Suriyeli Muhaliflerin Doha Toplantısını Analiz

Bülent Şahin Erdeğer, Suriyeli muhaliflerin Doha’daki toplantısını ve yeni muhalefet oluşumunu yazdı.

HAKSÖZ-HABER

Bülent Şahin Erdeğer, Suriye Ulusal Konseyi (SUK)’un başına George Sabra’nın ve SUK’un üstünde bir çatı organizasyonu olarak yeni oluşturulan ve SUK dışı muhalif yapılanmaların da dahil olduğu “Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu”nun başına Muaz el-Hatib’in getirildiği Doha’daki toplantılardan izlenimlerini aktarıyor

Muhalefetin Birliği, Devrim Diplomasisinin Doğuşu

Yirminci ayına giren Suriye Devrimi, çok boyutlu ve karmaşık dengeler üzerine inşa olmuş stratejik bir kara delik olan ülkenin 49 yıldır kangrene mahkum edilmiş halkının uyanış süreciydi aynı zamanda.

2013’te 50. Yaşına basacak olan Baas Diktatörlüğü tüm özellikleriyle arkeolojik bir Stalinizm kalıntısı.

Hem devlet algısı hem de politik tarzı itibariyle “makyajlanmış bir kadavra” olan Esed yönetiminin  çok boyutlu ayakta kalma stratejileri ise sadece makyajın akmamasına yarıyor. Ne bunlar?

İçeride grupçuluğa sığınma, Sünni elitlere devlet kapitalizminden sus payı vermek...

Dışarıda hem ABD, İsrail ve AB’ye hem de Rusya-İran ve Çin’e kendini pazarlamak...

ABD Irak ve Afganistan’daki partneri olan İran’ın Şiici politikasının önüne çıkmak istemiyor bu yüzden. Suriye tıpkı Irak ve Afganistan gibi ABD-İran ittifakı pahasına gözden çıkarılabilir sahalarından biri.

Bu yüzden Suriye halkının selameti gibi bir derdi olmayan ABD, Rusya-Çin-İran üçlüsüyle olan çıkar ilişkilerini bozmak istemiyor.

Gelelim Doha’daki muhalefet uzlaşı toplantısına.

Suriye muhalefeti ülkenin mozaik yapısının yansıması olarak mozaik bir çeşitliliğe sahip. İslamcılar, laik/liberaller, Hristiyanlar, Türkmenler, Kürtler, Süryani-Asurîler, Dürzîler, Nusayriler bu çeşitliliğin akla gelen ilk isimleri...

Farklı siyasal ve sosyal kesimlerden dağınık halde ve birbirleriyle daha önce diyalog kuramamış kesimlerin 20 aylık süreçteki toplantılarda buluşuyor, tartışıyor olmaları normal bir durum...

Kimileri bu durumu bir eleştiri konusu yapıp işi 5 yıldızlı otellere getirince onlarca farklı yapıyı kapsayan onlarca toplantının parklarda ya da küçük derneklerde yapılamayacağını hatırlatmakta fayda var...

Bu durumun iki yönü vardı.

1-      Dışarıdaki (diasporadaki) muhalefet ve içeride savaşan/bedel ödeyen muhalefetin kopukluğu

2-      Muhalif gruplar arasında ortak mücadele edememe aksaklığı

Yapılan son toplantı ile bu iki sorun büyük ölçüde çözülmüş oldu.

Dışarıda oluşturulan yapılanmaya bağlanan içerideki muhalefet ortak hareket edecek.

Muhalif ama farklı ideoloji ve sosyal kesimlerden oluşan muhalefet çatı yapılanma ile en azından Devrim başarıya ulaşıncaya ve diktatörlük yıkılıncaya kadar ortak mücadele edecek.

Masa başından Suriye muhalefetine yöneltilen bazı eleştirilerin insaf ve empatiden uzak olduğunu ifade etmek yerinde olacaktır. Bu eleştiriler daha çok dağınıklık ve halktan kopuk oldukları yönünde.

Oysa şu gerçek ıskalanıyor: 49 yıllık faşizm öyle boğucuydu ki, Suriyeli birçok entelektüel ve kanaat önderi yurt dışına sürüldü. Dolayısıyla halkla olan bağlantıları uzun süre koptu. Evet, dağınıktılar çünkü 49 yıldır -1982 Hama olayları dışında- içeriden bir devrim dalgası gelmediğinden beraber ortak hareket etme imkanı bulamadılar.

Kaldı ki özellikle hem daha önceden tanıdığımız hem de Doha uzlaşı toplantısında tanışma imkanı bulduğumuz birçok muhalif şahsiyet dışarıda ikamet etseler de içeriyle olan bağları kopmamış, içeride tanınan ve sevilen şahsiyetler. Bunlardan ikisi George Sabra ve Muaz el-Hatib...

Doha toplantılarının 1. ayağı Suriye Ulusal Konseyi (SUK) içinde yaşanan yapılanma ve başkanlık seçimleriydi. Konseyin başkanlığına yapılan seçim sonucu İhvan destekli George Sabra getirildi.

Görüşleri sebebiyle tutuklandıktan sonra 19 Eylül 2011’de serbest bırakılan Sabra, ülkeyi terk etmiş ve SUK Genel Sekreterliğinde bulunmuştu. Hristiyan olmasına rağmen İslami kesimle olan yakın ilişkisi, sosyalist kimliği ve Suriye içerisindeki bilinirliği Sabra’yı kısa sürede SUK içerisinde önemli bir figür haline getirmişti. Sabra’yı sadece bir Hristiyan görmek ve sadece Hristiyan kökenli olduğundan seçildiğini zannetmek hatadır. Sabra ülkede tanınan bir eğitimci ve edebiyatçıdır. Aynı zamanda İslami harekete verdiği destek onun özgürlükçü kimliğinin parçası. Mütevazı ve bedel ödemiş kişiliği saygınlığını artırıyor. Bu sebeple Sabra’nın ‘Kültürel Hristiyanlığı’ndan çok mücadele dolu yaşamı ve söylemi seçilmesinde rol oynadı. Sabra’nın seçilmesinde kilit rol oynayan şey ise İhvan-ı Muslimin oldu. Sabra, İhvan sayesinde konsey başkanı oldu…

Kimileri, “Müslümanların başına bir Hristiyan geçer mi?” diyerek tepki gösterdi. (...)

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!