HAKSÖZ HABER
Ucuz işçi olarak çalıştırılan Afgan ve Suriyeli gençler her geçen gün Türkiye’de yükselen yabancı düşmanlığı nedeniyle hedef haline getiriliyor. İktidar olmaktan çok çevresindekilere ırkçılık virüsünü aşılamak isteyen partiler ve siyasiler tarafından körüklenen ‘ırkçılık ve nefret söylemi’ geçtiğimiz her gün yeni bir şiddet olayının basına yansımasıyla sonuçlanıyor.
Levent Kemal tarafından Middle East Eye’da, Türkiye’den yabancı düşmanlığı nedeniyle ayrılmaya çalışanların konu edildiği habere göre Suriyeliler, Türkiye’de maruz kaldıkları ötekileştirme ve saldırılar nedeniyle Avrupa’ya göç ediyor.
“Türkiye’deki işleri ben çalmadım.” diyen ve yakın zamanda Fransa'ya gitmek için Türkiye'den ayrılan 34 yaşındaki Suriyeli mülteci Abbas, bazı Suriyelilere yönelik cinsel saldırı suçlamalarına atıfta bulunarak, “Kimseyi taciz etmedim, kendi kız kardeşlerim var. Kimsenin evini de işgal etmedim. Ama tüm bu suçlamalarla karalanıyorum. Ve sonunda saldırıya uğradım. Ama polise bile gitmedim. Fark etmezdi." diyerek yaşanan sorunların kaynağına çözüm üretmekten kaçınan iktidara neye izin vermemesi gerektiğini açıkça gösteriyor.
Türkiye’de son yaşanan ırkçı saldırılardan ders alması gereken iktidarın, muhalif görünümlü faşizan çalışmalar yürüten partilere yasal engeller üretmesi, kaçak işçi çalıştırmanın önüne geçerek emek hırsızlığını engellemesi, göçmenleri kayıt altına alarak göçmenlerin daha insancıl şartlar altında yaşamalarına olanak tanıması, göçmen karşıtı politikalar konusunda yasal yaptırımları sonuna kadar kullanması gerektiği noktasında önemli notlar çıkarıyor.
Tarlalarda ve inşaatlarda mevsimlik işçi olarak çalışan Suriyeli Muhammed, "Yedi yıldır bizi ağırlayan bu millete minnettarız ama işsizlik çok ağır basıyor. Türkiye toplumundaki mülteci karşıtı açıklamalar ve mülteci karşıtlığı temel ihtiyaçlarımızı karşılamamızı zorlaştırdı. Ailem ve çocuklarım için ayrılmak zorunda kaldım.” diyerek Hollanda’ya göç ettiğini belirtti.
Bu yılın başlarında Yunanistan'a oradan da Hollanda'ya geçen Muhammed, son iki yılda Türkiye’deki mevzuatın yaşadığı şehri terk etmesini hatta başka ilçelere bile girmesini yasaklaması nedeniyle iş bulmasının neredeyse imkansız olduğunu söyledi. Türkiye’deki işletmeler bize daha az maaş verir ve bizi kayıt etmezdi. Meşru maaşlarla meşru bir iş aradığımda tacizler, tehdit haline geldi."
Son yedi yıldır Şanlıurfa ve Kilis'te yaşayan bir diğer Suriyeli mülteci olan 47 yaşındaki Şamil, Türkiye'nin Suriyelilere bakışının tamamen değiştiğini düşünüyor.
Asıl mesleği İngilizce öğretmenliği olan Şamil, “Günlük ağır işler dışında son üç yıldır bir işim olmadı. Benimle İngilizce konuşmaya çalışan patronum bana kızgın bakışlar atıyordu.” diyerek mesleği haricinde ucuz iş gücü olarak kullanılmasını ve kendisine karşı takınılan tutumu bu kelimelere sığdırıyor.
Aralık ayında Almanya'ya gitmek için Türkiye'den ayrılan Şamil, ülkede Suriyeliler tarafından işlenen bazı suçlar olduğunu kabul ettiğini söylüyor. “Ancak Türkiye'de olan her kötü şeyin sorumlusu biz değiliz. Artık her bireysel suç bizim üzerimize yükleniyor.” diyor.
Şubat ayında Hollanda'ya gidene kadar Türkiye'de yaşayan 35 yaşındaki Suriyeli bir Türkmen olan Ahmed de sözde Türk olan kişiler tarafından ırkçı muameleye maruz kaldığını söylüyor.
Ahmed, “Türkçe konuşan bir Türkmen olmama rağmen Suriyeli olduğum için taciz edildim. Son iki yılda iş bulmak mümkün olmadı çünkü işverenler Suriyeli olduğum için işi hak etmediğimi ima etmeye başladılar. Kuzeyimizde Kanada olsaydı, oraya göç edebilirdik. Kalsaydım eminim bir gün Suriye'ye sınır dışı edilecekler listesine ben de dahil olurdum. Humus'ta rejime karşı direnen aile fertlerimiz yüzünden rejimin terör listesindeyiz." diyor.
Türkiye'de yaşayan ve çevirmen olarak çalışan 30 yaşındaki Adil de Avrupa'ya gitmeyi tercih edeceğini söylüyor. “Artık Türkiye'de yaşamak gerçekçi değil. Ekonomi kötüye giderken, bazı insanlar bizi hedef haline getiriyor. Bu ülkedeki her kötülüğün günah keçisi biziz. Suriye'den gelen bir Türkmen olmama rağmen ırkçı tacizlere maruz kaldım. Bir Türk vatandaşından daha korkunç koşullarda yaşıyoruz ama bize yapılan muamele her geçen gün daha da sertleşiyor. Bazı Türk siyasetçiler savaşıyor diye Suriye rejimi hapishanesine düşmek istemiyorum.”
İktidarın, Türkiye’deki ekonomik gidişatın yabancılara endeksli olmadığını, kendinden menkul sorunlar olduğunu açıklaması gerekirken, yaşananları uzaktan izleyen iktidarın, kamuoyunu kasıtlı bir şekilde yanıltmaya çalışanlara karşı oldukça ketum tutumlar içerisinde olması tepki çekiyor.
Yabancılara dönük suçları araştırmaktan kaçınan Emniyet mensuplarına karşı da caydırıcı cezalar vermekten kaçınan, bürokraside ‘kendisine ve ideolojisine’ hizmet eden memurlarını kovuşturmayan iktidarın kendisine ve Türkiye’de yaşayan yabancılara zarar vermekten kaçınması gerekiyor!
Yabancı düşmanlığı konusunda ortaya çıkan toplumsal, ekonomik ve siyasi sorunları dikkatle ele alması gereken iktidarın daha fazla canın zarar görmesine engel olması için her konuda sorumluluğu üstlenip, sorunların üzerine giderek çözülmesi için vakit harcaması gerekirken, kendisini seçimlere hazırlaması bir siyasi hareketin ömrü açısından vasatın üzerine çıkılamayacağını göstermez mi?