HAKSÖZ-HABER
Cumhuriyet’in köşe yazarı Özdemir İnce bugün “Suriyelilerin vatanı neresi?” başlıklı bir yazı yazmış. Aşağıda son bölümünü iktibas ettiğimiz yazısında gerçekten akıllara seza cümleler var. İnsanların panik halinde katliamcı düşmandan kaçışlarını hicvediyor ve televizyonlarını alıp taşındıklarını iddia ediyor.
Düpedüz yalan söylüyor. Evet insanların yatak, battaniye gibi çadırlarda ihtiyaç duyacakları eşyalarını alıp evlerini terk ettikleri doğru ama televizyon vurgusu açıkça iftira. Daha önemlisi ise bugüne dek yüz binlerce insanı katleden Esed çetesinin kalmış olsalar bu insanlara bir şey yapmayacağını iddia etmesi.
Özetle Kemalist Batıcı seçkinlerin klasik korkusu olan “Türkiye’yi Araplaştırmaya çalışıyorlar” iddiasının yazarın zihnini tümüyle esaret altına almış olduğu görülüyor. Bu yüzden gözler önünde tam 9 yıldır yaşanmakta olan zulmü göremiyor, görmek istemiyor. Açıkçası bu zatın sözleri bize Kemalistlerin beyinlerinin farklı mı çalıştığı sorusunu sordurtuyor.
İşte o yazının son bölümü, okuyun ve nasıl bir iradi körlükle karşı karşıya olunduğunu görün:
“…Suriye’den, anavatanları olmayan Türkiye’ye 4 milyondan fazla insan göçtü. Bu bir metazori durumdu, emrivakiydi. Gelenlerin siyasal konumları belirsizdi. Varlıkları tam anlamıyla bir tür işgaldi. Şimdi, Başyüce Erdoğan’ın söylediğine göre, İdlib’den kaçan bir milyona yakın insan Türkiye sınırlarına dayanmış. Zaten televizyonda görüyoruz: Kilometrelerce araç kuyruğu yollara düşmüş: Kamyonlar, otobüsler, minibüsler, otomobiller, pikaplar... Bunların tamamı yüklü: İçlerinde, üzerlerinde her türlü ev eşyası... Sanki bir mahalleden ötekine ev taşıyorlar. Bu bir düşmandan kaçış değil, tam anlamıyla yerleşmek üzere bir yere, Türkiye’ye geliyorlar. Yoksa neden buzdolaplarını, televizyonlarını yanlarına alsınlar?
***
Geçmişte olanlarla şimdi olanlar, benzeşseler de aynı şey değildir: Ya biçim ya da içerik değişmiştir. Örneğin, 93 Harbi’nde olanların benzeri Birinci Dünya Savaşı’nda olsaydı, Suriyeliler Fransız ve İngiliz işgalcilerin önünden kitle halinde kaçıp Anadolu’ya sığınsalardı, durum başka olurdu. Siyasal durum değişmiş olduğu için geri dönmeyip Anadolu’da kalabilirlerdi.
Yazılı tarih döneminde ve bildiğim kadarıyla böyle bir şey olmadı. Mümkün olsa (ya da kimileri cesaret edebilse) bütün Suriye nüfusu Türkiye’ye yerleştirilecek. Kimden, hangi düşmandan kaçıyor bu milyonlarca insan? Kendi hükümetlerinden mi? Dünya insanları nice Nemrut, nice ceberut yönetimlerinin zulmü altında yaşadı ama Suriye’de olanlar olmadı. Halk, iyilikle ya da zorla zalimlerin elinden kurtulmayı başardı. Suriye’den kaçıp Taksim Meydanı’nda tatlı yiyenler oldukları yerde kalsalardı, Esad bunları duvarın önünde kurşuna mı dizecekti?
Bu işte bir dalavere var! Bir tuzak!”