Irkçı Esed rejiminin yaptığı katliamlarda 110 bini aşkın insan hayatını kaybetti. Yaşam mücadelesi vermeye çalışan insanların bir kısmı başka ülkelere hicret ettiler. İmkân bulamayan veya direniş kararlılığı gösterenler ise savaşın hala devam ettiği Suriye’de harabe olmuş beton yığınlarının, silah ve bomba seslerinin arasında ölümle kalım arasında yaşamaya devam ediyorlar. Suriye’de diktatörlük rejimine karşı devam eden savaşta en çok yara alan kadınlar ve çocuklar oluyor.
Birleşmiş Milletlerin açıklamasına göre devam eden savaş nedeniyle geleceği yok edilen, savaşın ortasında büyümeye mecbur bırakılarak mağdur edilen çocukların sayısı dört milyonun üzerinde. Kan, gözyaşı ve korku çocukların hayatının bir parçası olmuş adeta. Savunmasız bu çocuklar hiçbir çocuğun görmemesi, yaşamaması gereken olaylara tanıklık ediyorlar. Suriyeli çocuklar onarılması zor travmalara maruz kalarak geleceğe karanlık ve kaygılı gözlerle bakmak zorunda kalıyorlar.
Yaklaşık üç yıldır devam eden savaş nedeniyle gerek Suriye içinde ve gerek ülkeleri dışına gitmek zorunda kalan Suriyeli muhacir kardeşlerimizin yaşadıkları bu zorluklara tanıklık etmek ve bir nebze de olsa yaralarına merhem olmak kaygılarıyla İHH İnsani Yardım Vakfı’nın koordinasyonuyla beraber İHH çalışanları, gönüllüleri ve ÖZGÜR-DER üyelerinden oluşan 14 kişilik bir bayan ekibiyle Kilis’te bulunan Elbeyli Kampını ve Suriye’nin içinde yere alan Siccu ve Şemmarin yetim kamplarını ziyaret ettik.
Azez ve Halep bölgesini de gezdiğimiz 10 günlük ziyaretimiz boyunca kamplarda yaşayan savaş mağduru çocuklarla oyun oynayıp, resim ve benzeri etkinlikler yaptık. Aynı zamanda kamptaki ailelerle, özellikle de kadınlarla diyalog kurma imkânımız oldu.
Kilis Elbeyli Kampı: Erken Yaşlanan Çocukların Kenti
Yolculuğumuzun ilk günü resmi adıyla “Başbakanlık AFAD Kilis Elbeyli Konaklama Tesisleri” olan Elbeyli Kampına gittik. Kampı gezerek kamp görevlilerinden kamp ile ilgili bilgiler aldık. 420.000 m2 gibi geniş bir alan üzerine kurulan 20 bin kişilik bu kampta 3.600 konteynır var. Ve şu an 19.191 Suriyeli muhacir insan bu kampta yaşıyor. 0-17 yaş arasında yaşayanların sayısı 11.007. Kamptaki konteynırların 1000 tanesin; ayrıca ilkokul, anaokulu, ortaokul, lise olmak üzere 4 okul ise İHH tarafından kurulmuş, yaptırılmış.
Neredeyse Suriye’nin sıfır noktasına kurulmuş bu konteynır kent birçok kampa göre oldukça iyi. Kampın içinde oyun parkları, basket sahaları, market ve camii bulunmakta. 5-6 kişinin kaldığı Konteynırlara aileler aile yapılarına göre yerleştirilmiş. Özel hijyen malzemelerine varana kadar birçok ihtiyaçları karşılanılmaya çalışılıyor. Ayrıca devletin kişi başına verdiği 80 TL tutarında ki kart ile marketten alışveriş yapabiliyorlar. Ülkelerinden göç ederek büyük bir boşluğun içinde kendilerini bulan bu insanların zamanlarını daha verimli geçirmeleri için halıcılık, nakış, kuaför ve terzilik gibi meslek kursları açılacak.
Kampta birçok insanla konuşma imkânımız oldu. Burada gönüllü öğretmenlerin de küçük bir çalışması var. 4 ila 18 yaş arasındaki çocuklarla ilgilenmeye çalışıyorlar. Özellikle 14-18 yaş arasındaki kız ve erkek çocuklardan koç abla ve abi yetiştirmeye çalışarak çocuklar ve gençler arasındaki koordinasyonu sağlamayı kolaylaştırıyorlar.
Kampta gezerken Suriye’nin küçük muhacirleri peşimizi bırakmıyorlar. El-kol hareketleri yapıyor, zafer işaretiyle bizlere selam veriyor ve gülümsemelerini bizden esirgemiyorlar. Özellikle içlerinden en hareketli olan ve asla çocuk olduğunu kabul etmeyen 13 yaşında ki Mahmut yosun yeşili gözleri ve gülen yüzüyle dikkatimizi çekiyor.
Kampta bulunan psikolog bir arkadaşın anlattıkları ise kampta yaşayan çocukların dışa yansıyan gülen yüzlerinin aslında gerçekçi olmadığını bize kanıtlıyordu. Psikolog, 12 yaşında ki bir çocuğa yaşını sorduğunda çocuk kendisine 50 yaşında olduğunu söylüyor. Bunun üzerine psikolog çocuğun 13 yada en fazla 14 yaşında olacağını söylediğinde çocuğun verdiği cevap oldukça içler acısı. “12 yaşımda olan görüntümdür. Ruhum ise 50 yaşında.”
Ruhları ezilmiş, kendinden önce çökmüş, yaşlanmış bu çocukların yaşamlarına yeniden umut katmanın ne kadar zor olduğuna psikoloğun anlattıklarıyla bir kez daha tanık oluyoruz.
Sonuç olarak Elbeyli kampında dört günümüzü çoğu yetim kalan çocuklarla etkinlik yaparak, şarkılar söyleyerek ve oyunlar oynayarak geçirdik. Hayatlarında babalarının ya da annelerinin veya her ikisinin de bıraktıkları boşluğun soğukluğunu biraz giderebilir miyiz diye çabaladık. Ancak daha sonra gördüğümüz yaşama şartlarına göre Elbeyli kampının birçok eksikliğine rağmen diğer kamplara göre daha iyi şartlar sunduğunu anladık. Ve ne olursa olsun burada yaşamaya mecbur bırakılan bu insanlar bir kilometre ötelerinde hergün bombalanan köylerinin, topraklarının hatırasıyla ve hergün duydukları bomba sesleriyle yaşıyorlar. Bombalanan yerlerde babaları var mıydı, kardeşleri var mıydı; acaba bombalar geride bıraktıkları evlerinin üzerine mi düşüyordu? Ayrıca hep memleketlerinin sokaklarını, bahçelerini konuşuyorlar, yaşadıkları Türkiye sınırından kendi topraklarına duydukları özlemin içine karışan hüznü yaşıyorlar. Ve bu insanlar tüm iyiliklere rağmen dört tarafı yüksek duvarlarla örülmüş, simsiyah bir kapının açıldığı kocaman bir açık hava hapishanesinde yaşamaya mahkûm ediliyorlar.
Şemmarin Kampı: Gülmeyi Unutmuş Yetimler, Abdullah ve Leyla
160 konteynırın bulunduğu Şemmarin kampında 60’ı çocuk olmak üzere toplam 250 kişi kalıyor. İHH’nın kurmuş olduğu Suriye içinde yer alan bu kamp adeta yetimler diyarı. Kampa kurulan büyük bir çadırda çocuklar eğitim almaya çalışıyorlar. Burada hayatın ne denli zor olduğunu çocukların donuk yüzlerinde görmek mümkün. Kampta kızlar ayrı, erkekler ayrı bir grup halinde Kur’an eğitimlerine devam ediyorlar. 26 yaşındaki şehit eşi İman hanım çocukların eğitim işini üstlenmiş. Bir çocuğuyla, hüzün dolu bakışlarıyla da olsa kampa ışık olmaya, hayat vermeye çalışıyor. İman öğretmen asil ve vakarlı haliyle konuştukça, yaşanılanları anlattıkça sanki imanımızı tazeliyor.
Kampta çocuklarla etkinlik yaptık. Çoğu çocuk boya yapmayı, kalem tutmayı unutmuş adeta. Oyuncakla nasıl oynanır, oyun oynamak nasıl bir şeydir bilmiyorlar. Çünkü onlar için oyun bombalar arasında hayatta kalmak için saklanmanın diğer bir adıdır.
Kampta Abdullah isimli bir çocuk var. 14 yaşlarında. Kampın kaptanı gibi. Akıllı ve çalışkan bir çocuk. Küçük çocuklar onu çok seviyor ve sözünden çıkmıyorlar. Abdullah kendisine çocuk denmesinden hoşlanmıyor. “Ben 14 yaşında bir adamım” diyor. Aslında kendini adam yerine koyarak kamptaki yetimlere küçük yaşta babalık yapmaya çalışıyor.
Kampta ki kadınlarla sohbet ediyoruz. Kimi eşini, kimi babasını, kemi de evladını kaybetmiş. Burası acı hikâyelerin dolu olduğu bir kamp yani. Kampta 5 aylık bebekler var. Bunlardan biride Leyla. Babası o henüz yumuk gözlerini dünyaya açmadan şehit olmuş. Şimdi Şemmarin Yetim Kampı’nda hayat bulmaya çalışıyor.
Yokluk içinde cömertliği had safhada yaşayan bu insanların bize ikram ettikleri pirinç pilavı ve cacık belki de yaşamım boyunca yediğim en güzel, en bereketli yemeklerden birisiydi.
Kamptan ayrılma zamanı geldiğinde bizi sarılıp öpen, ellerini yüzümüze süren, başını göğsümüze dayayan çocuklardan kopmak oldukça zordu. Kucak kucağa oynadığımız bu yetimlerle güçlükle ayrılan ellerimiz ve yüreklerimiz hala acıyor. Ve İman Hoca’nın veda ederken söyledikleri bize umut olurken hüznümüzü de çoğaltıyor “Çocuklarımız bayramda bile gülmemişlerdi. Siz onların yüzünü güldürdünüz. Önümüzdeki bayramda yine gelin. Gelin ki bayramımız bayram olsun.”
Siccu Kampı: Uçak Seslerinin Korkuttuğu Minik Yürekler, Bereket ve Merve
12 konteynırın bulunduğu ve Öncüpınar Sınır Kapısına 10 dakika mesafede bulunan Siccu Kampında ise 250 kişi kalıyor. Şemmarin Kampı gibi bu kampı da İHH kurmuş.
Savaşın izi çocukların yüreklerinde kocaman bir bomba gibi. Oyun oynarken, resim yaparken bile tedirgin oldukları yüzlerinden hissediliyor. Kampta Bereket ile tanıştık. Cevval bir delikanlı… Bereket’te tıpkı Abdullah gibi kampın çalışan görevlisi olmuş… Birçok sorumluğu üstlenmiş… Yani Bereket kampa bereket getirmiş adeta…
17 yaşında ki Merve ile tanışıyoruz. Babası şehit olmuş ve beş erkek kardeşi de şuan zalim Esed’in Şebbihalarına ve ülke dışından gelen gönüllü destekçilerine karşı savaşta. Elimi sımsıkı tutarak “İçim acıyor” diyor Merve. “Babamı kaybettim. Belki de beş erkek kardeşimi de kaybedeceğim. Allah’tan dayanmak için imanımı artırmasını istiyorum. Yeter ki zulüm bitsin.” Merve çok güzel karikatür çiziyor. Savaşı, babasızlığı ve acıyı beklide en gerçekçi o kâğıda döküyor.
Kampta hayat ölümle kalım arasında ince bir çizgide yol alarak devam ediyor. Buna tüm acı ve mağduriyetlere rağmen hayata tutunmaya çalışan yetimlerin üzerinden Esed’in helikopter ve uçakları geçerken reflekslerine yansıyan korku, çaresizlik ve gerilime bizzat tanık oluyoruz.
Ve bir öğretmenin şu sözleri yaşanılanları anlatmaya yetiyordu.
“Çocuklar okulda üstlerinden uçak geçince çok korkuyorlar. Kendilerini rahatlatmak için Allah Esed’den büyük diyorlar.”
Azez-Halep: Scuk Füzesinin Yerle Bir Ettiği Harabe Yer
Yetim Kamplarını ziyaret için gittiğimiz Suriye’de Azez ve Halep’e de gitme imkânımız oldu. Özellikle Azez’de binalar, camiler, okullar yerle bir edilmiş. Scut füzesi atılarak üç kız çocuğuna mezar olan Azez’de insanlar yıkık binaların arasında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Yıkıklar arasında koşuşan, oyun oynayan, psikolojileri alt üst olmuş ve hayat dengelerini yitirmiş çocuklar dikkatimizi çekiyor. Halep’te ise tüm olumsuz şartlara rağmen hayat sürüyor. Yaşamla bağlarını güçlendirmek adına ender alışveriş yapılsa da Halep esnafı dükkânlarının kapısını açmaya başlamış.
Suriye içinde çadırlarda yaşamak zorunda kalan insanların dramı ise içler acısı. Annelerin tek arzusu çocuklarının karnını doyurabilmek. Yokluktan salça kutusunda çocuğuna yemek pişirmeye çalışan annenin çabası yitirdiğimiz insanlığımızı bir kez daha yüzümüze çarpıyordu. Ve insan bir kez daha acziyetinin farkına varıyordu.
Kilis’teki Muhacir Aileler: Balon Bir Çocuğu Bu Kadar mı Mutlu Eder?
Kilis’te kaldığımız süre boyunca fırsat buldukça muhacir aileleri ziyaret ettik. Yurtlarına geri dönme umutlarını kaybetmemiş ya da kaybetmek istemeyen bu insanların çoğu değerinden yüksek fiyatlar ödedikleri tek odalı evlerde veya apartman girişlerinde yaşıyorlar. Yoksulluk ve sefaletin kol gezdiği bu evlerde aileler oldukça kalabalık. Özellikle girdiğimiz iki odalı bir evde 30 kişi yaşıyordu. Buldukları boşlukta nefes almaya çalışan ve çoğunluğunu çocukların oluşturduğu bu evden çıktığımızda bıraktığımız küçük hediye paketlerini açarak oyuncaklara kavuşan çocukların cıvıltıları pencereden dışarıya yansıyordu. Eline verdiğimiz basit bir balonla bir çocuğun bu kadar mutlu olacağına hangimiz inanırdık ki? Ve gördüğümüz sefalet ve çaresizlik karşısında burnumun canımı acıtarak bu denli sızladığına ilk defa tanık oluyordum.
Yaşanan savaşın ağır faturasını anneler ve çocuklar ödemek zorunda kalsa da, silah seslerinin eksik olmadığı, her gün yeni ölümlerin yaşandığı Suriye’de, her şeye rağmen savaşın psikolojik izleri silinmeye çalışılıyor. Adeta cehennemin ortasında aydınlık yüzleri ve gülüşleriyle çocuklar ve anneleri Suriye’nin yarınlarına umut ve ışık oluyorlar. Onlarla toplu fotoğraf çektiğimizde gerçekleştirdikleri toplu refleksleri parmaklarıyla şekillendirdikleri işaretleri oluyor. Bu işaretler bazen Rabia olup dayanışma ve kararlılık bilincini, bazen zafer işareti olup mücadele azmini ve sürekliliğini haykırıyor.
Ve Suriye direnişinin çocukları ve Suriyeli yetimler gözlerinin içinde kocaman bir dünya taşıyorlar. Dünya onları görmese de…