En az Amerika ve Rusya kadar İran ve Esed rejimi de PKK-YPG üzerinden Türkiye’yi bölgede bloke hatta tecrit edip pasifize etmek üzere işletiyorlar askeri stratejilerini. Suriye’de adı geçen devletlerin konuşlanma biçimleri hiç tereddütsüz şu üç temel hedefi önceliyor: Esed rejiminin bekası, PKK’nın saha hâkimiyetinin genişletilmesi, Türkiye ve İslami direnişin alandan tamamen silinmesi.
Bu hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fırat Kalkanı Harekâtı’nın El Bab’tan sonraki hedefinin Münbiç olduğunu yineledi ve “YPG orayı terk etsin, Münbiç Araplarındır” dedi. Rakka için de benzer cümleler kurdu. Zaten bu beyanlar verilirken Münbiç’e yönelik askeri harekât hazırlıkları giderek hızlanıyor ve TSK-ÖSO kuşatma için kritik mevzilere doğru ilerlemeler kaydediyordu. Amerika ve Rusya’nın eş zamanlı ve paralel bir biçimde devreye koydukları taktik hamleler ise her iki devletin de Türkiye açısından hiç ama hiç güvenilmez çirkin karakterlerini bir kez daha gözler önüne seriyordu.
Amerikan Bayrağı, Rusya Çöpçatanlığı
TSK-ÖSO’nun Menbiç’in kuzeyinden Münbiç’e doğru ilerleyişini PKK-PYD’nin engelleyebilmesi mümkün olmadığı için üzerine Amerikan bayrakları çekilmiş Amerikan ordusuna ait zırhlı araçlar bu bölgede devriye gezmeye başladılar. Anlaşılan bölgedeki üst düzey komutanlardan Korgeneral Stephen Townsen’in PYD’nin iyiliklerini ve Türkiye’yle ortak hareket etmek üzere çok istekli olduğuna dair anlattığı hikâyeler pek etkili olmamıştı.
Rusya’nın da PKK’yı koruyup kollama hususunda Amerika’dan hiç de geri kalır olmadığını görmek için birkaç saat beklemek yeterli oluyordu. Rusya hızlı bir diplomatik atakla PKK’nın ÖSO-TSK’yla çatışma yaşadığı bölgelerin/mevzilerin derhal Esed rejimine terkini sağlayacak bir arabuluculuk gerçekleştirdi ve bu husus karara bağlandı. Aynı işlem El Bab’ın güneyinde Esed rejimi üzerinden PKK kantonlarını bir köprüyle birbirine bağlarken de icra edilmişti.
Türkiye bir taraftan IŞİD ve PKK üzerinden kendisine yönelen kuşatmayı kırmak üzere diğer taraftan da Amerika ve Rusya’nın PKK ve Esed rejimi üzerinden geliştirebilecekleri askeri operasyonları engellemek üzere strateji geliştiriyor. IŞİD’le mücadele maskesini indirmek ve her iki devleti de PKK’dan uzak tutmak öncelikli amaç olarak gözetiliyor. Gerek Amerika’yla gerekse Rusya’yla sürdürülen temaslar Münbiç’in PKK’dan, Rakka’nın IŞİD’den kurtarılması üzerine odaklanıyor. Temasların anlık neticeleri bazen yumuşak ama daha sık bir biçimde sert beyanlarla kamuoyuyla paylaşılıyor.
Mesela Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Münbiç’in Arap karakterini vurgulamak ve PKK’dan arındırılması hususunda istikrarlı ve giderek kararlılığı sertleşen bir söylemi temsil ediyor. Münbiç operasyonu Amerika’nın yalanlar ve oyalamalar üzerine kurduğu diplomatik tarzıyla Türkiye açısından kaçınılmaz bir evreye girmiş durumda. Nihayet Çavuşoğlu “YPG oradan çekilmezse vuracağımızı açıkladık” diyerek Amerika’yı öteden bu yana sergilediği tutumu terk etmeye davet etti. Aynı paragrafta kurulan ve PKK ile Amerika ittifakına vurgu yapan şu iki cümleye bir bakalım lütfen: “O şehirler, o şehirlerde yaşayanlarındır. Burası ABD'nin toprakları değil ki?”
Amerika ve Rusya’nın Suriye’deki konuşlanma biçimi (ki buna İran’ı da dâhil edelim) hiçbir surette hukuka, ahlaka ve minimum düzeyde olsun bir meşruiyete dayanmıyor. Amerika ve Rusya, Amerika ve İran her ne kadar çelişir, çatışır bir görüntü verseler de bölgede emperyal siyasetin icra edilmesi noktasında fazlasıyla ortak noktaya sahip devletlerdir. Asıl çatışma ve gerilim kaynağı inkâr edilemeyecek bir vaka olarak Amerika, Rusya ve İran’ın İslam coğrafyasını kronik ve giderek derinleşen kaoslara sürüklemek hususunda ortak hareket ettikleridir.
Bayrak Saplantısı ve Körlüğü
Hemen yanı başımızda Suriye ve Irak bir kan deryasına çevrilmişken, yangının giderek bölgeyi kavuracağına yönelik alametler artarken “Kürdistan bayrağı krizi”yle ülkeyi kilitlemek ne manaya geliyor? Ahmaklık ve ahlaksızlığın harmanlandığı bu Barzani ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi düşmanlığı için PKK’dan İran’a, Amerika’dan Rusya’ya hemen bütün düşman unsurlar sevinirken Türkiye’nin de kardeş mazlum halkların da payına artan bir kaygıdan başka ne düşer ki?
Hem Perinçek-Aydınlık cuntasıyla yan yana gelmeyeceğini beyan et hem de Sözcü-Aydınlık paralelinde siyasetler üreterek güvensizliği bölgesel düzeyde büyüt. Üstelik bütün bunlar olurken Kemalist cuntacıların Hürriyet üzerinden “Karargâh Rahatsız” manşetiyle yeni bir psikolojik harp süreci için zemin yokladığını göreme! Pes dedirtecek, yuh dedirtecek bu saplantılı işleriyse güya vatan sevgisi namıyla, sözde millet aşkı tutkusuyla perdelemeye çalışıyorlar.
Suriye ve Irak’a yoğunlaşmak, Suriye ve Irak üzerinden Türkiye’nin de Amerika ve Rusya’nın hegemonyasına mahkûm edilmek istendiği giderek netleşmekte ve aşikâr hale gelmektedir. Amerika’nın, Rusya’nın, İran’ın ortak paydaları giderek artan askeri kuşatmalarını kıracak hamlelerin hızlanması, güçlenmesi ve etkinleşmesi için zaman giderek daralmaktadır. Kararlı adımlarsa Fırat Kalkanı operasyonunda olduğu gibi tehditleri de müzahir örgütleri de boşa çıkarmaktadır. Bakalım Amerika Münbiç’te PKK’yı ne kadar kollayabilecek, bakalım Rusya PKK ile Esed rejimi arasındaki arabuluculuk rolleriyle Türkiye’yi bölgeden ne kadar zaman daha tecrid etmeyi becerebilecek?
Türkiye kendi aleyhine icra edilen askeri konuşlanmaları etkisiz kılmak için daha etkili bir tarzda askeri konuşlanmaların yollarını soğukkanlı, kararlı ve cesaretle inşa etmek mecburiyetindedir. Sahte müttefikleri de gerçek düşmanları da ancak akıllıca hesaplanmış askeri konuşlanmaların eşlik ettiği siyasetin hizaya çekebileceğini hep birlikte yaşayıp göreceğiz.
Yeni Akit