Hicret yani bir yeri terk edip başka bir yere göç etmek insanlık tarihinde birçok kez ve değişik sebeplerden dolayı gerçekleşmiş bir vakıadır. O yüzden Kur’an-ı Kerim’de birçok yerde hicretten söz edilir.
Hz. İbrahim, babasının İslâm davetini kabul etmeyip kendisini tehdit etmesi üzerine onun ülkesini terk etmiş, hicret etmiştir. Böylece hem canını hem de inancını kurtarmıştır. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şu bilgi veriliyor:
“(Babası) dedi ki: “Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun, ey İbrahim? Eğer (bu tutumuna) son vermezsen ant olsun seni taşlarım. Uzun bir süre benden ayrıl.” (İbrahim) dedi ki: “Selâm sana! Senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz O, bana karşı lütuf sahibidir. Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan ayrılıyor ve Rabbime dua ediyorum. Umarım ki Rabbime duamda mahrum olmam.” Böylece onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından ayrılınca biz ona İshak ve Yakub’u bahşettik ve her birini peygamber yaptık.” (Meryem suresi, 19/46-49)
Hz. İbrahim (a.s.)’in ilk hicret ettiği topraklar Filistin’di. O yüzden onun bu hicretten sonra yerleştiği düşünülen belde daha sonra onun Halilurrahman (Rahman’ın dostu) sıfatına nispetle El-Halil olarak adlandırıldı. Kudüs’ün hemen güneyindedir. İkisinin arasında Hz. İsa (a.s.)’nın doğum yeri olarak bilinen Beytlaham var.
El-Halil’e onun anısına Hz. İbrahim Camisi olarak adlandırılan bir cami inşa edildi. Fakat ne yazık ki bu beldenin ve caminin ümmetin ihmali sebebiyle yalnız bırakılmış olması yüzünden siyonist işgalciler bu caminin üçte ikisini havraya dönüştürmüşlerdir.
Hz. İbrahim bu hicrette terk ettiği beldeye bir daha dönmedi. Bir dönem Mekke’ye yerleşti ve oraya Kabe’yi yeniden inşa etti. Onu ülkesinden çıkaranlar silinip tarihe karıştılar. Ama Yüce Allah onun soyundan bir çok peygamber çıkardı ve onlar geniş bir alanda siyasi hakimiyet kurdular.
Hz. Muhammed (s.a.s.) Mekke’de kendi akrabalarını ve kavmini İslam’a davet edince birçokları onun davetini reddettikleri gibi kendisine ve yolundan gidenlere de büyük eziyetler çektirdiler.
Kavminin onu yurdundan çıkarmaya hazırlanmaları üzerine Yüce Allah kendilerine şu hatırlatmayı yaptı:
“Onlar seni bu yerden çıkarmak için tedirgin etmeye kalkışacak gibiydiler. O durumda kendileri de senden sonra ancak az (bir süre) kalabilirler. (Bu) senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimizin bir sünnetidir (kanunudur). Bizim kanunumuzda bir değişiklik bulamazsın.” (İsra suresi, 17/76-77)
Gerçekten de öyle oldu. Mekke müşrikleri o beldede hâkimiyetlerini sadece on yıl sürdürebildiler. Allah Resûlü (s.a.s.)’nün Medine’de kurduğu devlet büyük fetihle buraları hâkimiyet alanına kattı, müşriklerin putlarının da hepsi devrildi.
Yüce Allah, canlarını ve imanlarını kurtarmak için hicret edenlere evlerini ve gönüllerini açanlardan Kur’an-ı Kerim’de övgüyle söz etmiştir.
“Onlardan önce o yurda yerleşen ve imana sarılanlar kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı gönüllerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa bile (onları) kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr suresi, 59/9)
Mülkün asıl sahibi Allah’tır. Onu dilediğine verir dilediğinden alır. İnsan ise kendisine verilenle imtihan edilmektedir.
Bugün Suriye’de sergilenen vahşet ve zulümden kaçarak ülkemize sığınanlar yeryüzünün bir beldesinden başka bir beldesine canlarını ve imanlarını kurtarmak için hicret etmiş durumdadırlar ve çeşitli zorluklarla karşı karşıyadırlar. Onların zorluk çekmeleri bizim kusurumuzdur.
Kendilerine vatandaşlık verilmesinden dolayı kimsenin vatandaşlık hakkı elinden alınmayacak. Sadece bu ülkenin insanı gibi muamele görmelerine kapı açılacak. İş bulmalarının ve iş kurmalarının kapıları açılacak. Bu sebeple kimse işinden çıkarılmayacak, iş yeri kapatılmayacak. Belki de onların iş kurmalarıyla İslam dünyasıyla ticaret bağları artırılacak, yeni alternatifler, yeni iş imkânları oluşacak.
Türkiye’den dünyanın değişik ülkelerine göç edenlerin vatandaşlık haklarının engellenmesine haklı olarak karşı çıkanlar burada, zulüm yüzünden evlerini, yurtlarını terk etmiş olanlara vatandaşlık hakkı verilmesini neden kabullenemiyorlar, anlamak zor.
YENİ AKİT