İstanbul Vezneciler ve Mardin Midyat şehitlerimizi selamlayarak başlayalım söze. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerlerine olsun.
***
Son zamanlarda Türkiye’nin Suriye siyasetini yargılayıp mahkûm etmek moda oldu. Türkiye öyle davranmasaymış işler bu raddeye gelmezmiş!
Nasıl davranmıştı ki Türkiye? Nerede hata yapmıştı ki? Devrim hareketi başladıktan aylar sonra hâlâ Esed’e ‘Yapma, etme, halkını vurma, yangının üstüne körükle gitme! 10 sene evvel vaat ettiğin reformları tez elden yaparsan Suriye selamete çıkar ve sen halkın kahramanı olursun.’ Deyip duruken mi? İran’a, Esed’i şiddetten uzak durmaya ve halkın taleplerini yerine getirmeye ikna etmesi için yalvarırken mi? Telkin ve tavsiyeleri kâr etmeyip Esed rejiminin zulmünün ve Suriye Devrimi’nin geri dönülmez bir yola girmesinden sonra tavrını açıkça devrimden yana koyarken mi? Öyle davranmasaydı devrimciler devrimden vaz mı geçeceklerdi? Esed de onları ‘af’ edip bağrına mı basacaktı? Suriye’ye huzur mu gelecekti?
Evet, devrimciler Türkiye’den medet umdular ve umuyorlar, ama onları devrime sevk eden de devrimde ısrar etmelerini sağlayan da Türkiye değil; Esed ve destekçileri. Başta İran yönetimi.
Her şeyi yerli yerine koyalım: 2001’in mart ayında Dera şehrinde halk, bir grup çocuğa yapılan işkenceleri protesto etmek için sokağa döküldü. Esed’in polisi-askeri onlara ateş açtı, masum sivilleri öldürdü. Bunun üzerine protestolar büyüdü ve ülkenin başka yerlerine sıçradı. Şam’ın Duma ilçesinde de protestocular katliamdan geçirildi. Başlarda, Esed’in ta 2001’de vaat ettiği demokratik reformlardan ümidi bütünüyle kesmedikleri için “Eşşaab yurîd ıslah’an nizam” (Halk, düzenin ıslahını talep ediyor) diye slogan atan protestocu kalabalıklar, olaylar üzerine yaptığı ilk konuşmada halkın mesajını aldığına dair hiçbir işaret vermeyip İsrail’in provokasyonlarından filan dem vuran Esed’in “Bugünden yarına reform olmaz” diye kestirip atması üzerine “Eşşaab yurîd ıskat’an nizam” (Halk, düzenin yıkılmasını talep ediyor) diye haykırmaya başladı. Nümayişler büyüdü. Katliamlar birbirini kovaladı. Halkı katliamdan korumak isteyen gençler milis grupları oluşturmaya başladı. Halka ateş açmak istemeyen vicdanlı askerler isyan bayrağını çekti. Cisrişuğur’da ‘vicdani retçi’ askerlerle Esed’e sadık askerler arasında çatışma çıktı ve devrim hareketi silahlı bir mücadeleye evrildi. Tekrar: Bu sürecin tamamında Türkiye, Esed rejimi ve İran yönetimi arasında gidip gelerek ‘Yapmayın, etmeyin’ demekle meşguldü. Bir de, devrimcileri silahtan uzak durmaya çağırmakla. O süreçte Türkiye’de toplantılar düzenleyen Esed muhaliflerinin, hiç şüphesiz Türkiye’nin de isteği doğrultusunda, muhalefetin barışçıl olduğunu ve öyle kalacağını taahhüt ettiklerini hatırlatmak isterim. Ne var ki Esed’in gittikçe artan zulmü buna imkân bırakmadı.
Sonrası malum. Topyekûn savaş ve zamanla Bağdadi Grubu’nun, Lübnanlı İrancı milislerin, uluslararası İrancı tugayların, İran ordusunun, Rusya’nın, PYD’nin, ABD’nin devreye girmesiyle topyekûn kaos.
Bu kaosun faturasını Türkiye’nin Suriye siyasetine çıkaranlara “Peki sizce Türkiye tam olarak ne yapmalıydı?” diye sorduğunuzda ya hiç cevap alamıyoruz veya “İran’la konuşup halledebilirdi” gibi Polyannacı saçmalıklara maruz kalıyoruz. 2012’de–Adem Özköse ve Hamit Coşkun’un Suriye’deki esareti münasebetiyle- Tahran’da İranlı üst düzey yetkililerle bir araya gelip Suriye meselesini enine boyuna konuşup tartışmış bir kardeşiniz olarak sizi temin ederim bu zevat Suriye’de bir anlaşmanın a’sını, uzlaşmanın u’sunu bile duymak istemiyordu. “O çapulcuların” (Devrimcilerin) canına okumaktan başka dertleri yoktu ve içinde yüzdükleri kibir deryasında Türkiye’nin görüşleri, teklifleri, işbirliği arayışları vız gelip tırıs gidiyordu.
***
Türkiye, Esed rejimini ve İran’ı itidale çağırmakla doğru olanı yapmıştı. Bunun kâr etmediği yerde devrimcilerden yana tavır koymakla ve milyonlarca Suriyeli mülteciyi bağrına basmakla da doğru olanı yaptı. Başından beri doğru, hakkaniyetli ve asil davrandı.
Türkiye’nin Suriye siyasetinde bir kusur bulacaksak, o kusur şu olmalıdır: Yukarıda mezkûr aktörler sahayı kaplamadan evvel devrimcileri adam gibi silahlandırıp Şam yoluna sevk etmemek.
Karar