Son birkaç haftada Suriye’de dengeler tehlikeli bir şekilde değişti. Malum, bunun sebebi Rusya’nın savaşa aktif olarak katılmasıdır. Esed rejiminin ayakta kalacak gücü kalmayınca, Rusya’yı Suriye’yi işgal etmeye çağırdı.
Bu gelişmeler sadece bölgede değil, dünyada da dengeleri değiştirecek cinstendir. Zira Rusya’nın hem Suriye hem de Akdeniz’deki gaz yatakları üzerinde emperyalist planları sabittir. Ana hedeflerinden bir tanesi de Türkiye’yi bu bölgeden söküp atmaktır.
Sahil bölgesinden başlayalım. Rusya mutedil direniş mevzilerini ve sivil yerleşim alanlarını havadan bombalıyor. Bunun sağladığı avantajla Baas rejim güçleri Şiî milislerle beraber Türkmenlerin yaşadığı bölgelerin önemli kısmını kontrolüne geçirmeyi başardı.
Bu bölge, Kürt bölgesiyle Kuzey’den Nusayrî’lerin dağlık bölgesini birbirinden ayırmaktadır. Dolayısıyla Esed güçleri Rus, İran ve Hizbullah güçleriyle beraber Türkiye’nin sınırlarına dayanmış bulunmaktadır. Bu da ülkemize direkt bir tehdittir.
Halep’e yapılan vahşi saldırılar onbinlerce Suriyeli mağdurun daha sınırımıza dayanmasını getirdi. Sayı giderek artacak. Böyle giderse 200 bin kişi daha sınıra dayanacak. Olayı yakından takip eden Suriyeli akademisyenlerin verdiği bilgiye göre geçen hafta giriş yapanların sayısı 5642’ye ulaşmış durumdadır.
Yine onların verdiği bilgiye göre dünyanın dört bir tarafından Suriye’ye savaşa giden Şiî milisler bu bölgelere yerleştirilmektedir. Çünkü yapılmak istenen; Şam’da Seyyideti Zeynep mıntıkasında ve Humus’ta olduğu gibi köklü demografik değişiklikler yapmaktır. Sözün özü; Suriye Sünnî nüfustan arındırılıyor. Ezidileri kurtarmak için seferber olan dünyanın bu göç dalgası karşısında suskun olması zaten çok şeyi anlatıyor.
Halep Kırsalı’nın Kuzeyi’nde de tehlikeli gelişmeler yaşanıyor. Rus saldırılarının da desteğiyle Esed güçleri ve dünyanın birçok yerinden gelmiş farklı etnik kökenlerden oluşan Şiî milisleri, 3.5 senedir kuşatma altında olan Şiî yerleşim yerleri Nübbel ve Ez-Zehra’ya ulaşabildi. Bu olayın doğuracağı sonuçlar Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir.
Şöyle ki, Azez bölgesi ve etrafındaki daha önceden kurtarılmış yaklaşık 30 köy şimdi Güney’den Baas rejimi, Doğu’dan DAEŞ, Batı’dan da PYD’nin kuşatması altına girmiştir. Bu hâl böyle devam ederse birkaç haftaya kalmaz buralar düşebilir. Bunun manası da bu güçlerin Türkiye sınır kapısına dayanması demektir.
Türkiye’nin, ‘PKK’nın Fırat Nehri’nin Batısı’na geçmesi kırmızı çizgimizdir’ ilanı delinmiş durumdadır. Çünkü PKK güçleri Suriye Demokratik Güçleri bayrağı altında bu sınırı geçmiş bulunmaktadır. Zaten bunun tafsilatını bazı duyarlı gazeteler yazıp durmaktadır.
Türkiye neler yapmalıdır?
Bıçak kemiğe dayanmış durumdadır ve dolayısıyla Türkiye cesur kararlar almak zorundadır. Keşke bunları baştan yapsaydı. Türkiye, kendi sınırına ve oradan da belki kendi içine çekilecek bu savaşı Suriye içine sınırından uzak bölgelere taşımak zorundadır. Mutedil mukavemet grupları silahlandırmalıdır. Bunu sadece sınır boyunda değil, Suriye’nin diğer iç bölgelerinde de yapmalıdır.
Suriye içinde Kürtlerin haklı taleplerine sahip çıkmalıdır. Bu meyanda Suriyeli Kürtleri PYD’nin insafına terketmemeli, muhalif Kürtleri desteklemelidir.
Suriye’deki mutedil mukavemet hareketlerine yaklaşımını, ABD’nin bu hareketleri kendine göre tasnifini esas almadan belirlemeli, ülkenin ve bölgenin maslahatlarına uygun şekilde desteklemelidir. Olayların da gösterdiği gibi ABD ve Rusya bir ittifak içindedirler. Bu yüzden ABD’ye fazla güvenmemelidir.
Türkiye ve bölge üzerine oynanan oyunları; bölgede haritaların yeniden nasıl çizilmek istendiğini, bu tuzaklar gerçekleşirse bir yüzyılı daha nasıl kaybedeceğimizi halkımıza daha fazla anlatmalı ve meselenin hakiki yüzünün ne olduğunu göstererek halk arasında meseleye karşı duyarlılık meydana getirmelidir.
Oyun, Türkiye’yi Ortadoğu’dan ve bahusus Suriye’den koparıp atma esasına göre kurulmuştur. Güçlü, istikrarlı, kök değerleriyle barışık, bölgede oyun bozabilen bir Türkiye istemiyorlar.
YENİ AKİT