Kimyasal katliam karşısında sert tepkiler veren Batı, Esed rejiminin bilinen usuller ve silahlarla icra ettiği katliamları umursamıyor bile!
İdlib’in Han Şeyhun bölgesinde Esed rejiminin gerçekleştirdiği vahşi katliam çok ses getirdi, neredeyse tüm dünyada yoğun tepkilere neden oldu. Başta ABD olmak üzere Batılı devletler ve uluslararası kuruluşlar ardı ardına kınama-lanetleme mesajları yayınladılar, medya konuyu etraflıca gündemleştirdi.
Açıkçası bu yoğun kınama-lanetleme görüntüsünün ikiyüzlülükten öte pek bir anlamı yok. Ayrıca da tüm bu tepkilerin sadece birkaç günlük ömrü olduğundan ve daha öncekilerde olduğu üzere vahşet tablolarının hızlıca unutulup gideceğinden eminiz.
Elbette her ne kadar içtenlikten uzak ve geçici de olsa bu vahşete tepki verilmesini her şeye rağmen olumlu bulunabilir. Sadece sözden ibaret de kalsa, tutarlılıktan fersah fersah uzak da olsa birilerinin tüm bu insanlık suçları karşısında en azından kendilerini bir şeyler söylemek zorunda hissetmeleri dahi iyi bir şey olarak değerlendirilebilir.
Kimyasalla katledilenler daha mı masum?
Mamafih bu manzarada bir gariplik olduğunu da görmek lazım! Daha önce olduğu gibi Esed rejiminin kimyasal saldırısının bunca gündem oluşturması dikkat çekici ve şu sorunun sorulmasını gerekli kılıyor: Neden sadece kimyasal silahlarla gerçekleşen katliamlar bu kadar gündem oluşturuyor?
Aynı duyarlılık neden konvansiyonel silahlarla icra edilen katliamlar dizisi karşısında sergilenmiyor? Klor gazı ya da sarin ile katledilenler; füzeyle, varil bombasıyla, havanla ya da işkenceyle veya topluca idam edilerek katledilenlerden daha mı masum? Kimyasal ölümler korkunç ve asla kabul edilemez ama alışılagelen silahlarla icra edilen katliamlar idare edilebilir mi görülüyor, bu tarz sıradanlaşmış görünen canavarlıklar makbul mü sayılıyor?
Mazlumlarla dayanışma mı, gelecek korkusu mu?
Gerçekten çok garip ve dikkat çekici bir durum var ortada. Suriye rejiminin dolaylı suç ortakları dahi “yok hayır, bu kabul edilemez” havasındalar!
Neden bu kadar tepkililer? Çünkü kimyasal silah meselesi gerek topyekün Batı’nın, gerekse de hamiliğini üstlendikleri Siyonist dostlarının korkulu rüyası! Üstelik de o Siyonistlerin zihinlerinde 2. Dünya Savaşından kalma ‘gaz odaları’ algısıyla birleştiğinde kimyasal silahlar imha olma korkusunu besleyip, büyütmekte.
Açıkçası bu tür silahların üretilmesi ve kullanımının yaygınlaşmasının yanlış ellerde çok tehlikeli sonuçlar doğuracağından endişe ediyorlar. Konvansiyonel silahlara karşı iyi kötü bir koruma duvarı oluşturabiliyorlar ama aynı şey kimyasal ya da nükleer silahlar için geçerli gözükmüyor. Bu yüzden de çok fazla geriliyorlar.
Özetle ölen Suriyeli mazlumlar için dökülmüyor gözyaşları! Kendi geleceklerinden ve biricik dostlarının emniyetinden korku duyuyor, huzursuzluğa kapılıyorlar. Sorun insan hayatına verdikleri değer olsaydı, mazlumlar için hissedilen üzüntü olsaydı, tam 6 yıldır sistematik bir tarzda ve vahşice katledilen Suriyelilerin feryatlarına, çığlıklarına kulaklarını kapatmazlardı.
Sahte Dostluk Gösterilerinin Gizleyemediği Suç Ortaklığı
Uçuşa yasak bölge talebini “korumak zor, askerimiz ölür” gerekçesiyle reddettiler. Muhaliflere kendilerini ve halkı koruyabilmek için ihtiyaç duydukları ağır silahların verilmesine “cihatçıların ileride bize karşı kullanmayacakları ne malum?” diyerek karşı çıktılar, engellediler. Rusya’nın ve Çin’in vetosunun arkasına sığınarak “uluslar arası hukuk bir şey yapmamıza izin vermiyor” diye katliamlara seyirci kaldılar ama aynı anda ‘IŞİD’le mücadele’ adına her yere asker göndermekten, her yeri bombalamaktan imtina etmediler.
Yetmedi, güya karşı oldukları Esed rejiminin karşısında direnişin belkemiğini oluşturan mücahit gruplara bomba yağdırdılar, direnişin önderlerine sistematik biçimde suikastlar düzenlediler. Ve şimdi de çıkmış “yok asla kabul edilemez” falan türünden lakırdılarla güya Suriyeli mazlumların maruz kaldıkları dehşete tepki veriyorlar.
Sorunu, tartışmayı, gündemi ‘kimyasal silahlarla gerçekleştirilen katliamlar’a indirgeyen bir yaklaşım tarzı sahtekarlıktan, zalimlikten başka nasıl adlandırılabilir? Bu tutarsız, ikircikli, ikiyüzlü yaklaşımlarıyla Suriye halkının dostu değil ancak Esed, İran ve Rusya’nın suç ortağı olarak tanımlanmaları aklın, mantığın ve adaletin gereğidir!