlisinin de gene sahte bir “hamile kadın” ihbarıyla [yani halkın sağlığıyla ve sağlık hizmetlerinin güvenilirliğiyle oynamak pahasına] tuzağa düşürülüp kaçırılması ve keza, bir inşaat yerinin daha basılıp makinelerin yakılması ve 15 işçinin kaçırılması… Bunlar hiç mi olmadı, yaşanmadı, geride bıraktığımız üç hafta boyunca? Herkes görüyor da bir siz mi göremiyorsunuz?
* HDP: “Cumhurbaşkanı ve AKP, günlerdir yarattıkları psikolojik ve politik zeminle bu yeni dönemi hazırladılar. Kendi medyaları üzerinden başlattıkları psikolojik operasyonla toplumu çatışmalı ortama hazır hale getirdiler.”
* HB: Dalga mı geçiyorsunuz bizimle? Sizin kendi medyanız üzerinden başlattığınız psikolojik operasyonla, haydi bırakalım 6-7 Ekim 2014 cinayetlerini; son haftalarda habire ve inatla, ısrarla AKP = IŞİD diyerek, tabanınızı katil AKP diye bağırtarak, Suruç’u da AKP yapmıştır demeye getirerek yarattığınız çatışma atmosferine ne demeli?
* HDP: “Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin son yıllardaki Türkiye-Ortadoğu politikaları, toplumdaki barış, çözüm ve huzur beklentilerine vurulmuş çok ağır darbeler yaratmıştır.”
* HB: PKK önderliğinin “Türkiyeli” bir çözüm vizyonunu terk ederek, Türkiye tarafından ve Türkiye içinde karşılanamayacak “Kürdistanî” projelere yönelmesi; adını açıkça koymasa da Türkiye-Irak-Suriye topraklarından yaratılacak yeni bir teritoryalite üzerinde “devletleşme” tasavvurları peydahlaması, toplumun barış ve huzur beklentilerine çok ağır darbe vurmuştur.
* HDP: “Girilen yol, çözüme ve barışa yönelme imkânlarını kesinlikle tahrip edecek, ağır bir toplumsal maliyet yaratacaktır. Bir kez daha ve güçlü bir biçimde, Türkiye’nin barışa ve çözüme ihtiyacı olduğunu vurguluyoruz. Toplumsal, tarihsel ve siyasal sorunlarımızın çözümü karşılıklı diyalog, müzakere ve demokrasinin geliştirilmesiyle mümkündür. Şiddet sarmalının büyütülmesi ve sürdürülmesi hiçbir taraf ve toplumun hiçbir kesimi için kalıcı, demokratik ve eşitlikçi bir çözümün yaratılmasına hizmet etmeyecektir.”
* HB: Ciddi misiniz? Ha, yani siz çözüm sözcüğünü biliyordunuz, öyle mi? O zaman, neden bütün seçim kampanyanızı AKP düşmanlığı üzerinden bu süreci sabote etmeye hasrettiniz? Ya da, uzak ihtimal ama, şimdi bütün bunları, asıl söylenmesi gerektiği gibi, hiçbir sözünden çıkamadığınız Kandil’deki sopalı patronlarınıza mı söylüyorsunuz?
* HDP: “Erdoğan’ın hazırladığı şiddet ortamının sınırları yoktur. Hedefi, ona eski gücünü geri verecek bir yeniden seçimin kurgusunu yapmaktır.”
* HB: PKK’nın hazırladığı şiddet ortamının sınırları yoktur. Hedefi, daima Kürt bölgesindeki hegemonyasını silah zoruyla sürdürmek; sizlerin, yani HDP’nin de silâhların gölgesinden çıkıp kendi haysiyetli kişiliğinize kavuşmanıza olanak tanımamak; bunların üzerine bir de, Türkiye içi çözümleri terk ederek, ABD’den hayal ettiği destekle birlikte, en azından Türkiye ve Suriye Kürdistanlarını kapsayacak kendi devletleşmesini yaratmaktır.
* HDP: “Koalisyon kurulmasını imk+ansızlaştırarak, seçim yenileninceye kadar tek başına iktidarda kalma planı da ülkeyi felakete sürükleme planıdır.”
* HB: (a) Pardon, siz gerçekten koalisyon mu istiyordunuz? Türkiye’de kalıcı bir hükûmet ve istikrar mı istiyordunuz? O zaman neden kapınızı koalisyona kapadınız? Daha doğrusu, özellikle MHP ile koalisyon aradınız da sonra bütün diğer formüllere sırt çevirdiniz? Hiçbir sorumluluk almamaya çalıştınız? (b) Hani PKK, politika saptamadan önce “yeni hükûmeti görelim” havalarındaydı; ona ne oldu böyle? Neden, tam da AKP-CHP koalisyon görüşmeleri sırasında, Suruç’tan bile önce “yeni devrimci halk savaşı”nı başlatıyoruz dedi? Rica etsek, özellikle şu ikinci olguyu bir açıklar mısınız?
* HDP: “Askerî saldırılar ve bombalamalar, siyasal gözaltı operasyonları ve baskılar bir an önce durdurulmalıdır. Konuşarak ve müzakere ile çözülemeyecek hiçbir sorunumuz yoktur.”
* HB: Biraz geç mi oldu acaba? Sizin ve timsah gözyaşlarınızın hangi inandırıcılığı kaldı? Sahi, siz neden hep böyle sonuna kadar tırmandırıcı ve boy ölçüşmeci olur, geri adım atmayı bilmez, her şeyi inadım inat sonuna kadar götürür, ama karşı taraf eh, yeter artık dediğinde aman konuşalım diye, aman müzakere diye, aman barış diye ağlamaya başlarsınız?
* HDP: “Türkiye demokrasi ve barış güçlerine, vicdan ve sorumluluk sahibi tüm yurttaşlarımıza bir kez daha çağrı yapıyoruz. Bugün susma ve bekleme günü değildir.”
* HB: Haklısınız. Bugün susma ve bekleme günü değildir. Ben de bütün demokrasi ve barış güçlerine çağrı yapıyorum: Bırakın, “devrim, solculuk, haklı şiddet ve AKP düşmanlığı” uğruna bu PKK ve HDP’ye habire kredi açmayı artık. Bütün vicdanlı HDP’lilere de sesleniyorum: Savaşa ve silâha karşı çıkmaya cesaret edin. Birazcık kişilikli ve haysiyetli olun. Bu savaş başka türlü durdurulamaz.
serbestiyet.com