Ahmet Arda Şensoy / Düşünce Günlüğü
Suriye’deki enkazdan Esed rejimi mi kurtuldu?
Asrın felaketi olarak adlandırılan, 6 Şubat’ta meydana gelen deprem, ülkemizi derinden etkilediği gibi özellikle muhaliflerin kontrolündeki bölgeler olmak üzere Suriye’yi de etkiledi. Yaşanan felaket sonrası ilk andan itibaren odak, 12 yıllık iç savaş ile zaten yıkılmış yerleşim yerlerinde arama kurtarma çalışmaları ile sivillere insani yardımların ulaştırılması oldu.
İdlib’e ilk yardımlar depremden 3 gün sonra ulaştırılmış olsa da bunlar deprem öncesi planlanan rutin Birleşmiş Milletler yardımlarıydı. İdlib’in dünyayla bağlantısını sağlayan Hatay’ın da afet bölgesi olması nedeniyle bu yardımların gidişi oldukça sıkıntılı bir süreç haline geldi. Bu durum, insani yardımların Esed rejimine yönlendirilmesi için rejim ve uluslararası aktörler tarafından bir fırsata dönüştürüldü. İç savaş boyunca insani yardımların sivillere ulaştırılması konusunda sabıka dosyası kabarık olan Şam yönetiminin bu süreci, normalleşme adımlarının ilki olarak kodlaması da doğal afetin uluslararası ilişkilerini anlamak açısından önemli bir nokta olarak ön plana çıktı.
REJİMİN NEMALANDIĞI BİR YIKIM OLDU
Tam da öngörüldüğü gibi deprem sonrası Esed rejimi BM yardımlarını bir koza dönüştürdü. Nitekim uluslararası yardımları muhalif bölgelere de ulaştıracağı sözünü verse de yardımlar geldikten sonra bunun süresiz ertelendiğini açıkladı. Bunun da ötesinde Esed’in 6 Şubat’tan günümüze depremden etkilenen muhalif bölgelere toplamda 84 saldırıda bulunması da rejimin muhalif bölgelere olan bakışı hakkında bir fikir vermektedir.
BM’nin insani yardımları Esed üzerinden iletmesi, yardımların sokakta karaborsada satılır duruma gelmesi, rejimin yardımların bir kısmına el koyması, söz verdiğinin aksine muhalif bölgelere yardımların geçişine izin vermemesi süreci daha da sıkıntılı bir hale getiriyor. Böylece iç savaş boyunca olduğu gibi BM öncülüğündeki uluslararası yardımların Esed’i fonlamaktan öteye geçmeyeceği söylenebilir.
Depremden en çok etkilenen muhalif bölgelerin kaderine terk edilmişliği ise uluslararası kamuoyunun ve BM’nin ilgisizliğini gözler önüne serdi. BMGK’nın depremden ancak 7 gün sonra deprem konusunu görüşmek için toplanma kararı alması, bu ilgisizliğin en büyük kanıtı olarak gösterilebilir. ABD ve AB’nin insani yardımlar konusunda sorumluluktan kaçma çabalarının en büyük kanıtı ise konuyu Esed rejimine yönelik yaptırımların muafiyetine indirgemeleri olmuştur. Öyle ki, AB rejime yönelik yaptırımları 6 aylığına kaldırarak yardımların hızlı bir şekilde ulaşmasını planladığını iddia etse de aslında diplomatik olarak Esed ile ilişkiye geçmek için bir fırsat yaratmış oldu.
KÖRFEZ’DE ESEN NORMALLEŞME RÜZGARI
Rusya Ukrayna’ya, İran ise iç karışıklıklara odaklanmışken Şam yönetiminin Körfez üzerinden uluslararası sisteme entegreye hazır olduğu görülüyor. Körfez’in yanı sıra AB’nin de yaptırım muafiyeti ile bu sürece ilk kez katılması ise normalleşme süreçlerinin hızlanacağını göstermekte. Suriye’deki insani durum ve yaşanan kriz ise uluslararasılaşmadığı sürece ABD, AB ve Körfez’in umurunda olmayan birer haber olarak kalacaktır.
Körfez’in normalleşme yanlısı ülkeleri ise afeti fırsat bilerek rejimle yakınlaşma sürecini hızlandırdı. 20 Şubat’ta Esed’in Umman’a ziyareti de bu normalleşme süreci için kritik bir adımdı. Umman her ne kadar 12 yıllık iç savaşta görece tarafsız bir pozisyon alarak Şam ile ilişkilerini devam ettirse de BAE öncülüğünde başlayan normalleşme sürecine destek çıkarak bu tarafsız pozisyonunu bozmuş görünüyor. Ancak Körfez’in Esed ile tam anlamıyla normalleşmesi için Katar ve Suudi Arabistan’ın da pozisyonunda bir değişiklik gerekiyor.
Depremi fırsat bilerek BAE’nin açtığı normalleşme yolundan ilk geçen Umman olsa da Mısır’ın sürece dahli de oldukça önemli. Mısır Dışişleri Bakanı’nın Şam ziyareti de Arap ülkelerinin birer birer Esed ile normalleşmesinde yeni bir perde aralayacak. Bunun yanı sıra Arap Ligi parlamentosu üyelerinden bir heyetin gerçekleştirdiği Şam ziyareti de oldukça kritik. Yine de Suudi Arabistan ve Katar’ın engellemeleri nedeniyle Şam yönetiminin Arap Ligi’ne tekrar dahil edilmesi kısa vadede mümkün görünmemekte.
SUUDİ ARABİSTAN-BAE ÇEKİŞMESİ
Suud, BAE’nin aksine rejimin Arap Ligi’ne yeniden dahil edilmesine karşı çıksa da deprem sonrası Şam’a yönelik diplomatik boykotunu kaldırarak rejim bölgelerine de yardım gönderdi. Bu adım bir yandan afete yönelik hızlı bir cevap gibi görülse de Suudi Arabistan’ın Esed konusunda pozisyon değişikliğinin ilk işaretleri de olabilir. Esed ile ilişkilerde lider rolün BAE’ye kaptırılma tehlikesi Suud’u bir politika değişikliğine zorlayan bir etken olarak ön plana çıkmakta. İran’ın iç politikada yaşadığı sıkıntılar sebebiyle Suriye’de dikkatinin dağılması ve ABD’nin Esed ile normalleşme girişimlerine karşı düşük tepki vermesi de bu politika değişimini mümkün kılan parametreler olarak görülebilir. Yakın gelecekte keskin bir değişim ön görülmese de normalleşme dalgasının Suudi Arabistan’a da etki etmesi beklenmelidir.
Suud ve Katar’ın sert tutumu devam ettiği sürece Arap Birliği’ne yeniden üyelik zor olsa da AB ülkelerinin parayı verip sorumluluktan kaçma çabası, ABD’nin umursamazlığı ve BM kurumlarının yozlaşmışlığı Esed’i daha da cesaretlendiriyor.
Sonuç olarak deprem felaketi, zaten 12 yıllık iç savaş ile zor ayakta duran Suriyeli sivillere ağır bir darbe daha vurdu. Esed rejimi ise pandemi döneminde yaptığı gibi afet sürecini politik kazanca çevirme oyununu oynamaya devam ediyor. Önümüzdeki süreçte de rejimin uluslararası sisteme tekrar girişi için zorlu adımların yavaş da olsa devam edeceğini bekleyebiliriz. Kısacası Suriye’de enkazdan yalnızca Esed ile normalleşme çıktı. 12 yıldır bombalarla olduğu gibi bu kez de deprem sebebiyle Suriyeli siviller ve insanlık bir kez daha enkaz altında kaldı.