Suriyeli Sığınmacıların Sınırdaki Durumu Vize Muafiyeti Çalışmalarına Fırsat mı Oluşturuyor?

Erdoğan’ın vize muafiyetiyle alakalı genelge yayımlaması sürecindeki gelişmeleri yorumlayan Acet, 4 milyon Suriyeli’nin sınırları zorlamasının Avrupa Birliği ile vize muafiyeti sağlanması için bir fırsat oluşturduğu konusunda değerlendirmede bulunuyor.

Yeni Şafak/ Mehmet Acet

Türkiye’nin önüne çıkan iki önemli fırsat

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği ile vize muafiyeti sağlanması için yapılan çalışmalara hız verilmesi yönünde bir genelge yayınladı.

Genelgenin özünü temsil eden şu cümlenin altını çizelim:

“Vatandaşlarımız için vize serbestisinin önümüzdeki süreçte tamamlanmasını teminen Vize Serbestisi Yol Haritası’nda kayıtlı kriterlerin karşılanmasına yönelik çalışmalara hız verilmesi ve Avrupa Komisyonu tarafından karşılandığı teyit edilen kriterlere yönelik çalışmaların sürekliliğinin sağlanması gerekmektedir.”

Vize muafiyeti dediğimiz şey, adı üstünde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için AB ülkelerine vize alma ihtiyacı duymadan seyahat yolunun açılması anlamına geliyor.

Bir diğer önemli yönü de, içinden geçtiğimiz zaman diliminde tartışması süren ‘ne yapmalı’ sorusuna önemli bir fırsat penceresi açıyor olması.

Vize muafiyeti meselesini, Türkiye’nin toplam 72 maddelik bir yükümlülüğü üstlenmesi biçiminde anlayabiliriz.

Bu 72 kriterin 66’sı ile ilgili düzenlemeler yapıldı.

Kaldı 6 tanesi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yayınladığı genelge, içeriğinden de anlaşılacağı üzere, karşılanan 66 kriterin sürekliliğinin sağlanması, 6’sı için de çalışmaların hızlandırılması talimatını içeriyor.

Erdoğan’ın bu konuda yine aynı irade doğrultusunda sözlü talimatlar verdiğini de biliyoruz.

Dışişleri Bakanlığı çevrelerinden aldığımız nabız, bu 6 kriterin sağlanması için Avrupa Birliği ile yürütülecek müzakerelerin olumlu şekilde sonuçlanma şansının yüksek olduğu yönünde.

Bunların içinde ‘zorlayıcı olarak’ görülen en önemli başlık, Terörle Mücadele Mevzuatı’nın gözden geçirilmesi kriteriyle ilgili.

Sözünü ettiğim çevreler, Türkiye’nin ifade özgürlüğü, gösteri hakkı gibi konularda adımlar atabileceğini, diğer yandan 15 Temmuz’u yaşamış bir ülke olarak Türkiye’nin bir Norveç gibi değerlendirilemeyeceğini, terör örgütleriyle mücadeleyi zaafa uğratacak adımlar konusunda AB makamlarının da anlayış içinde olduklarını ve karşılıklı esneklik gösterilerek bir uzlaşmaya varılabileceğini söylüyorlar.

Diğer kriterler arasında ağır suçluların iadesi için işbirliği, yolsuzlukla mücadele kurumunun oluşturulması, siyasi partilerin finansmanı ile ilgili değişiklikler, etik kurullar, kişisel verilerin korunması ile ilgili düzenlemelerin AB normlarına uygun hale getirilmesi gibi başlıklar var.

Şunu söyleyebiliriz:

Toplamda önceden daha fazlasını da yaptığı için, Ak Parti geleneğinin adım atma anlamında yabancısı olmadığı başlıklar bunlar.

Avrupa Birliği ile vize muafiyeti meselesini müzakere etmek için şartları elverişli hale getiren bir başka ‘yeni durum’ daha var.

İdlib’de yaşanan katliamlar nedeniyle 4 milyon yeni Suriyeli göçmenin Türkiye’nin kapılarını zorluyor olması.

Ankara, bu yükü tek başına kaldıramayacağına dair açıklamalarını en üst perdeden dile getiriyor.

Bu açıklamaların ‘hedef adreslerinden’ bir tanesi de Avrupa.

Avrupa Birliği ülkeleri, ırkçılık dalgasını büyüttüğü gerekçesiyle daha fazla göçmen kabul etmek istemiyor.

Vize muafiyeti sürecinin temelini oluşturan 18 Mart 2016 anlaşmasının özünde de Türkiye’nin kontrol dışı göçleri önlemesi, Avrupa Birliği’nin buna karşılık olarak Türkiye’deki göçmenler için kullanılmak üzere 6 milyar avroluk destekte bulunması ve kalan kriterlerin sağlanmasıyla vizesiz seyahat güvencesinin oluşturulması vardı.

Bu anlaşma yapılmadan önce Almanya Şansölyesi Merkel’in ülkesindeki gelişmelerin verdiği panikle Türkiye’yi arka arkaya 6 kere ziyaret ettiğini hatırlatmak isterim.

Son günlerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha fazla göçmen yükünü kaldıramayız sözlerinin ardından Alman makamlarının yine telaşla harekete geçip, Ankara’nın ‘ağzını yokladığını da’ biliyoruz.

Bu ne anlama geliyor?

Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılar için Avrupa kapılarını açması halinde, Almanya başta olmak üzere Avrupa Birliği ülkelerinin yeniden kriz atmosferine sürüklenmesi anlamına geliyor.

Bu yeni durum da, lokomotif ülkesi Almanya olan AB’nin Türkiye ile vize muafiyeti görüşmelerini ‘esneterek’ yapıcı bir şekilde masaya oturma ihtimalini güçlendiriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yayınladığı genelgenin ortaya koyduğu kararlılığı dikkate alarak Ekim ayının vize muafiyeti anlamında yoğun müzakerelerle geçeceğini öngörebiliriz.

Ekim ayının başında TBMM de açılacak.

Önceki gün Ak Parti Meclis Grup Başkanı Naci Bostancı, “1 Ekim’de Meclis açıldığında ilk işimiz yargı reformu olacak” dedi.

Yargı reformu ile yapılmak istenenle, vize muafiyeti için kalan 6 kriteri tamamlama iradesi arasında doğrusal bir paralellik söz konusu.

Bu iki süreç at başı gider ve tatmin edici bir noktaya taşınabilirse, Türkiye kış ortasında güneşli günler yaşayabilir.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!