Ukrayna sınırına yaptığı devasa askeri yığınağı Rusya ve uzantıları şöyle izah ediyorlardı: “Tatbikat yapılıyor, tatbikatlar tamamlanınca askeri birlikler üslerine derhal geri dönecekler.” Çok boyutlu propaganda mekanizması sahada süratle artan işgal hazırlıklarını örtmek üzere Ukrayna’ya yönelik saldırı haberlerinin Batı tarafından uydurulduğunu da inatla vurguluyorlardı. Hatta iki gün önce Putin “krizi çözme hususunda Rusya’nın barışçıl yöntemlerde ısrar ettiğini” bile beyan ediyordu. Peki, şaşırtıcı bir şey mi oldu? Hayır, çok üzücü ama hiç de şaşırtmayan şey oldu ve eşyanın tabiatı gibi Rusya’nın emperyalist işgal politikası en çirkin ve en barbar haliyle [Ukrayna’da] bir kez daha tahakkuk etti.
İkna ve Dostluk Yok, İşgal ve Katliam Çok
Rusya, Ukrayna halkının hayat hakkını, özgür iradesini ve tercihlerini silah zoruyla gaspa girişmiştir. Rusya’nın gasp, işgal, katliam ve tasallut gibi suçlarda sicili gerek Çarlık dönemi açısından gerekse Sovyetler Birliği açısından öylesine kabarıktır ki Putin ve kurmay kadrosu gücü imkânı bulduğunda yeni gasplara, işgal ve katliamlara girişme gibi meselelerde kendilerini tutamamaktadır. Ne kendi vatandaşlarını ne de başka ülkelerin vatandaşlarını ikna etmek, dostluğunu kazanmak, beraber yaşamak gibi bir seçeneğe [asla] yatırım yap(a)mamaktadır. Aksine suikast ve sabotajdan işgal, tehcir ve katliama kadar uzanan barbarca yöntemlerde inat etmektedir. Ukrayna’da olan biten hadise [işte bu] Rusya’nın genlerine işlemiş bu barbar karakterin tezahürü[nden başka bir şey değildir elbette].
[Gören gözler, akleden kalpler için] Ukrayna’nın işgali aylardan beridir kapıda beklemekteydi. Avrupa Birliği, yaklaştıkça yaklaşan işgal sürecinde olabildiğince köşesiz diplomatik söylemler geliştirdi fakat hemen hiçbir ciddi tedbir almadı. Amerika ve İngiltere ise NATO bağlamında hem kışkırtıcı adım ve beyanlarla Ukrayna-Rusya krizini derinleştirdi hem de “hiçbir şartta Rusya’yla askeri olarak karşı karşıya gelinmeyeceği” gibi mesajlarla esasen bugünkü yıkımın önünü alabildiğine açtılar. Ukrayna [bizzat müttefik gördüğü ülkeler tarafından] her durumda Rusya’ya yem edildi. Hatta hem Avrupa Birliği ülkelerini hem de eski Sovyet bloğundan kopan Doğu Avrupa ülkelerini Rusya’nın korkunç saldırganlığına karşı Amerika-NATO (bir nebze İngiltere de) kendisine sadık ve bağımlı kılacak yolu açtı.
10 yıldır Suriye’de önünü açtıkları, İslami direnişi ezip kazıma noktasında teşvik ettikleri Rusya’yı bu saatten itibaren Ukrayna ve Doğu Avrupa’da nasıl durdurabilecekleri bundan sonraki stratejik analizlerin [öncelikli] konusu olacaktır. Rusya’nın Kırım’da durmayacağı Dombas bölgesiyle yani Donetsk ve Luhanks’ı ayrı bir devlet haline getirmekle yetinmeyeceği daha en baştan belliydi. Kiev’e asker indirmesi, tanklar sokması, ülkenin dört bir tarafında alt yapıyı vurması bütünüyle Ukrayna’yı işgale girişeceğinin açık ve güçlü delilidir. Rusya’nın [Ukrayna’daki] önceliği Çeçenistan’da Ramazan Kadirov veya Suriye’de Beşşar Esed tipi Rusya ajanı bir kişiyi iktidara getirmektir. Rusya’ya bağımlı bir devlet, siyaset, istihbarat, medya ve sivil toplum inşa ettikten sonra[dır ki ancak işgalci] askeri birliklerin kademe kademe ülkeden çekilmesi söz konusu olabilir elbette. Belarus’ta Rusya’nın emir ve görüşlerini her daim hazır ol pozisyonunda bekleyen [Aleksandr] Lukaşenko’nun Ukrayna’daki ikizi iktidar koltuğuna oturtulduğunda [Putin açısından] birinci aşama bitirilmiş olacaktır.
Rusya’yı Ukrayna ve Suriye Halkına Tercih Etmek
Bu meyanda Türkiye’deki Rusya yanlısı lobinin, nüfuz casuslarının, etki ajanlarının ne denli gelişip serpildiklerini de gözden kaçırmayalım. Azımsanamayacak oranda siyasi partiler, sendikalar, meslek odaları, aydın ve sanatçılar, sivil toplum kuruluşları, medya unsuru düpedüz Rusya hesabına haber, yorum, PR ve propaganda işini üstlenmiş durumda. Rusya’nın işgal ve katliamlarını temize çekme, meşru ve makul bir savunma refleksi şeklinde takdim etme, Rusya ile Türkiye’nin ezelden ebede ortak kadere sahip olma, Rusya’nın kendisiyle birlikte Türkiye’yi de koruyup kolladığı gibi daha nice ahlaksız, mantıksız ve vicdansız söylem piyasaya sürülmektedir.
“Yaşasın halkların kardeşliği” şiar ve sloganına ne hikmetse Afganistan ve Çeçenistan halkı giremediği gibi Suriye ve Ukrayna halkı da girememiştir bir türlü. Öyle ki Sovyet Rusya’nın Çekoslovakya, Macaristan ve Afganistan’daki işgallerini alkışlayıp tebrik eden sol-sosyalist çevreler aynı rahatlık ve utanmazlıkla Suriye ve Ukrayna’daki işgalleri de doğrudan veya dolaylı olarak sahiplenmişlerdir. “NATO karşıtlığı, Amerika düşmanlığı, emperyalizme karşı cephe açma” gibi türlü türlü maskeler takılıyor, janjanlı söylemler üretiliyor, emek ve adalet üzerine ambiyanslar kurgulanıyor derken iş gelip nihayetinde Rusya’nın barbarlığına bir mazeret, meşruiyet ve mecburiyet icad etmeye kadar uzanıyor. Bu şaşkın ve sapkın siyasal gelenek sorarsanız Tek Adam’a hep karşılar ama bu ülkede Ulu Önder’e selam durup sadakat bildirdikleri gibi [despotik] komşu ülkeler söz konusu olduğunda da Putin ve Esed’e de selam durup sadakat bildiriyorlar her daim.
Velhasıl dün Suriye bugün Ukrayna “özel askeri operasyon”a değil Rusya’nın barbarca işgaline maruz kalıyor. İşgali açık ve net olarak lanetlemek adalet[li] ve merhametli olmanın gereğidir. “Katil Rusya Ukrayna’dan Defol!” sloganı çıplak ve son derece acı bir gerçeği ifade etmektedir. Ancak “Katil Rusya Suriye’den Defol!” perspektifini kalben, lisanen ve hal ile ikrar edemeyince yarın öbür gün sizin de bizim de kapınızı/kapımızı çalarlar elbet. Tarih, işte bu acı hakikati öğretiyor temiz akıl sahiplerine. Fakat zihinler komplo teorileri ve menfaat ilişkileriyle şekillenince Afganistan’daki [İslami] direnişin [şerefli] zaferine de hayret edilir, Amerika ve NATO ordularının kaçarak çekilişi bile bin bir türlü vehim ve vesvesenin gerekçesi kılınır.
Yeni Akit Gazetesi