1 Nisan 2011. Şam'da Cuma namazına gidiyoruz. Yol boyunca sivil giyimli sopalı adamlar. Bazılarının ellerinde Beşşar Esed posterleri. Merce Meydanı'nda, köşe başlarında, Emeviye Camii girişinde amele pazarı usulü toplanmış, "Birileri 'Hürriyet' desin de kafalarını kıralım" diye bekliyorlar. Polis ve asker onlara karışmadığına göre hepsi resmî görevli.
Biz namazı Emeviye'ye yakın küçük bir camide kılıyoruz. Hutbe devam ederken dışarıda bir gürültü kopuyor. Rejimin adamları "Kanımız-canımız sana feda olsun Ey Beşşâr!" diye bağırarak hocanın sesini bastırıyorlar. Hoca sesini yükseltiyor: "Yâ Rabbî, İslam'a ve Müslümanlara yardım et!"
Namazdan sonra cemaat hızla dağılıyor. Biz Hamidiye Çarşısı'na geçiyoruz. Rejimin bekası için yapılan bir yürüyüşün içinde buluyoruz kendimizi. Çarşıda hürriyetçilerin izine rastlanmıyor. Geçen hafta gösteri yaptıkları Merce Meydanı'na bakıyoruz, orada da yoklar.
Namazı Emeviye'de kılan bir arkadaş anlatıyor: "Çıkışta iki delikanlı slogan atmak için ağızlarını açar açmaz, muhaberatçılar üstlerine çullandı. Çocukları öyle bir dövdüler, öyle bir dövdüler... Nümayiş daha başlamadan bitti."
Sonradan öğreniyoruz ki, Şam'da bu Cuma hürriyet sloganları daha ziyade Rifai Camii'nde yükselmiş. Ve rejimin sopalı milisleri, üniformalı güvenlik güçleriyle omuz omuza, hürriyetçileri yine kıyasıya dövmüşler. Yaralıların haddi hesabı yokmuş. Ama orası gene iyiymiş. Şam yakınlarındaki Duma'da birçok gösterici katledilmiş. 10 şehitten bahsediliyor. Geceleyin bir video kaydı düşüyor internete; sopa darbeleriyle yarılmış kafasından kan fışkıran Dumalı bir göstericiyi can verirken görüyoruz.
Ertesi gün Suriye hükümeti Cuma hadiselerinde 10 kişinin öldüğünü resmen kabul ediyor -sonra ölü sayısının 14'e çıktığını da kabul ediyor-, ama katliamın sorumluluğunu üstlenmeye yanaşmıyor. Yine "Dış mihrakların provokasyonları", "Dışarıdan gelen keskin nişancıların cinayetleri", "Bazı yabancı medya kuruluşlarının yalan haberleri" vs, vs, vs... Bizim TRT-Türk ve Anadolu Ajansı da Baas rejiminin katliam suçunu örtme gayretinde. Neymiş? Muhaliflerle Beşşar Esed taraftarları çatışıyormuş! Bu arada, yabancı ajanlar da olayları kontrolden çıkarmaya çalışıyormuş! Mesele bundan ibaretmiş! "Beşşar Esed taraftarları" dedikleri, yukarıda sözünü ettiğim sopalı Baas milisleri. "Yabacı ajan" dedikleri de düpedüz Suriye Muhaberatı. Ve Mahir Esed'e bağlı katiller sürüsü.
* * *
Sorular:
Sözkonusu olan şey "Muhaliflerle Beşşar Esed taraftarları arasındaki çatışma" ise, neden muhalifler gösteri yaptıklarında "çatışma" çıkıyor da "Beşşar Esed taraftarları" gösteri yaptıklarında "çatışma" çıkmıyor?
Niye muhalifler "Beşşar Esed taraftarları"na hiç saldırmıyor da hep "Beşşar Esed taraftarları" muhaliflere saldırıyor?
Madem yabancı ajanlar ortalığı karıştırmak için fırsat kolluyorlar, öyleyse Salı günü Şam'da düzenlenen Beşşar Esed'e destek mitinginde niye ortalığı karıştırmadılar?
Kim oldukları belli olmayan (!) o keskin nişancılar niye sadece muhalif göstericilere ateş ediyor?
Olaylarda niye hep muhalifler ölüyor da hiç "Beşşar Esed taraftarları" ölmüyor?
Siz siz olun, bu yalanlara sakın inanmayın!
Gerçek şudur: Bir tarafta hürriyet ve adalet için barışçıl gösteriler yapan ve gösterilerin barışçıl kalmasına azami dikkat gösteren aklı başında insanlar var, öbür tarafta Baas rejiminin zulüm çarkı!
* * *
Mesele şu son haftalarda şahit olduğumuz hadiselerden ibaret değil. "Olağanüstü Hal" adı altında 38 yıldır devam eden bir sistematik işkence ve cinayet düzeninden bahsediyoruz. Rejimden hoşlanmayan yahut hoşlanmıyor olabileceğinden şüphelenilen insanların –küçücük çocukların bile- mahkemeye filan çıkarılmadan tutuklandıkları, en vahşi işkencelerden geçirildikleri, zindanlarda öldürüldükleri veya ölüme terk edildikleri amansız bir baskı rejimi ile karşı karşıyayız. Yolsuzluğun, hırsızlığın, rüşvetin, yağma ve talanın gırla gittiği 'ahbap-çavuş ekonomisi' de cabası...
Beşşar Esed'in bu düzene karşı olduğunu ve bu düzeni kökten değiştirmek için fırsat kolladığını zannediyorduk. Arap âlemindeki devrim rüzgârının Suriye'ye ulaşmasını fırsat bilip 10 senedir vaat ettiği değişimi nihayet gerçekleştireceğini umuyorduk. Geçen hafta bu umutla gitmiştik Suriye'ye. 'Beşşar öyle bir konuşma yapacak ki Suriye bir anda karanlıklardan aydınlığa çıkacak' deniliyordu. O gün biz de Suriye'de olalım ve Suriyeli kardeşlerimizle beraber bayram edelim diye düşünmüştük. Heyhat! Beşşar Esed'in Çarşamba günü "Halk Meclisi"nde yaptığı konuşma (işkencecilere, katillere, hırsızlara değil de halkın reform taleplerini suiistimal eden provokatörlere (!) yüklendiği o 'anakronik' konuşma) karanlığı besledi. Perşembe ve Cuma günü yine oluk oluk kan aktı. Ve Cumartesi günü Beşşar Esed'in sağ kolu Buseyna Şaban TRT Arapça'ya çıkıp 'Halkın yönetime tepkisi yok, bunlar hep provokasyon' diye kestirip attı.
Demek öyle, Buseyna Hanım! Suriye halkının baskı ve zulümden yaka silkip hürriyet ve adalet için kendi iradesiyle sokaklara dökülmesi mümkün değil demek! Oradan bakınca Suriye halkı koyun sürüsü gibi mi görünüyor?
YENİ ŞAFAK