Metin Mutanoğlu / Diriliş Postası
Suriye’nin erkeklerine ne mi oldu?
Ukrayna’daki savaşla ilgili yorumlar yapılırken şöyle bir soru ortaya atılıyor: “Ukraynalılar ülkelerini savunurken Suriyeli erkekler neden kaçıp Türkiye’ye geliyor?” Masum bir soru değil bu. Çünkü soruyu soran, aslında zihinleri Suriye düşmanlığına ayarlayıp, milliyetçi oylara talebini göstermiş oluyor. Bu soruyu maruz kalanların yüzde 90’ı ise son 11 yılda Suriye’de ne olup bittiğini bilmiyor. Soranlara göre ise milyonlarca kişi ülkelerinde aslında ciddi bir sorun olmamasına rağmen savaşı bahane ederek kapağı Türkiye’ye atmış durumda. Tabi yapılması gereken bu kişilerin derhal ülkelerine gönderilmesi. Ne kadar basit değil mi? Kapıyı açıyoruz ve “hadi buyurun ülkenize” diyoruz. İşte bu algı bugün Türkiye’de milliyetçiliği kullanan kesimlerin en büyük operasyonu. Unutmamak gerekir ki bu operasyonun arkasında Esed rejiminin Türkiye ayağı olan kişi ve kuruluşlar var. Elbette kendilerini bu şekilde tanıtmıyorlar.
Peki gerçek ne? Ukraynalı erkekler savaşırken, Suriyeli erkekler kaçıp Türkiye’ye mi geldi? Anlatayım. İki hafta sonra 15 Mart 2022’de Suriye devriminin 12. yılına giriyoruz. 15 Mart 2011’de başkent Şam’ın Meydan Mahallesi’nde toplanan halk, rejimin reforme edilmesi talebiyle son derece barışçıl bir gösteri düzenledi. Son 40 yılda halkı demir yumrukla yönetmiş rejim açısından kabul edilemez bulunan gösteri hızlıca dağıtıldı. Bundan sonraki haftalarda bu kez hem başkent Şam’da hem de ülkenin özellikle kuzey vilayetlerinde gösteriler başladı. Rejim, çığırından çıkma endişesi taşıdığı gösterileri silahsız halkın üstüne ateş açarak dağıtmaya karar verdi. Oysa halkını dinleyen bir yönetim olsaydı bugün Türkiye milyonlarca masumu ağırlar durumda olmazdı.
Rejim, bu gösterileri dağıtmakla kalmadı, katılanları da tespit ederek büyük gözaltı furyası başlattı. Gözaltına alınanlar ağır dayak ve işkenceden geçirildi. Bazıları gördükleri işkence sonucu hayatlarını kaybetti. Ancak gösteriler durmadı. Rejimin sert karşılığı, bu kez insanları daha da sert tutum almaya itti. Korku duvarı aşılmış, yüksek sesle artık rejimin değişimi isteniyordu. Evler basılıyor, erkeklerinin gözü önünde kadınlara saldırılıyor ve evlerinden götürülen erkeklerden ve hatta bazı yerlerde kadınlardan bir daha haber alınamıyordu.
Kendi ordusunun ve polisinin bu acımasız saldırıları karşısında onurlu insanlar ellerine geçirdikleri üç beş silahla küçük sokak birlikleri oluşturdular. Bu birliklere on binlerce genç ve ardından ordudan ayrılan binlerce asker katıldı. Acımasız şebbihalara karşı destansı bir mücadele verildi. Ardından önce İran sonra Rusya bütün gücüyle sahaya girdi. Haklarını arayan bu onurlu insanlar kendi topraklarında hem cani bir rejime hem de onu ağır silahlarla destekleyen İran ve Rusya’ya karşı savaştılar. Yurtdışından getirilen onlarca terör grubuna karşı da. Ellerinde ne hava gücü ne tank ne top vardı. Üstelik bir yandan da DEAŞ gibi karşıt operasyonlara maruz kaldılar. Hayatının baharında binlerce Suriyeli genç, uçaklardan atılan füzelerle, kimyasal silahlarla, varil bombalarıyla hayatını kaybetti. Ukrayna’da ise hava gücü, topu, tankı olan düzenli bir ordu var. Bütün dünya arkalarında. Binlerce erkek, aileleriyle birlikte Polonya gibi güvenli noktalara gidiyor. Ukrayna erkekleri ile Suriyeli mazlumları karşılaştırırken 11 yıldır yaşanan acılara en azından saygı gösterip susmak bile bir insanlık işaretidir.