Daha önce Antep’te, İstanbul-Küçükçekmece’de ve muhtelif yerlerde sahnelenen oyun önceki gece Adana’da da sergilendi ve tahrik edilip sokaklara sürülen kalabalıklar Suriyeli muhacirlerin üzerine yönlendirildi. 11 yaşındaki bir çocuğa Suriyeli bir genç tarafından tecavüz edildiği iddiasıyla sürü halinde sokaklara salınan topluluklar Suriyeli muhacirlerin mahallelerine, evlerine saldırıya geçip, insanları yaraladı, mallarına zarar verdi.
İlginçtir bundan bir gün önce yine Adana’da Suriyeli bir genç öldürülmüş ama bu olay adli bir hadise olarak görülmüş ve herhangi bir tepkiye yol açmamıştı. Normal olan da buydu zaten. Ortada bir suç varsa ancak suçu işleyen kimse bundan sorumlu tutulur; fiilinden ötürü ailesi, mahallesi, hemşerileri veya mensup olduğu etnik topluluk suçlanamazdı.
Ne var ki, Türkiye’de ırkçı-şoven çetelerin tahrikiyle bir müddettir bu basit ve evrensel hukuk kuralı rafa kalkmış durumda. Suriyeli birinin işlediği ya da işlediği iddia edilen bir suç sözkonusu olduğunda tüm Suriyeli muhacirler hedef tahtasına oturtuluyor. Bilhassa sosyal medya mesajlarıyla köpürtülen tahriklerle kalabalıklar sokağa çağırılıp saldırganlık dürtüleri harekete geçiriliyor. Ve ardından “Suriyelilerin yol açtığı sosyal sorunlar” üzerine çokbilmiş uzmanların, siyasetçi, yazar ve kanaat önderlerinin ipe sapa gelmez vaazları sökün ediyor!
Adana Valiliği birer gün arayla yaptığı açıklamalarla tahrik olgusunu net biçimde ortaya koydu. 19 Eylül tarihli Valilik açıklamasında iddiaların asılsız olduğu kanaati ifade edilerek halk sükunete çağrılırken, bir gün sonra yapılan açıklamada tecavüz suçunun şüphelisinin yakalandığı ve şahsın iddia edildiği gibi Suriyeli olmayıp Türk Vatandaşı olduğu belirtiliyordu. Valilik önemli bir adım daha attı ve emniyet birimlerini harekete geçirerek saldırgan topluluktan çok sayıda kişinin gözaltına alınmasını sağladı. Böylece bu kez yapanın yanına kâr kalmadı!
Bu hadise ırkçı-şoven söylemin ne kadar temelsiz ve uyduruk olduğunu ve bu söylemlerle harekete geçirilen kitlelerin ne kadar ahlaktan, mantıktan ve insanlıktan uzak bir tutum içinde olduklarını bir kere daha göstermiş oldu. Bu ülkede Suriyeli muhacirlerin varlığını sorun olarak tanımlayanların asıl sorunun bir yalan haber, bir iftira üzerine masum insanları hedef alan, canlarına, mallarına kast eden, haklarına tecavüz eden bu akıl ve vicdan yoksunu güruhlar olduğu gerçeğini görmeleri, idrak edebilmeleri elbette kolay değil. Ama ortada bir hakikat var ve bunun itiraf edilmesi gerekiyor.
Suriyeli bir gencin bir çocuğa tecavüz ettiği iddiası üzerinden Suriyelilere saldırmanın meşru olduğuna inananlar, bu hukuksuzluğu savunanlar, tecavüz şüphelisi Türk vatandaşı çıktığına göre aynı mantıktan hareketle Türk vatandaşlarına, onların oturdukları mahallelere, işyerlerine ve arabalarına saldırmanın da meşru olduğunu söyleyecekler mi? Bunun için de sokaklara dökülecekler mi?
Evet, sonuçta ortada korkunç bir tecavüz suçu var. Ama bu iddia edildiği, zannedildiği üzere Suriyeli birinin bir çocuğa yönelik eylemi değil; işlenen suç sabıkalı bir TC vatandaşının alçakça fiilinden ibaret de değil. Bireysel cürüm olmanın ötesine geçmiş ve sistematik bir nitelik kazanmış bir tecavüz olgusundan söz ediyoruz, ırkçı söylemlerle, yalan ve iftiralarla kışkırtılmış kalabalıkların muhacirlerin haklarına, onuruna yönelik tecavüzü!
Açıkçası gece gündüz ırkçı-şoven söylemlerle muhacirler aleyhine kirli, bulanık atmosfer oluşturanlar, her vesileyle halkı kışkırtanlar, düzmece haberlerle, abartarak, yalan söyleyerek bu ülke insanında yabancı olarak tanımladıkları mazlum ve mağdur kardeşlerimize karşı nefret duygusunu kabartanlar tüm bu tecavüz fiillerinin asli faili konumundadırlar!
*