Suriyeli Muhacir Düşmanlığı Size Kaç Oy Kazandırır?

GÜNEY UZUN

Acaba bir gün altında Kemal Kılıçdaroğlu imzasıyla şöyle bir söz okumak çok şaşırtıcı olur muydu? “Gün gelecek göndermediğim her Suriyeli için bana küfredeceksiniz!”

Avrupa’da yabancı düşmanlığı denildiğinde Hitler’in “gün gelecek öldürmediğim her Yahudi için bana küfredeceksiniz” sözü akla gelir ve Yahudi düşmanlığının evirilerek yabancı düşmanlığı şeklini aldığı tezi ortaya atılır. Kısmen doğru olsa da yabancı düşmanlığını Hitler ve 1930-40’ların Avrupa’sı ile sınırlamak doğru olmaz. Özellikle sanayi devrimi öncesinden başlayarak sömürgeciliğin beraberinde yabancı düşmanlığını getirdiğini dolayısıyla Batı medeniyetinin genlerinde Afrikalı, Amerikalı, Uzak Doğulu halklara karşı her daim üstten bir kibirli bakışın olduğunun altını çizmek gerekir. Avrupa’da hızla büyüyen yabancı düşmanlığını sırf ırksal temelde almak Hitlerin “âri ırk” ütopyasına takılı kalmak olur. Günümüzde yabancı düşmanlığının nedenleri arasında ırk-etnik farklılıklar olduğu kadar gelecek kaygısı, mülteciler, ekonomik sorunlar, sosyal güvenlik sorunu, işsizlik ve son olarak İslam düşmanlığı gibi oldukça geniş bir yelpazenin olduğunu görürüz.

Yukarıdaki giriş aslında Türkiye’de ki Suriyelilere yönelik düşmanlığın Türkiye ayağını anlama noktasında bize ip ucu verir. Şöyle ki, Cumhuriyeti kuran kadroların Araplara bakış açısı temelde Batılıların sömürgelerine bakış açısın oldukça benzer. Yüzünü Batıya çevirmiş Kemalizm için “ulus kimlik” oluşturma adına Arapların hainliği, İngilizlerle işbirlikleri vs tezleri birer argüman olarak kullanmak, Kürt ve dindar halkları baskı altına almanın yanında elverişli bir araçtı. Yeni Cumhuriyetin, “Yurtta Sulh Dünyada Sulh” şeklinde ortaya konulan politikası Batı ve Sovyet Emperyalizmine “Osmanlı hinterlandında uslu duracağına dair söz” olarak algılandığında Ortadoğu ve İslam coğrafyasında Kemalist rejimin Batılıların çıkarları ile paralelleştiğini söyleyebiliriz. Bu durum AK Parti ile değişim gösterirken Kemalist-ulusalcı-Türkçü zihinler eski kodlarla dünyayı okuma devam ediyor. Çözüm süreci ile Kürt Sorunu yada Kürt düşmanlığı üzerinden milliyetçilik yapamayan Kemalist-Ulusalcı-Türkçü kesimler için Suriyelilerin varlığı yeniden milliyetçiliği oya dönüştürmek açısından fırsat olarak değerlendirilmekte.

Seçimler arifesinde Suriye ve Suriyeliler üzerinden propaganda hıza devam etmekte. Öyle ki Suriyeli direnişçilerin Lazkiye bölgesinde ilerleyişi karşısında “Suriye’de Aleviler katlediliyor” diye sokağa çıkanlar Esad çeteleri tarafından katledilenlerin resimlerini Aleviler katlediliyor diye sosyal medyada piyasaya sürecek kadar ahlaksızlıkta ileri gidebiliyorlar.

Kısa süre öncesinde Suriye sınırına yakın olan ve Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı illerde yerli Şebbihaların, mezhepçi Şiilerin, Türk-Kürt-Sosyal faşistlerin kışkırtması ile Suriyelilerin varlığına karşı gösteriler, provokasyonlar meydana gelmişti. Bunların sonuncusuna Urfa’da şahit olduk. Suriyeli birkaç serserinin üç Urfalıyı bıçakla yaraması ile başlayan vaka bir anda Suriyelilere karşı toplumsal bir linç kampanyasına dönüştürüldü. İşin ironik olanı tam olayların olduğu sırada Şanlıurfa Bağımsız Milletvekili adayı Mustafa Göktaş’ın aracının sunruf’undan başını çıkartıp “oyunuzu bana verin tüm Suriyelileri göndereceğim” şeklinde seçim propagandası yapması idi. Mustafa Göktaş ismi siyasetin seviyesinin nereye doğru olduğunu göstermesi açısından “basit” bir örnek. Çünkü Göktaş, AK Parti’den aday adayı olmuş ama listeye girememiş biri. AK Parti’den aday adayı olduğunda çıktığı TV programında ise AK Parti’ye övgüler düzmekten kendisini alamayan, karikatürlere ilham verecek bir tip. Öyle ki yağmurun yağmasını bile AK Parti’ye bağlayacak kadar sapıtmış biri.  Ancak aday gösterilmeyince de kinini, hıncını Suriyelilerden almaya kalkan zavallı biri. Peki, Suriyeli düşmanlığı üzerinden oy devşirmek isteyen tek kişi o mu?

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Mersin gezisi sırasında “Sözüm söz, Ortadoğu’ya barışı getireceğiz. Hiçbir ülkenin iç işlerine karışmayacağız. Suriyeli kardeşlerimizi de geri göndereceğiz. Kusura bakmayın. Her insan doğduğu toprakta mutlu olur, her insan ülkesinde mutlu olur” dedi.

Bu sözler CHP liderinin düşünmeden söylediği laflar olarak algılanmamalı. CHP Mersin milletvekili adayı Fikri Sağlar da Mersin’de benzer ifadeler kullanmış. Yanı CHP zihniyetinin ortak bir ürünü. Bir dönem Kültür ve Turizm bakanlığı yapmış, sosyal demokrat olmakla övünen birinin “Suriyelilerden kaynaklanan sıkıntılar yabancı düşmanlığına dönüşebilir” şeklindeki sözlerinin devamını okuduğumuzda aslında Mersin’de işsizlikten enflasyona, hayat pahalılığından sağlığa her türden kötü gidişatın, olumsuzluğun kaynağının şehirde bulunan Suriyeli muhacirler olduğu izlenimi edinirsiniz.  

“Suriyeli kardeşlerimizi geri göndereceğiz” gibi her kelimesi garabet içeren bir cümle ancak “Ortadoğu’ya barış getireceğiz” gibi çocuksu bir temenniden öteye geçemeyen sözden sonra kurulabilirdi. Kılıçdaroğlu’nun bu sözünü duyan sormaz mı?  Suriyeliler “kardeşiniz”  ise insan neden kardeşini zor durumda yanından kovar? Bu “kardeşlik” nasıl bir şeydir ki yanında-yakınında olunması istenmez. Sormazlar mı acaba ‘kardeşin’ gitmek istiyor mu? Geri dönmek onun talebi mi? Sanki AK Parti, konteynır kentlerde ki milyonlarca Suriyeliyi Türkiye’de zorla tutuyor da CHP ve ardılı zihniyet onları bu “rehinelikten” kurtaracak!

Ortadoğu’ya nasıl barış getirecekleri sorusunu sormaktan bile korkuyoruz. Çünkü cevabını biliyoruz. Barış dedikleri Katil Esed rejimi ile birlik olup Suriye halkını şebbihalara, Şii milislere teslim edip, kırdırmak. Hiçbir ülkenin iç işlerine karışmamak ise tam bir zillet ifadesi. Suriye, Mısır, Irak’ta Müslüman halkları diktatörlerin insafına bırakmanın diğer adı bu olsa gerek!  Kılıçdaroğlu politikada o kadar ileri gitmiş ve olayı çözmüş ki artık insanları neden ve nerede mutlu olacağı üzerine derin felsefik kuramlar ortaya atmaya başlamış. Sen mi karar vereceksin kimin mutlu olduğuna? Belki varil bombaları ile ölmediği için mutludur. Belki namusunu Şebbiha çetelerinden kurtardığı için mutludur. Baas diktasının Esad zulmünden kaçıp sığındığı için mutludur. Kılıçdaroğlu biz kusura bakıyoruz! Siz seçimlerde bir kaç bin faşistin fazladan oyu alacaksınız diye Türkiye halkını Suriyelilere karşı kışkırtmaya, düşman ilan etmenize müsaade etmeyiz!

İktidara gelmek bir siyasi partinin ve/veya liderinin en büyük hedefi olabilir.  Ancak mülteciler ve onların üzerinden ekonomik vaatlerin gerçekliğini ispatlamak ırkçılık ve yabancı düşmanlığıdır. Yabancı düşmanlığı zaten bu şekilde oluyor. İsveç’te faşistler bu propaganda ile % 5,8 oy alıp 20 milletvekili elde ettiler. Fransa’da benzer şekilde Marine Le Pen ve partisi genelde göçmenler özelde Cezayirli, Kuzey Afrikalılara düşmanlık üzerinde seçim kampanyası yapmıştı. Batıda bu kampanyalarda Müslümanların şiddete eğilimli olduğu, topluma uyum sağlayamadıkları, sayılarının çokluğu ve görünür olmaları, ucuz iş gücü olarak kullanılmaları nedeni ile işsizliğin dolayısıyla ekonomik sorunların bir nedeni oldukları gibi argümanlar kullanılmakta.  Peki, aynı cümleleri 7 Haziran seçimleri öncesi Türkiye’de de sıkça duymuyor muyuz? Suriyeliler olay çıkartıyor, kavga ediyor gibi manşetlerle her gün karşılaşıyoruz. Yine Suriyelilerin huzuru bozduklarından, topluma uyum sağlayamadıklarından dem vuruluyor. Her yerde Suriyelilerin olduğu, bundan rahatsızlık duyulduğu ifade ediliyor. Suriyelilerin gelmesi ile kiraların arttığı, işlerinin bozulduğu, işsiz kaldıklarını söyleyenler ile Avrupa’da benzer şeyleri dillendiren yabancı düşmanı söylem arasında farkı var mı?

Charlie Hebbo saldırısı sonrasında Avrupa’da artan İslam düşmanı söylemin oluşturup, beslediği PEDİGA’nın Türkiye temsilciliğine soyunanları biliyoruz. Aslında PEDİGA Kemalizm’in Avrupa temsilcisidir de diyebiliriz. Türkiye’de, İslam’a düşmanlıklarının yanına bir de yabancı düşmanlığını ekleyerek artık neo-nazi, ırkçı, milliyetçi faşistlerinde temsilciliğini almaya hevesli bir güruhun olduğu ortaya çıktı. Aralarındaki rekabet Suriyeli muhacirler üzerinde devam ederken bir yandan da barış, demokrasi, kardeşlik, emek, adalet, enternasyonalizm, halkların kardeşliği gibi klişe kavramları kullanmaları hiç inandırıcı olmadığı gibi, kendilerini hepten gülünç duruma düşürüyor.