Yerel ve Küresel Çapta Suriyeli İslamcı Muhalifleri Karalama Kampanyası
Bir süredir Suriye muhalefetiyle ilgili yapılan dezenformasyon (yanıltıcı bilgi ve yalan haberlerle gerçeği çarpıtma) çabalarının ana teması, Suriyeli muhalif İslamcılarının insanlık dışı savaş suçları işleyen birer cani, tarihin labirentlerinde kalmış birer gerici olduklarına dair.
Suriye’de Esed’in kalmasını, mümkün değilse yerine laik ya da light İslamcıların! geçmesini arzulayan batılılar ile onların yerli işbirlikçileri menşeli olduğu açık olan bu dezenformasyona; Esed’in en mühim yardımcısı olan şiaperest İran rejimi ile eklentilerinin yanında, muhaliflerin PYD güçleri ile çatışmaya başlamasının ardından, PKK ve eklentileri de ciddi katkı sağladılar.
İş bununla da kalmadı, ABD’nin Suriye politikasının tamamıyla İslamcı Muhalifler aleyhine dönmesinden mi kaynaklandı bilinmez, Hizmet Cemaati de aynı koroya katıldı. Bir süredir bu alanda yaptıkları dezenformasyon amaçlı yayınların yanında, son olarak cemaatin kanalında yayınlanmakta olan bir dizi de, El Nusra üzerinden İslamcı muhalefetin öcüleştirilmesine dair kurgular olduğu yansıdı basına.
İşin daha vahimi, hükümetin İslamcı muhalefete olan bakışında da, samimi mi yoksa konjonktürün zorlamasından mı kaynaklandığını kestiremediğim olumsuz bir bakışın oluşmaya başladığını ve her geçen gün artan dozda araya mesafe koymaya çalışan bir duruşun söz konusu olduğunu, en azından medyaya yansıyan açıklamalara göre söylemek mümkün.
Zalim Baas Rejimini Melek, Mazlum Muhalifleri Şeytan Gösterme Çabaları
Bu dezenformasyon çalışmalarında kullanılan ana tema, İslamcı muhaliflerin bazı video ve fotoğraflara yansıyan boğaz kesme ve benzeri uygulamaları üzerinden, muhaliflerin insanlık dışı birer canavar olduğunu dair.
50 küsur yıldır Suriye halkına kan kusturan baba ve oğul Esed’in liderliğindeki zalim Baas Rejiminin on binlerce insanı katletmesini, hapishanelerde çürütmesini, tecavüz ve işkenceleri, yüzbinlerce insanın Suriye dışına kaçmak zorunda olmasını bu güne değin hiç gündeme getirmeyen bu şer odakları; istisna kabilinden olan bazı durumların ortaya çıkan bu görüntüleri üzerinden İslamcı muhalifleri şeytanlaştırmaya ve dolayısıyla Baas diktatörlüğünü melekleştirmeye, sahip oldukları siyasi nüfuz ve medya imkanları sayesinde muvaffak olabiliyorlar maalesef.
İşin acı tarafı, bu dezenformasyondan sadece sıradan halkın değil, bu muhaliflere destek olmaya çalışan İslamcı camiaların bile az – çok etkileniyor olması. Bu şekilde şer odaklarınca bir taşla iki kuş birden vurulmuş oluyor. Öncelikle dünya çapında Gerici Ve Cani Suriyeli İslamcı Muhalifler imajı ile, muhalifleri şeytanlaştırma ve dolayı olarak asıl şeytan olan Esed’i melekleştirme, böylece mazlumların zalim gösterilmesi suretiyle dünya kamuoyunun aleyhlerine dönmesini sağlamak. Ayrıca, küresel çapta İslamcıların Suriyeli İslamcı Muhaliflere olan desteğini zayıflatmak.
Bu şeytani plan ve çabaların boşa çıkarılması amacıyla bu konudaki gerçeklerin ortaya konması için acil ve çok yoğun çabalara ihtiyaç var. Bu çabalar elbette şer odaklarının yaptığı gibi kara propaganda ve dezenformasyon şeklinde olmayacaktır, çünkü ne islami kimliğimiz buna cevaz verir ve ne de buna ihtiyacımız var. Sadece Suriye’de yaşanan gerçekleri ve bu gerçeklerin İslami açıdan tarafsız değerlendirmesini yapmamız yeterli.
Bu konuda Özgür-Der, Haksöz Haber Sitesi ve Haksöz Dergisinin çabaları ile sitede konuyla ilgili seri yazılar yazan Abdulkadir ŞEN’in yazıları takdire şayan. Bu çabaların artarak ve yaygınlaşarak devam etmesi, dezenformasyonun olumsuz etkilerinin (en azından Türkiye İslamcıları üzerindeki) kırılması için elzem ve Suriye cihadında bizlere düşen çok önemli bir görev.
Bizim Rehberimiz Batı Ve Aşıkları Değil, Kur’an Ve Peygamberimizdir
Merhum Aliya İZZETBEGOVİÇ’in, Bosna Savaşında Sırpların işledikleri savaş suçlarına karşılık kendilerinin de aynı şekilde karşılık vermelerini isteyen bir askere dediği gibi, düşmanlarımız bizim öğretmenimiz değildir. Bizler insanlığı, savaş ahlakını ve hukukunu, çıkarlarından başka hiçbir ilke tanımayan, melek suretinde birer şeytan olan hayvanlardan daha aşağı batılı kafirler ile onların yerli aşıklarından öğrenecek değiliz. Her konuda olduğu gibi insanlık, savaş ahlakı ve hukuku konusunda da rehberimiz Rahman’ın indirmiş olduğu Kur’an, öğretmenimiz de Alemlere Rahmet için gönderilmiş bulunan Peygamberimizdir.
Sözde insancıl geçinip bizlere kendilerince bir savaş ahlakı ve hukuku dayatan batılıların Bosna savaşında Sırpların caniliklerini ve tecavüzlerini nasıl görmezden gelip içten içe memnuniyetle desteklediklerini gördük. Aynı batılıların Bosna savaşından sonra kurulan göstermelik savaş suçu mahkemelerinde on binlerce savaş suçlusundan göstermelik olarak yargıladıkları birkaç Sırp’ın yanında; Sırpların işledikleri savaş suçlarına adil karşılık gereği kısas yapan yada savaş şartları nedeniyle aşırılık yapan birkaç Bosnalı Müslümanı da yargılayıp savaş suçlusu ilan ederek, cani Sırplarla mazlum Boşnakları savaş suçları konusunda eşit göstermek suretiyle binlerce savaş suçlusu Sırp’ı dolaylı olarak temize çıkardığını, içimizdeki batı aşıklarının da bu süreçte batılılardan hiç aşağı kalmadıklarını henüz unutmadık.
Karaya vuran birkaç balina için dünyayı ayağa kaldıran batı medyasının, batılıların isteselerdi çok rahat önleyebilecekleri 1994 Ruanda katliamında, bir milyona yakın masum insanın palalarla doğranmış vücut parçalarının nehirlerde yüzmesini çizgi filim tadında izlettirdiğini de unutmadık. Bu hususta unutmadığımız çok şey var ama, ana konumuzdan uzaklaşmamak için girmiyorum.
İslam Ceza Hukukunda Her Türlü Kötülüğe Adil Karşılık - Kısas Temel İlkedir
Öncelikle şunu net olarak ortaya koymak gerekir. Daha önce bu sütunlarda yayınlanmış olan Tebliğ, Cihad ve Gıtal İlişkisi başlıklı yazıda ayrıntılı olarak açıkladığımız üzere, İslam’da meşru bir savaş esnasında düşmanı öldürmek meşru ve hatta farz olduğu gibi; cana, mala ve ırza işlenen suçlarda kısas – misliyle karşılık vermek esastır.
42.Şura Suresi 36’dan 43’e kadar olan ayetlerde Yüce Allah, Mekkeli müminlere, henüz İslam devleti ve müminlerin siyasi bir güç ve konumu olmadığı halde, içlerinden birine karşı yapılan kötülüklere hep birlikte yardımlaşarak suçu işleyene misliyle karşılık verme izni vermiş, affetme hakkını sadece suç kendisine karşı işlenene tanımıştır.
Suriye’de İslamcı muhalefete atfedilen boğaz kesme ve başka suç isnatlarının genelde rejim askerleri ve şebbihalardan cinayet, işkence ve tecavüz olaylarına katılanlara uygulandığı ifade edilmektedir muhaliflerce. Nitekim yeni yayınlanan bir haberde, 9 yaşında bir kız çocuğuna sıra ile tecavüz eden 13 şebbihaya ait bir videodan bahsediliyor. Şimdi siz bu görüntüleri seyretseniz ve bu hayvanlardan adi insan kılıklı şeytanlardan biri savaş ortamında elinize düşse nasıl bir ceza verirdiniz?
Gerek yukarıda verdiğim misliyle mukabele ayeti, gerekse 5.Maide Suresi 32’den 47’ye kadar olan ayetlerde bir insanı öldürenin bütün insanlığı öldürmüş gibi olacağı, bu nedenle cana can, göze göz şeklinde yapılacak olan kısasta, 2.Bakara Suresi 178 ve 179. Ayetlerde hayat olduğunun bildirilmesi, normal şartlarda olduğu gibi, savaş şartlarında da savaş suçu işleyenlerin misliyle cezalandırılması gerektiğini ortaya koymaktadır.
İslam Savaş Hukuku da Adil Karşılık – Mütekabiliyet Esasına Dayanır
Hepimizin bildiği gibi İslam savaş hukukuna göre savaş şartlarında düşman tarafında olan herkes öldürülemez. Özellikle savaşmayacağı kesin olan çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve din adamları öldürülmez. Eğer bunlarında fiilen savaşa katıldığı söz konusu olursa bunlarda öldürülebilir.
Yine savaş şartlarında adil karşılık esastır. 2.Bakara Suresi 190’dan 194’e kadar olan ayetlerde, düşman bizimle nasıl savaşıyorsa bizimde misli uygulamalarla savaşmamız gerektiği bildirilmektedir. Sıcak temas – çatışma esnasında zaten düşmanı öldürmek esastır. Sıcak temas olmadığı durumlarda ve esirler konusunda düşman nasıl davranıyorsa, bizlerde öyle davranmak durumundayız. Yani onlar bizim esirlerimizi öldürürse, bizlerde onların esirlerini öldürmeliyiz ki, düşmanı yıldıralım, adil karşılık verebilelim ve yılgınlığa düşmeyelim. Nitekim 8.Enfal Suresi 67 ve 68. ayetlerde bu duruma cevaz verilmiştir.
Eğer düşman sivillere ve bizden aldığı esirlere kötü muamele ediyor, işkence ve tecavüzde bulunuyorsa mutlaka bu tutumlara karşı da adil ve yıldırıcı karşılık verilmelidir ki, biz değil düşman yılgınlığa düşsün.
Savaş Şartlarında İşkence Ve Tecavüzlere Nasıl Karşılık Verilecek?
Esed güçleri savaşan muhalifleri ve hatta silahsız halkı acımasızca katlediyor, işkence ve tecavüz ediyorken, muhaliflerin elleri de armut toplamayacaktır elbette. Onlarda rejim güçleri saflarında savaşanlardan ellerine geçenlerden savaş suçu işleyenleri kısasen öldürecek yada cezalandıracak, savaş suçu işlemeyenlerden gönüllü olarak savaşa gelenleri şartlara göre öldürecek yada takas için sağ bırakacak, zoraki olarak savaşa katılıp savaş suçu işlemeyenleri ise, ya tedbiren alıkoyacak yada salıvereceklerdir. Bildiğim kadarıyla muhaliflerin uygulamaları da genelde bu minval üzeredir.
Burada kısasen yada savaş şartları gereği infaz edilmesine hükmedilenlerin infaz şekli üzerinde durulmalıdır. Adil Karşılık esas olduğu için, infaz edilmesi gerekenler işkence yaparak öldürmüşlerse, yaptıkları işkencenin misli işkence ile öldürülmeleri, kısasla ilgili ayetlerin hikmetlerine uygun bir uygulamadır. Nitekim peygamberimiz zamanında bir deve çobanına gözlerine diken sokmak suretiyle işkence yaparak öldüren bir grubun aynı şekilde öldürüldüğüne dair rivayetler söz konusudur.
Tecavüz suçunun misliyle cezalandırılması söz konusu olamayacağına göre, bu suçu işleyenlerin işkence ile yada boğazlanarak öldürülmesi, suçun vehametine uygun bir karşılıktır kanaatimce.
Suçlara Karşılık Verilmede Aşırı Gidilmemelidir
Savaşmadığı halde öldürülen kadın, çocuk, ihtiyar ve diğer sivillerin öldürülmesi durumunda, öldüren askerlerin kısasen öldürülmesi gerektiği tabidir. Tüm bu uygulamalarda adil karşılık – misliyle mukabele – kısas esas olmalı, askerler bu sivilleri nasıl öldürdü iseler öyle öldürülmeli, ilgili ayetlerde bildirildiği gibi cezalandırma da – karşılık vermede aşırı gidilmemelidir.
Gönüllü olarak savaşa katıldığı için, mevcut şartlar gereği öldürülmesi gereken esirlerden savaş suçu işlememiş olanların askeri bir yöntem olan kurşunla infazı daha uygundur. Eğer Esed rejimi esir muhalifleri infaz etmiyor ve işkence yapmıyor olsa idi, savaş suçu işlememiş olan esir rejim askerlerinin öldürülmesi de ahlaki olmazdı. Gönüllü bile olsa, adam gibi savaşıp savaş suçu işlememiş olanlara işkence yapılması ve boğazlanmaları İslam Savaş Ahlakına ve Hukukuna uygun değildir.
Muhaliflerin Eleştirilen Uygulamaları Nereden Kaynaklanıyor?
Şu ana kadar edindiğim bilgilere göre Suriyeli İslamcı muhaliflerin uygulamaları genelde yukarıda belirttiğim esaslara uygun olarak icra edilmektedir. Abdulkadir ŞEN’in işaret ettiği gibi, muhaliflerin arasına karışmış olan bazı münafık ajanların kasıtlı olarak yukarıda açıkladığımız İslam savaş hukukuna aykırı uygulamaları yapıp buna dair görüntüleri servis etmeleri söz konusu olduğu gibi, muhaliflerden bazılarının İslam savaş hukuku konusundaki cahilliği ile savaş şartlarından olumsuz etkilenerek yada hevasına uyarak İslam savaş hukuku sınırlarını bilerek ihlalleri, istisnai durumlar olarak söz konusudur.
Elbette ne amaçla yapılırsa yapılsın İslam hukukuna aykırı bu savaş suçları muhalif grup yetkililerince yargılanmalı ve faillere hak ettikleri şeri cezalar verilmeli, tüm muhalifler İslam Savaş Ahlakı ve Hukuku konusunda eğitilmeli, grupların yetkili ve mensupları bu tür suçlara izin vermemelidir. Bu konuda grup olarak aşırılıklar söz konusu ise, diğer gruplar aşırılık yapan grubu uyarmaya ve aşırılıklardan vaz geçmeye gayret sarf etmelidirler.
Esed Çetesi Muhaliflerin Hocası Olmamalıdır
Aliya İZZETBEGOVİÇ’in sözünden hareketle, Esed çetesi muhaliflerin öğretmeni olmamalıdır. Muhalifler onların yaptıklarına göre değil, İslam Savaş Ahlakı ve Hukukuna göre savaşmak durumundadırlar.
İslam Savaş Hukukuna ait bazı uygulamalar batılılar ile yerli aşıklarının hoşuna gitmeyebilir. Bizim için esas olan onların hoşuna gidip gitmemesi değil, Yüce Allah’ın rızasıdır. Çünkü bizler için barışta savaşta bir kulluk eylemi, bir imtihan alanıdır. Bu imtihandan batılıların kıstaslarıyla değil, Yüce Allah’ın kıstaslarından sorumluyuz.
Üstelik İslam Savaş Hukuku batılılar ile yerli aşıklarının propaganda ettikleri gibi aşırılık ve vahşilik değil, hakkı ve adaleti sağlayan tek hukuktur. Bu konuda asıl eleştirilmesi gerekenler zulme uğrayanların mağduriyetini gidermeyen göstermelik kurallar koyup, savaşta bunları dikkate almayan batılılar ve Esed çetesi gibi yerli aşıklarıdır. Onların bu husustaki ikiyüzlülüklerini özellikle son yüz yıldır Cezayir’den Vietnam’a, Afganistan’dan Irak’a onlarca islam memleketinde defalarca görmedik mi zaten?
Batılılar ile onların Esed Çetesi gibi yerli işbirlikçileri, asla uygulamayacakları göstermelik adaletsiz savaş hukuku kuralları koyup, ellerine fırsat geçtiğinde bunları fütursuzca çiğnemekte mahirdirler ve bunda bir beis görmezler. Çünkü onlar sadece bu dünya için yaşamakta olup, zulümlerin ve ikiyüzlülüklerinin hesabını vermek gibi bir kaygıları yoktur. Bu nedenle Allah’tan ve ahiret hesabından değil, ancak Müslümanların gücünden ve cihadından korkarlar.
Biz Müslümanlar ise Allah’ın koyup peygamberimizin örneklik ettiği Savaş Ahlakına ve Hukukuna elimizden geldiği kadarıyla riayet etmekle mükellefiz ve bu durum bizim için bir kulluk sorumluluğu, bir imtihan alanıdır.
Tüm bu nedenlerle bizler Suriyeli İslamcı Muhaliflerin İslam Savaş Ahlakı ve Hukukuna aykırı olan eylemlerini red eder ve kınarken, İslam Savaş Ahlakı ve Hukukuna uygun iken batılı normlara uymayan eylemleri ise, meşru ve gerekli kabul ederiz.
Asıl Caniler Esed Rejiminin Asker Ve Şebbihalarıdır
Şu çok açık bir gerçektir ki, bu güne kadar muhaliflere isnat edilen savaş suçları, rejimin asker ve çetelerinin işlediği suçlar yanında devede kulak kalmaktadır. Üstelik şimdiye kadar muhaliflerin tecavüz, çocuk ve kadınların katledilmesi, hak etmeyen insanlara işkence etmesi, suçsuz sivilleri katletmesi gibi savaş suçu işlediğine dair hiçbir ciddi iddia söz konusu değildir.
Halbuki rejim güçleri sivil katliamı, tecavüz, işkence ve diğer savaş suçlarını binler, onbinlerle ifade edilecek sayılarda, savaşlarının ana unsuru olarak gerçekleştirmektedirler. Rejim güçlerinin bu suçlarına karşılık verme de bir kısmı İslam Savaş Ahlakı ve Hukukuna uygun, çok az bir kısmı aşırılıktan kaynaklanan istisna uygulamalardır İslamcı muhaliflere atfedilen savaş suçları iddiaları.
Lakin, rejim güçleri için işkence, tecavüz ve katliam gibi her türlü savaş suçu esas olmasına rağmen, batılılar ile içimizdeki yerli aşıkları (egemen güçler ve yardakçıları), muhaliflerin istisna uygulamalarını gözümüzün içine sokarak, aslında her biri insan kılığında birer şeytan, birer cani olan Esed rejiminin asker ve şebbihalarının zulümlerini – savaş suçlarını gizlemekte – görmezden gelmekte, istisna kabilinden birkaç olay ve görüntüye dayanarak muhaliflerin tümünü ise savaş suçlusu birer cani olarak göstermektedirler.