Karar Gazetesinde Enes Çallı Suriye’de rejimin işlediği sistematik insanlık suçlarına rağmen uluslararası arenada etkili bir lobinin ısrarla muhalifleri suçlayan söylemine değinerek Suriye’de insanların kitleler halinde katledilmesinin öncelikle hakikatin öldürülmesi ile mümkün kılındığına dikkat çekiyor.
Enes Çallı’nın konuyla ilgili bugünkü (3 Mayıs 2018) yazısı şöyle:
Suriye’de Hakikati Zehirlemek
Northwestern Üniversitesi’nden Enes Çallı, Suriye’deki kimyasal saldırılara dair sosyal medyada karşılık bulan gelişmeleri kapsamlı bir şekilde değerlendiriyor.
İngiliz Independent gazetesi 15 Nisan 2011 günü “Arap Uyanışı-Uzun Süredir Yolda” başlıklı bir yazı yayımladı. Yazının konusu ise Orta Doğu’daki Arap isyanlarıydı. Tunus, Mısır ve Suriye’de olan kalkışmaların incelendiği makalede, Suudi Arabistan’daki gösteriler için Veliaht Prens Muhammed bin Nayef’in emriyle, rejimi protesto edenlerin üzerine ateş açılması talimatı verildiği belirtiliyordu. Ancak küçük bir sıkıntı vardı, zira yazarın bahsettiği emir aslında hiç verilmemişti. Independent gazetesi 3 Ağustos 2011 günü düzeltme metni yayımlamak zorunda kaldı. Böyle bir emrin hiç verilmediğini kabul etti ve Prens Nayef’ten özür diledi.
İngiltere’nin en ünlü Orta Doğu muhabirlerinden biri olan Robert Fisk imzalı bu haber, aslında onun kariyerini bilenler için çok şaşırtıcı değil. Zira Fisk, 40 yıl boyunca yaptığı haberlerde bazen yanlış haber kaynaklarından beslenmiş, bazen de ideolojik önyargıları haberciliğinin önüne geçmiş bir gazeteci. Örneğin Kosova Savaşı sırasında bölgeden yaptığı haberlerde ısrarla NATO müdahalesine karşı çıkarken, yazılarında çoğunlukla Sırplara yakın kaynaklarından yararlanmayı tercih ediyordu. Kosova’daki katliamlara ve Sırp zulmüne son veren NATO müdahalesinin, bölge için daha kötü olacağına yönelik tezlerinin yanlış çıkmasının yanında, dış müdahale bahanesiyle Milosevic apolojistliği yapan Fisk’in, Suriye yazılarında da Esad rejimini korumaya çalışması çok da sürpriz sayılmaz.
Yüz binlerce insanın hayatını kaybettiği Suriye krizinde yaşanan dramın sorumlusu Esad, Suriye’den çok uzakta yaşayan kimileri için anti-emperyalist bir lider olabiliyor.
2013 yılında Esad rejiminin yaptığı sarin gazı saldırısı sonrası Independent’te çıkan makalesinde Fisk, saldırının rejim tarafından yapılamayacağını çünkü saldırı için kullanıldığı söylenen silahların Rusya tarafından çok önceden Libya’ya satıldığını, ayrıca Esad rejiminin kimyasal silah kullanmak için sebebi olmadığını yazmıştı. Fisk’in kaynakları bu sefer Suriye rejimiydi ancak BM sonradan yayımladığı raporda, Esad’ın sarin gazı kullandığını açıkladı. Robert Fisk son 5 yılda Esad rejiminin Batı’daki en büyük apolojistlerinden biri. Dolayısıyla Türkiye’deki Esad yandaşı basın tarafından da hararetle paylaşılan iki hafta önceki makalesinde, rejimin kimyasal silah kullanmadığını iddia etmesi sürpriz değil. İlgili makale için önceki hafta Doğu Guta’nın Duma ilçesine giden Fisk, saldırı sırasında hastanede olan Assim Rahaibani isimli bir doktorla görüşmüş. Doktor kimyasal saldırı olmadığını, hava saldırısı sonrası oluşan tozun rüzgarla taşınarak insanlarda kimyasal saldırıya benzer bir etki yaptığını belirtiyor.
Fisk’in konuştuğu doktor, kimyasal saldırı iddiasının arama kurtarma ekibi Beyaz Baretliler kaynaklı bir yalan olduğu imasında bulunuyor. Robert Fisk saldırıyı sosyal medya üzerinden dünyaya duyuran Beyaz Baretliler’i Duma’daki ofisinde bulamayınca, muhaliflerden görüş alamamış. Neredeyse tamamı rejim kontrolüne geçmiş bir bölgede, Rusya ve rejim tarafından tehdit edilen Beyaz Baretliler’e ofislerinde ulaşabileceğini düşünmesi ise oldukça tuhaf.
Raed Al-Saleh savaş öncesi Suriye’de elektronik ekipmanları satan bir işletmeciydi. 2011 yılında Türkiye sınırındaki kampta kalan, rejimin saldırılarına uğramış mültecileri gördükten sonra hayatını bütünüyle değiştirecek kararı vermiş. Saleh yaklaşık 5 senedir gönüllü olarak Suriye’deki sivillere yardım ediyor ve artık uluslararası bir üne sahip. Suriye savaşının kurtarıcı melekleri, kendi hayatlarını tehlikeye atmak pahasına, patlama ve saldırılar sonrası enkaz altından sivilleri çıkarmak için mücadele veren sivil arama kurtarma ekibi Beyaz Baretliler’in başındaki isim. Duma’daki son saldırı ile alakalı iddiaları sorduğum Saleh, Esad rejiminin Duma’da halka kimyasal silah ile saldırdığını ancak tıpkı geçen sene 91 kişinin öldüğü Han Şeyhun’daki saldırı sonrası yaptıkları gibi Beyaz Baretliler’i hedef gösterdiklerini belirtiyor. Geçen seneki saldırı sonrası Rusya ve rejim kimyasal silah kullanılmadığını iddia etmiş ancak BM ekim ayında yaptığı açıklamada, rejime bağlı ordu tarafından sarin gazının kullanıldığının tespit edildiğini duyurmuştu. Bugüne kadar kurtarma çalışmalarında 100 binden fazla insanın hayatını kurtarmış, 200’den fazla gönüllü üyesini kurtarma çalışmaları sırasında kaybetmiş günümüzün en cesur sivil toplum kuruluşlarından biri olan Beyaz Baretliler, 2016 yılında Nobel Barış ödülüne aday gösterildi. Ancak rejim ve Rusya’ya göre bu örgüt Suriye’de radikal unsurlarla işbirliği yapıyor. Hatta Rus ordusu Duma saldırısının direk Beyaz Baretliler tarafından uydurulmuş bir mizansen olduğunu söyledi.
Saleh haklı olarak buna isyan ediyor: ”Bazen Beyaz Baretliler gibi bir grubun hiç olmadığını, bazen Batı ülkeleri için çalıştığımızı, bazen de terörist gruplarla işbirliği yaptığımızı söylüyorlar. Tüm bu iddialar Suriye’deki çalışmalarımıza saldırmak için gerçek bir sebepleri olmadığını gösteriyor.”
Saleh üyelerinin yabancılardan değil tamamıyla kendi isimlerini kullanan Suriyelilerden oluştuğunu söylüyor: “Yaptığımız şey, hava saldırıları altında kalan sivillerin hayatını kurtarmaya çalışmak ve molozların altındaki insanlara yardım etmek.”
Saleh Duma’daki bürolarını yoğun saldırılar sonrası boşaltmak zorunda kaldıklarını ve Rusya’nın gönüllülerini tutuklamakla tehdit ettiğini belirtiyor. Dolayısıyla Fisk’in o bölgede bulunan ofisleri üzerinden herhangi bir Beyaz Baretliler yetkilisine ulaşması imkânsız. Saleh’e göre Fisk yine de daha iyi bir gazetecilik yapabilir ve bölge dışındaki gönüllülerine ulaşabilirdi:
“Robert Fisk yazısı için bizle iletişime geçmedi, isteseydi resmi sitemizden bize rahatlıkla ulaşabilirdi.”
Beyaz Baretliler sadece Suriye’deki sivillere yardım etmiyor aynı zamanda baretlerin üzerindeki kamerayla yaşanan katliamları kayda alıp dünyaya duyuruyor. Dolayısıyla rejim ve Rusya tarafından hedefe konması ve hakkında komplolar üretilmesi boşuna değil. Beyaz Baretliler hakkındaki sistematik yalan haberlerin çıkmasının başlangıcı ise 2015 yılına, yani Rusya’nın Suriye’deki savaş direk dahil olma tarihine denk geliyor. Hem Rus haber siteleri hem de sosyal medyadaki çok takipçili troll hesaplar, ayrıca Türkiye’de de hatırı sayılır takipçileri olan alt-right bloggerlar Beyaz Baretliler’i itibarsızlaştırarak, kimyasal saldırıların üstünü örtmeye çalışıyor. Ünlü rock grubu Pink Floyd’un uzun yıllar solistliğini yapmış olan Roger Waters’ın bile son konserinde Beyaz Baretliler’i “teröristlerin propagandasını yapmak için oluşturulmuş sahte bir organizasyon” olarak suçladığını düşündüğümüzde, bu propagandanın bayağı başarılı olduğunu söyleyebiliriz.
Rusya ve rejimin ısrarla kimyasal silah kullanıldığını reddettiği saldırıda 100’e yakın insanın öldüğü tahmin ediliyor. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'nden (OPCW) uzmanlar ise Suriye’ye varmalara rağmen, kimyasal silah kullanıldığı iddia edilen bölgeye giriş izni için beklemeye devam ediyorlar. Suriye’deki iç savaşın en trajik yanlardan birisi, binlerce kişinin katili, koca bir ülkeyi yakıp yıkmış Esad rejimini savunan insanların Batı’da ana akım medyada yer buluyor olması. Son saldırı sonrası Alman ZDF kanalına çıkan muhabirden, Britanya’daki önemli üniversitelerde çalışan akademisyenlere kadar, Batılı entelektüellerden bazıları açık bir şekilde, kimyasal saldırının ardında rejimin olmadığını söylediler. Tüm bunlar ABD’nin Suriye’ye müdahalesine karşı “savaş hayır” propagandası adı altında yapıldı.
Aslında Suriye’de her şey gözümüzün önünde oluyor. Milyonlarca insanın evinden olduğu, yüz binlercesinin hayatını kaybettiği bu krizde yaşanan insani dramın sorumlusu Esad, Suriye’den çok uzakta yaşayan kimileri için ulusal kahraman ya da anti-emperyalist bir lider olabiliyor. Üstelik sadece ana akım Esad apolojisti gazeteciler değil, rejimin izniyle bölgeye gidip telefonuyla çektiği videoyu Twitter hesabında paylasan Esad yanlısı amatör muhabirler ya da binlerce takipçisi olan gazeteci görünümlü trol hesaplar rejimin propagandasının yaygınlaşmasına katkı sağlıyor.
İnsanların internet medyası aracılığıyla rahatlıkla manipüle edildiği, hakikatlerin giderek önemini yitirdiği günümüz post-truth (hakikat-sonrası) dünyası, bugüne kadar 200’den fazla kimyasal saldırı gerçekleştirmiş bir rejimin yeni bir kimyasal saldırı yapma ihtimaline değil, hakkında belgeseller çekilen bir sivil toplum örgütünün aslında hiç var olmadığına inanan insanlar yaratmış durumda. Görünen o ki Suriye sadece diğer ülkelerin bölgesel çıkarlarının kurbanı olmuyor, aynı zamanda insanların inandıkları değerlere, kabullere ve ideolojilere uygun bilgileri gerçek olarak kabul ettiği “post-truth çağındaki ilk savaş” olmanın da bedelini ödüyor.