Suriye’yle ilgili Cenevre görüşmelerinin ilk iki aşaması çatışan tarafların aralarında pazarlık etmeleri değil küresel güçlerin kendi taleplerini dikte etmesi tarzındaydı. İkinci Cenevre Görüşmeleri’nden yaklaşık 11 ay sonra BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye meselesiyle ilgili olarak oy birliğiyle 2254 sayılı bir karar kabul edildi. Bu karar da Birinci Cenevre Görüşmeleri’nin ardından kamuoyuna duyurulan Cenevre Bildirisi’nde vurgulanan hususlara dayanıyor ve çözüm formülünü biraz daha müşahhaslaştırıyordu.
Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da bir araya gelen ve uluslararası görüşmelere ortak bir heyetle katılma kararı alarak Yüksek Müzakere Komitesi oluşturan muhalif gruplar, Üçüncü Cenevre Görüşmeleri konusundaki tavırlarını 28 Ocak Çarşamba günü açıklayacaklarını duyurmuşlardı. Ben de dünkü yazıda bunu ifade etmiş, ancak yazıyı yazarken henüz açıklama yapılmadığını belirtmiştim.
Direniş gruplarını temsil eden Yüksek Müzakere Komitesi, Cenevre’ye davet edilmelerini olumlu bulduklarını ama kendilerinin de BM’den bazı talepleri olduğunu ifade etmişti. Tavırlarını netleştirmelerinde de BM’nin bu konularda kendilerine ümit verecek olumlu adımlar atması belirleyici etken olacaktı.
Suriye’deki direniş gruplarının BM’den öncelikli olarak istediği üç şey var:
* Zorunlu olan bölgelere insanî yardımlar ulaşmasının sağlanması, herhangi bir engel çıkarılmaması.
* Yerleşim alanları etrafındaki kuşatmaların kaldırılması yani “aç bırakma” uygulamasının bir savaş silahı olarak kullanılmasının engellenmesi.
* Sivil hedeflere yönelik saldırılara son verilmesinin sağlanması.
Aslında bunlar kendini “uluslararası kamuoyu” olarak tanımlayan ve BM yoluyla etkinliğini ortaya koyan güçlerin, bir karşılık olarak değil şartsız yerine getirmeleri gereken sorumluluk. İnsanî yardım ulaşmasının engellenmesi, “aç bırakma” silahının kullanılması ve sivil hedeflerin vurulması her biri bir savaş suçu.
Başta BM’nin ve ona bağlı uluslararası kurumların, herhangi bir yeni karara veya ön şarta gerek olmaksızın bu suçların işlenmesini engellemek amacıyla olaylara müdahale etmeleri, icap ederse baskı araçlarını kullanmaları ve zorlama yapmaları gerekiyor.
“Söz konusu savaş suçlarının işlenmesini önlemek için güç kullanmamız, baskı yapmamız mümkün değil” diye bir mazerete sarılamazlar. Bu tür savaş suçlarının engellenmesi amacıyla başka yerlerde ne gibi baskı yöntemlerine başvurulduğu biliniyor. Suriye’de 2254 sayılı karar, siyasi çözüm sürecine geçiş için Ocak ayı başından itibaren ateşkes sağlanmasını istediği, ayrıca toplu imha silahlarının engellenmesine dair anlaşma ve kararlar olduğu halde şu ana kadar belirgin bir adım atılmış değil.
Görüldüğü kadarıyla gerçekte insanî değerlerin ve ilkelerin savunuculuğunu değil küresel emperyalizmin çıkarlarının bekçiliğini yapan BM’nin belirttiğimiz konularda ihmalkâr davranmaya devam etmesinin en önemli amacı Suriye muhalefetini Cenevre’deki pazarlıklarda zayıf durumda tutmaya çalışmaktır. Bunun için de görünüşte bu meselelerde kararlar alıyor, olumlu tavır sergilemiş gibi görünüyor ama kararların uygulama aşamasında söze gelir bir adım atmıyor. Tabii muhalefet tarafının zayıf durumda tutulması masa başında onu daha çok taviz vermeye zorlarken rejimi temsil edenlerin bileğini güçlü tutmaya yarayacaktır.
Cenevre’deki “siyasi çözüm” sürecinde bu aşamada herhangi bir adım atılabilmesi için çatışan tarafların masaya oturmalarının zorunlu olduğu, artık küresel güçlerin dikte etmesi tarzındaki formül uygulamalarından herhangi bir sonuç çıkmayacağı tahmin ediliyor. O yüzden gerek rejim tarafını gerekse muhalefeti temsil edecek birer heyetin pazarlıklarda mutlaka yer almasının ve doğrudan ya da dolayı olarak pazarlık etmelerinin zorunlu olduğu düşünülüyor.
Muhalefeti temsil eden Yüksek Müzakere Heyeti aslında katılmak için olumlu bir tavır sergiledi. Fakat kesin tavrını açıklamayı ertelemişti ve ben bu yazıyı yazarken henüz resmî açıklama yapmamıştı. Amacı ise belirttiğimiz konularda önceden bir adım atılmasının sağlanmasıydı. Rejim tarafının bileğinin güçlü tutulmasını isteyen BM ise bu konuları sallantıda bırakmak için tam anlamıyla numara çevirmeye devam ediyordu. Bu da katil Baas rejiminin yanında durduğunun açık bir delilidir.