Suriyeden Bir Fotoğrafın Anlattıkları

Kim kıymıştı sana çocuk, babanın bakmaya, dokunmaya, öpmeye kıyamadığı o masum gözlerine, kim kan sıçratmıştı?

BİR FOTOĞRAFA BAKINCA…

Süleyman KURT

Size bir fotoğrafı anlatmak istiyorum. Sadece bir fotoğrafı, öylesine sıradan bir fotoğrafı…

Çocuğu olanlar bilirler, çocuklarımızı özellikle de ilk yıllarında sevmekten, öpmekten sarmaktan hiç yorulmayız, doymayız, usanmayız. Her şeyine rağmen çok severiz onları yaramazlıkları, huysuzlukları, uykusuzlukları ile birlikte severiz hep…

Onları dudaklarından, burnundan ve yanaklarından öperiz sıcacık bir salya birazda sümük bulaşır ama biz hiç yüksünmeden yanaklarından öpmeye devam ederiz…

Onları ellerinden tutar parka çıkarırız, birlikte oyunlar oynar, onlara sarılır gelecekleri için hayaller kurarız. Çocukları hepimiz severiz, kendi çocuklarımızı daha da severiz. Bizi tanımaya başladıklarında, gördüklerinde gülmeye başladıklarında onlara âşık oluruz. Gözlerinin içine bakarız, bize gülmelerini hasretle bekler, heyecanlanırız. Bazen oyunlar oynarlar ve yüzleri kirlenir. Öyle ki kendi yüzlerini bile silemezler, yüzlerini de biz sileriz, kendi ellerimizle sileriz. Onlar uyurlar ve biz saatlerce onların melek yüzlerini seyrederiz bazen…

Gözlerini kapadıkları zaman bir melek oluverirler aniden…

Onları öptüğümüzde sıcacık yanakları ve dudakları, salyalarına eşlik eder…

Bütün bunları neden anlatıyorum?

Geçtiğimiz günlerde bir fotoğraf ulaştı elime. Bir fotoğrafa baktım, bir de kendi fotoğrafıma…

Fotoğraf, Suriye’nin İdlib şehrinden bir kare. Fotoğrafta bir baba var, genç bir baba, tıpkı anlattığım gibi oğlunu seven, öpen, koklayan, onunla ilgili hayaller kuran, ona âşık olan, onunla kim bilir kaç gece uykusuz kalmış olan bir baba… Kucağında da dünyalar güzeli oğlu var. Fakat oğlu kahpe bir kurşun ile Allah’a doğru yol almış, ellerini iki yana salmış, yüreğini ve bedenini babasının kucağına ve kalbine teslim etmiş… Kim bilir kaç gece onu uzun uzun seyretmiş olan babası, şimdi kucağında küçük oğlu ile öylece duruyor…

Daha önce de defalarca yaptığı gibi kucağında bir melek olmuş oğlunu dudaklarından öpüyordu o fotoğrafta. Bu kez farklı idi belli ki, dudakları ve yanakları neden eskisi gibi sıcacık değildi ki? Neden eskisi gibi salyaları sümüklerini bulaştırmadı babasına.

Oysa onu her öptüğünde ona gülmez miydi, ona baba demez miydi?

Yüzü nerede kirlenmişti bu kadar, neden silmemişlerdi onun yüzünü, o yüzündeki de ne öyle acaba?

Kan mıydı yoksa…

O üzerine titrediği uyurken melek gibi onu seyrettiği, ellerinden parka götürmek için tuttuğu oğlunun yüzüne kim yapmıştı bunu?

Kim kıymıştı sana çocuk, babanın bakmaya, dokunmaya, öpmeye kıyamadığı o masum gözlerine, kim kan sıçratmıştı.

Oğluna sımsıkı sarılmıştı baba… Çocuk ellerini ve ayaklarını aşağı salmış, babası sarmıştı onu sım sıkı… Fotoğrafçı fotoğrafını biraz bozuk çekmişti, belli ki elleri titremiş, yüreği incinmişti. Deklanşöre basarken hangi kirli ellerin sıktığı kurşunlar o tertemiz bebeğin yüzünü kanlarla doldurmuştu diye düşündü belli ki…

Adam ileri bakıyordu, fotoğrafçı sağında kalmış adam sevgili oğlunun dudaklarına son bir buse konduruyordu sessizce. Bu acı daha fazla kanatamazdı içini, daha fazla yıkmazdı dünyasını başına…

Bize bakıyor ve soruyordu, işte siz bir fotoğrafa bakıyorsunuz belki, ama ben o acının ta ortasına bakıyorum…

Oğlum… Seni seviyorum, diyordu belli ki…

 

 

Suriye Haberleri

Ahmed el-Şaraa: Türkiye her zaman Suriye'nin yanında yer aldı, bunu unutmayacağız
Hakan Fidan: Doğru tarafta yer almış olmanın haklı gururunu yaşıyoruz
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye devrim lideri Ahmed el-Şaraa ile görüştü
İşgalci Çin’den Suriye’nin yeni yönetimine Uygur küstahlığı
Suriye'de 14 yıl sonra köyüne kavuşan Semir Akça evini mayınlarla çevrili buldu