Mehmet Garip Tanyıldızı / Akşam
Linç atmosferi nasıl oluştu?
Lynch Kanunu'nun Amerikan Bağımsızlık Savaşı sırasında, sıradan bir çiftçiyken çevresinde topladığı milis güçlerle yargıçlığa soyunan Charles Lynch'in kurduğu düzmece mahkemelerde İngiliz yanlılarını yargısız infazla keyfi ve acımasız şekilde cezalandırmasından çıktığı düşünülüyor.
Yani linç modern bir eylem. Eski dönemlerde de yargısız infaz, yağma ve toplu saldırılar gerçekleşiyordu ama bunun kurumsallaşması 'kitle'nin ortaya çıktığı modern döneme denk geliyor.
Modern anlamda kimliklendirilmiş kitlenin öteki kimlikleri konumlandırması sonucu oluşan karşıtlığın dozu arttığında linç ve pogroma varabiliyor.
Kimi zaman ideolojik kimi zaman ırk temelli oluşturulan kimliklerin şiddet ve saldırganlık eğilimi öteki kimliği düşmanlaştırdığı ölçüde artıyor.
Saldırganlığın en şiddetlisi ırkçılık boyutu söz konusu olduğunda baş gösteriyor.
Çünkü linçin meşru görülebilmesi için hedefin bir şekilde "insanlıktan" çıkarılması gerekiyor.
Öteki kimlik antropolojik olarak ilkel, kültürel olarak arkaik derekesine indirildiğinde ontolojik bir karşıtlık oluşturulabiliyor ve muarız kolayca şeytanlaştırılabiliyor.
O andan itibaren öteki kimlik üzerinde aşağılamak, hukuk dairesinin dışına çıkarmak, yok etmek dâhil her türlü tasarrufta bulunmak kolayca meşru hale gelebiliyor.
Geçtiğimiz hafta yaşanan linç olayları, yıllar boyunca oluşturulan insanlıktan çıkarma ve şeytanlaştırma atmosferinin bir sonucudur.
Suriyeliler önce nesneleştirilerek "insanlık" kategorisinden çıkartıldı.
Siyasal amaçlar uğruna "Suriyeliler toplumsal yapıyı bozacak" söylemiyle "yabancı madde" muamelesi gösterildi.
Kamu imkânlarının Suriyelilere akıtıldığı, bu yüzden Suriyelilerin refah içinde yaşadığı propagandası toplumsal bir şayiaya dönüştürüldü. İstatistikler aksini söylediği halde, Suriyeliler ülkenin en büyük asayiş sorunu olarak lanse edildi. Realiteye aykırı olarak, enflasyonun ve pahalılığın sebebi olarak şeytanlaştırıldı.
Sosyal medyada, alakalı alakasız her gündemin ana başlıklarından biri haline getirildi. Toplum içinde, "Suriyeli" bir aşağılama ifadesi olarak kullanıldı.
Buna karşılık, Suriyelilerin konuşulduğu ana akım hiçbir platformda Suriyelilere söz hakkı verilmedi. Tamamen Suriyeliler aleyhine bir söylemsel hegemonya kuruldu. Suriyeliler savunulamaz hale geldi. Yaşadıkları dezavantajlı durumlar dillendirilemez oldu.
Şeytanlaştırmaya dâhil olmayanlar da meselenin "hassasiyeti" dolayısıyla susmak ya da hikmetli davranmak adına kuşdiliyle konuşmak zorunda kaldı. Linç olayları gerçekleşirken bile, konu televizyonlarda "asayiş sorunu" bağlamında konuşuldu. Saldırıların sonlandırılmasını gönülden isteyenler "kamu otoritesi" kaygısına sığınmadan konuşamadı.
Zira, Suriyelilerin linç edilebilmesine zemin hazırlayan atmosfer zaten bu hegemonyanın bir ürünüydü.
Evvela bu hegemonyaya isyan etmek gerekiyor.