Ballour, AA muhabirine, Suriye'deki katliam devam ederken kurulan yeraltı tünellerindeki hastanede yaşadıklarını ve Beşşar Esed rejiminin ülkede yarattığı tahribatı anlattı.
Şam'ın kırsalında doğup büyüdüğünü belirten 36 yaşındaki Ballour, şunları kaydetti:
"Her zaman doktor olma hayalim vardı ve okulda da başarılıydım. 2006'da Şam Üniversitesi Tıp Fakültesinde okumaya başladım. Her şey yolundaydı, ta ki 2011'de Suriye Devrimi başlayana kadar. Devrim başladığında 5. sınıftaydım. Rejim güçleri yabancı müttefikleriyle Suriye halkını ezmeye ve öldürmeye başladı. Bu sadece benim hayallerimi gerçekleştirme umudumu değil, Suriye'deki her şeyi durdurdu."
Ballour, savaş başladığında Suriye'de kalıp kalmama fikrini pek düşünmediğini ve kararını kolayca verdiğini aktararak, kalma sebebini şu sözlerle dile getirdi:
"Şam'da ve Suriye'nin genelinde Esed rejimine karşı yapılan protestolarla eş zamanlı olarak rejim de halkın üzerine bomba yağdırmaya başladı. Her gün gördüğüm ve tanıdığım masum insanların cansız bedenlerini gördüm. Suriye rejiminin günahsız çocukları, kadınları ve erkekleri nasıl öldürdüğüne şahit oldum. Bu insanların yardıma ihtiyacı vardı. Ne yazık ki birçok doktor ülkeden ayrılmaya karar verdi ve bu bir boşluk oluşturdu. Benim henüz tecrübem yoktu ama bir şeyler yapabileceğime inanıyordum. Ailem de benimle aynı fikirdeydi, böylece birlikte Suriye'de kaldık."
"Yiyecek ve ilaçları gizlice tünellere getiriyor ve dağıtımını yapıyorduk"
Doğu Guta'da tünellerle bir çeşit yer altı şehri oluşturduklarını ve bu tünellerin hayati öneme sahip olduğunu vurgulayan Ballour, "Neredeyse 6 yıl süren kuşatmada Suriye rejimi gıda, ilaç ve tıbbi malzeme de dahil tüm temel ihtiyaçlara ulaşımı engelledi. Savaş uçakları ve helikopterler sürekli bizi izliyor ve ani bombardımanlara maruz bırakıyordu. Çoğunlukla yüzeyde hareket etmemiz imkansız hale geliyordu. Yiyecek ve ilaçları gizlice tünellere getiriyor ve dağıtımını buradan yapıyorduk." dedi.
Ballour, "mağara" hastanesini de bu tünellerde kurduklarını ifade ederek, "Sürekli her yaştan yaralılar getiriliyordu. Çoğu zaman anestezi malzemelerimiz kısıtlı olduğundan yaralıları uyuşturmadan tedavi etmek zorunda kalıyorduk. Buna rağmen binlerce hayat kurtarmayı başardık. Bazen de cenazeleri bu tünellerden geçirerek mezarlığa taşıyorduk. Doğu Guta'ya yapılan son operasyonda hastanede çok fazla ceset vardı ve çalışamıyorduk. Biz de onları tünelleri kullanarak götürüp defnettik."diye konuştu.
Mağara hastanesinin yöneticiliğine getirilen Ballour, üstlendiği görevle toplumundaki kadınlara rol model olmak istediğini dile getirerek, şunları aktardı:
"Yaşadığımız bölgede kadın olarak çalışmamızdan ziyade kadın lider olmamız istenmeyen bir şeydi. Hastane müdürü olduğumda eğitimli genç bir adam bana şöyle demişti, 'Seninle bir sorunumuz yok ama hastaneyi bir kadının yönetmesini istemiyoruz' Açlık, kuşatma ve bombardıman gibi zorluklara ek olarak bir de kadınlara yönelik algıyla baş etmeye çalışmak benim için sinir bozucuydu ama bazen sinirlensem de sabırlı olarak bu algıyı değiştirebileceğime inanıyordum. Toplumumdaki diğer kadınların da bu mücadeleye ihtiyacı vardı."
"Yüzlerce insanın aynı anda boğulduğunu hatırlıyorum"
Ballour, şahit olduğu en zor şeyin kimyasal silah kullanımı olduğunu ve Suriye rejiminin bunu bir kere değil defalarca kullandığını vurgulayarak, şu değerlendirmede bulundu:
"En kötüsü 2013'teydi. Gece yarısı birçok insanın hastaneye getirilmesiyle uyandık. Getirilen kişilerde hiçbir yara ve kan izi yoktu. Sürekli boğuluyorlardı ve biz yardım edemeden ölüyorlardı. Yüzlerce insanın aynı anda boğulduğunu hatırlıyorum. Yerde birçok çocuk cesedi vardı. Büyük şoktaydık. Herkesi kurtarmayı denedik ama tıbbi personelimiz çok az sayıdaydı. Yardım etmeye çalıştığım çocukların yüzlerini hala hatırlıyorum."
Kimyasal silah kullanımında gerçek sorumluların hesap vermesi ve uluslararası toplumun bu konuda bir şeyler yapması gerektiğinin altını çizen Ballour, "Geçen 10 yıla rağmen adalet için umudumuzu asla kaybetmediğimizi söylemek istiyorum. Uluslararası toplumun da yardımıyla adaletin sağlanacağına inanıyoruz. Mağdurlar ve aileleri için sorumlular cezalandırılmak zorunda." görüşünü paylaştı.
"Türk halkının da Suriye halkının acı çektiğini görmek istemeyeceğini biliyorum"
Ballour, 2018'de Türkiye'ye taşındığını ve burada çok güzel anılarının olduğunu dile getirerek, Türkiye'de son zamanlarda Suriyelilere karşı kışkırtılan yabancı düşmanlığını görmenin acı verici olduğunu söyledi. Suriye'nin hala güvenli bir yer olmadığını anımsatan Ballour, şu ifadeleri kullandı:
"Katil Beşşar Esed hala Suriye'de. Masum insanlar cezaevlerinde tutuklu ve her gün işkence görüyor. Depremden sonra şartlar da daha kötü hale geldi. Suriye güvenli değil. Kimse daha fazla insanın gözaltına alındığını, işkenceye maruz kaldığını ve öldürüldüğünü görmek istemez. Türk halkının da Suriye halkının acı çektiğini görmek istemeyeceğini biliyorum."
Türkçe öğrenmekte zorluk çektiği için Türkiye'de tanışıp evlendiği eşiyle ülkeden ayrıldığını belirten Ballour, bir süre Avrupa'da Suriye için aktivizm turuna çıktığını dile getirdi. Ballour, daha sonra ABD'ye taşındığını ve Suriye Amerikan Tıp Derneği (SAMS) adlı organizasyonda çalıştığını aktardı. Ballour, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şu anda doktorluk yapmıyorum fakat ülkem ve halkım için çalışmaya devam ediyorum. SAMS, ben Doğu Guta'dayken de mağara hastanemize ilaç, tıbbi malzeme ve sağlık personeli eğitimi gibi yardımlarda bulunuyordu. Çalışmalarını çok beğendiğim için onlara katılmak istedim. Dünyanın her yerindeki Suriyelilerin acılarını dindirmek için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz."
Ballour, Suriye'nin geleceği için asla umutlarını kaybetmediklerinin altını çizerek sözlerini, "Bunu bir hayal olarak tanımlamak istemiyorum. Adaletin bir gün mutlaka tecelli edeceğine dair Allah'a inanıyorum. Suriye'deki savaşın bitmesi, tutukluların serbest bırakılması, Suriye'nin demokrasiye kavuşması ve Beşşar Esed ile müttefiklerinin cezalandırılması için her gün Allah'a dua ediyorum. Allah bize kurtuluş gününü gösterecektir." diye tamamladı.