İnsanın yaşama hakkını elinden alan, en yıkıcı, en yakıcı ve en öldürücü eylemdir savaş. Zulmü, katli ve imhayı şiar edinen savaş insanın fıtratına ve doğanın tabiatına bir saldırıdır aslında. Ve birbirine zıt iki kavram olsa da en çok çocuklar ölür savaşta. En çok onların canı yanar. En çok onların hayatı yara alır ve en çok çocuklar öksüz kalır savaşların ardından…
Zalim savaş, fıtrata bir müdahaledir; fıtrat üzere büyüme şartlarının çalınması teşebbüsüdür.
Savaş görmüş çocuğun dünyasında savaşın birçok psikolojik boyutu vardır elbette. Çoğu zaman katledilen, vahşice öldürülen insan görüntüleriyle karşılaşır çocuklar. Kimi zaman tacize uğrar ya da gözü önünde en değerli varlığı, en masum yanı olan annesine, kız kardeşine tacizde bulunulur. Kimi zaman işkenceye maruz kalır, ya da bir tanıdığına yapılan işkenceye tanık olur.
Çocuk için savaş erken yaşta tanışmaktır açlıkla, hastalıkla ve çocuk için savaş kimi zaman ayrı düşerek ailesinden başka diyarlara mülteci olarak göç etmenin diğer bir adıdır. Ve böylece çocuklar istemeden de olsa bir parçası haline gelirler savaşın. Hiç olmadık zamanda en dramatik ölüm sahneleriyansır ekranlarımıza.
Bomba sesleri arasında yıkılan, harap olan evin yıkıntıları arasında annesini, babasını, kardeşlerini arayan bir çocuktur artık savaş... Çocukluğunu mahallenin sokaklarında koşturamadan, mahallenin bakkalından çocukluğuna dair şekerler alamadan, arkadaşlarıyla uçurtma uçurtmadan ve annesinin elini tutamadan yaşamaktır savaş. Ve savaş her gün silah sesleriyle güne uyanıp yine de, inadına dünyaya umut dolu gözlerle bakmaktır.
Ve savaş en çok Suriyeli çocuğuncanını acıtıyor şimdi. Silah ve bomba seslerinin eksik olmadığı, ekmek kuyruğunda bekleyen masumların katledildiği Suriye’de her bir çocuğun öyküsü yeni bir roman, yeni bir film konusudur.
Halepli küçük Muhammed’in dramı mesela… 7 yaşında ki Muhammed’in bombalar sonucunda evi enkaz haline dönüşüyor. Ve Muhammed ailesini kaybediyor. Ancak küçük çocuk her gün beton yığınları içinde anne babasına seslenerek ailesini arıyor. Muhammed oyun çağı çocuğu ama o kendisine verilenşeker ve oyuncakları istemiyor. O sadece anne ve babasına kavuşmak istiyor. Ve her gün enkaz yığınları arasında onlara kavuşmanın umudunu taşıyor. Umutla yaşıyor…
Suriyeli mültecilerin yaşadıkları kamplarda ise çocukların gözlerinden korkunun hala gitmediği gözleniyor. Çoğu çocuk bir gürültü duyduğunda bomba sesi sanıp ağlıyor, kulaklarını tıkıyor, korku dolu gözlerle, hüzün dolu yüzlerle anlamsızca etrafa bakınıyor. İstanbul’a sığınmış 4 yaşındaki bir çocuğun havai fişek sesini bomba sesi sanarak “Allahu Ekber” diyerek koşup, koşarken “Kahrolsun Esed” diye durmadan bağırdığına şahit oluyorsunuz mesela…
En çok çocukların hafızalarında tacize uğramış yakınlarının görüntüleri var. İnsan onurunu çiğneyen bu görüntüleri onların temiz zihinlerinden unutmak ve unutturtmak nasıl mümkün olur bilinmiyor.
Suriye’ye insani yardım götürmek için giden birçok kuruluş ve kardeşimiz oldu. Mesela bunlardan Kurban Bayramı’nda gidenler farklı semtlerde kurban kesip et dağıttılar. Bu arada çocuklara çikolata götürmüşlerdi. Ama semtin veya köyün acı ve kahır yüklü çocukları dışarıdan gelen ağabeylerinin, amcalarının sunduğu çikolataların üzerine üşüşmemiş, önce mesajlarınıhaykırmışlardı. Yumruklarını sıkıp işaret parmaklarını kaldırmışlardı. “Allahu Ekber” diye “Katil Esed” diye haykırıyorlardı. Onlar karnı aç ama gözü tok çocuklardı. İslami terbiye ile yetiştikleri bütün tavırlarına yansıyordu.
Bu çocukların birçoğu çorapsız, ayakkabısız ve montsuz geziniyor sokaklarda. Soğuktan elleri morarıyor veayakları şişiyor çocukların. Yine de hayata tutunmaya çalışıyor çocuklar. Bu zorşartlar altında da olsalar Suriyeli özgürlük direnişçileri, Müslüman çocukların zihinlerine, yüreklerine direniş, imtihan, sabır ve iman bilincini kazımaya çalışıyorlar… Akabeleri aşmanın, sarp yokuşları tırmanmanın yollarını arıyorlar hep birlikte.
Ve Türkiye’de kurulan mülteci çadırlarında veya Suriye’de gizlenebildikleri yıkıntı mekanlarda tüm yoksulluğa rağmen Suriye’nin küçük mücahitleri Kur’an öğreniyorlar; cemaatle birlikte namaz kılıyorlar; yokluğa, sıkıntılara rağmen morallerini, umutlarını diri tutuyorlar. Ve hüzne kapılmadan, yese düşmeden, gevşemeden,Allah’ın şah damarından daha yakın olduğunudüşünerek yüreklerini, ellerini, günlerini Yaradan’a emanet ediyorlar. TıpkıFilistin’de, Gazze’de, Mali’de, Irak’ta, Afganistan’da, Arakan’da ve tüm İslam coğrafyasında zulme uğrayan ve direnen çocuklar gibi…
O çocuklar ki İslami direnişin ve inşa edeceğimiz dünyanın gelecekleri…