Suriye’de dini temizlik

MUSTAFA ÖZCAN

Gazeteler Suriye rejiminin çıldırdığını yazıyor. Sadece çıldıran Suriye rejimi olsa gam değil.

Aynı zamanda altındaki zemin kayınca İranlı ortağı da çıldırdı. Suriye rejimi son kalelerinden birisi olan İran’dan medet umuyor. Suriye Dışişleri Bakanı Muallim İran’a ziyarette bulundu ve bu ülkenin Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi ile buluştu. Her ikisi de rejimin bekasında hemfikir. Salihi’nin sözleri bildik ve sadra şifa olmayan sözler. Suriye halkı kendi söküğünü dikemezmiş de başkalarının vesayeti altına girermiş vesaire. Beşşar rejiminden vazgeçmemek için kırk dereden su getiriyor. Ve tüy dikercesine Suriye’de olan bitenleri Siyonizm komplosuna bağlıyor (Political transition in Syria through govt. change is wishful thinking: Iran Political Desk On Line: 29 July 2012 15:58 In Print: Monday 30 July 201, Tehran Times). Peki! Ortada Siyonist bir komplo varsa neden Beşşar askerlerini Golan’dan çekerek halkının üzerine sürdü. Tersini yapması gerekmiyor muydu? Yani halkının üzerine sürdüğü tankları Golan Tepelerini kurtarmak için İsrail’e karşı seferber etmesi ve mevzilendirmesi ve onun ötesinde fiili duruma geçmesi gerekmiyor muydu? Madem bu kadar gücü vardı ne diye bunu 40 yıldır İsrail’e karşı kullanmadı. Sadece vekil üzerinden İsrail’e çalım atmak yetiyor mu? Kaldı ki, İsrail de Suriye askerlerini Golan’dan çekerken orada tahkimat yapıyor.

İran, tarihi boyunca kendisinden olmayana hep kara çalmıştır. Bu aynı zamanda son dönemde İran Komünist Partisi Tudeh’den kaptıkları ve ondan kalma bir alışkanlıklarıdır. Sözgelimi Tudeh Partisi, Musaddık 1953 yılında Şah-ABD ortaklığı ile devrilirken onu Amerikancılıkla suçluyordu! Halbuki, Tudeh’i hem İngiltere hem de Rusya destekliyordu.

Naziler, komünistler daima düşmanları için ‘çamur at izi kalsın’ yöntemi izlemişlerdir. Tudeh’den sonra da, Musaddık ve çizgisinin devamı Mehdi Bezirgan ve İbrahim Yezdi hep Amerikancılıkla suçlanmıştır. Özgürlüğünün Yükselişi Partisini böyle suçlamışlardır. Pakistan’da da Afgan cihadına destek olan Ziya ul Hak, Musaddık(ın devrilmesi) gibi muhtemelen Amerikan tertibiyle öldürülmüştür. Lakin ona da aynı kulpu takmışlardı. Ama siyasi çıkarlarına hizmet ettiği için Karzai’den bir gün olsun şikayetçi olmamışlardır. Amerikancılığı hatırlarına bile gelmemiştir. Nuri Maliki’nin de öyle.

Sufilerin ıstılahlarından olan anın vacibi gibi bir de ‘anın saldırganı ve adaleti’ vardır. Saldırgan değiştiği halde düşmanlığı sabitlemek Maniheist bir yaklaşımdır ve adaletten sapmaktır. Şimdi Suriye’de bir mezhebe dayalı temizlik yapılıyor. İran da buna bilerek isteyerek destek oluyor. Al Misruyyun gazetesinden Muhammed Abde, Suriye’de yaşanılanları doğru kavramlarla tanımlamak gerektiğini söyleyerek orada ne İran-Suriye ekseninin tanımladığı gibi bir terör ne de Batı’nın görmek istediği gibi bir iç savaş olmadığını aksine dini temizlik olduğunu ifade etmektedir (http://www.almesryoon. com/permalink/18563.html) Doğrusu bu ifadelerini ihtiyatla karşılamıştım lakin Fadi Burhan isimli İranlı bir mollanın youtube düşen konuşması ‘şehide şahidun min ehlihi’ misali içeriden bir tanıklık ve itiraf olmuştur (http://www.islammemo.cc/vedio-images/vedio/2012/07/29/153654.html).

Şeyh Fadi Burhan kendisinin de ‘kahraman Suriye ordusunun’ saflarında bir nefer olmak istediğini söylüyor ve teröristlere karşı savaşta rejimin yedek kuvvetleri arasında yer almayı temenni ediyor. Humeyni sisteminin temsilcisi olan bu adam Beşşar Esat’ın zalim bile olsa otoritesine başkaldırmanın doğru olmadığını savunuyor. Faraza veya sözgelimi makamında da olsa Fadi Burhan, Beşşar Esat’ın zalimliğini kabul ediyor. Ama başkaldırmayı reddediyor. Öyleyse Humeyni Şah’a zulmünden başka niçin başkaldırdı?

Bugüne kadar İran rejimi baştan beri söylediklerinin tam tersini yapmıştır. Humeyni kitaplarında veliahtlığa ve şahlığa yani kraliyet rejimine karşı çıkmıştır. Arap dünyasında cumhuriyetleri adı konmamış bir biçimde ilk defa kraliyete çeviren Hafız Esat değil midir? Bu siyasi bidatın ilk denemesi de Beşşar’dır. Mübarek, Ali Abdullah Salih ve Kaddafi ona özenmemiş midir? Öyleyse bu kuralı neden Suriye’de tatbik etmiyorlar?

Yine İran’da Şah’ın kurmuş olduğu Restahiz yani Baas Partisine karşı mücadele etmiş ve kökünden kazımıştır. Baas’ın İran versiyonunu ortadan kaldırmıştır. 2003 yılından sonra Kürtlerle birlikte Irak’ta Baassızlaştırma politikası uygulayan ve uygulatanlar da kendileri.

Peki! Aynı kökten beslenen ve Mişel Eflak’ın kurduğu Baas Partisinin Suriye’deki kolunun ne imtiyazı var? Şah’tan sonra Saddam’a da zulmünü gerekçe göstererek karşı çıkmadılar mı? Beşşar’a gelince zulüm kılık mı değiştiriyor? Irak’ta Baas partisine karşı savaş, ama Suriye’de Baas partisiyle birlikte savaş! Humeyni İmam Hüseyin’in (R.A.) veliahtlık ve şahlığa karşı çıktığını ve dolayısıyla İslam’da bu tarz bir sistemin caiz olmadığını öngörüyor (El Üsüs el Fikriyye Li’s Sevreti’l İslamiyye el İraniyye, Muhammed Şefi Fer, Merkez Hadara Litenmiyeti’l Fikri’l İslami, s: 282-283, Beyrut). Humeyni İslam ittihadının kurulmasının da bu mevcut hükümetlerin yıkılmasına bağlı oluğunu söylüyor. Raid Salah da aynı doğrultuda Kudüs’ün yolunun ve Filistin halkının kurtuluşunun Suriye’nin kurtuluşundan geçtiğini söylemektedir. Peki! Öyleyse İran’ın Suriye takıntısının anlamı ne?

Salahaddin’in yolu, Halep’te Salahaddin kalesinden ve semtinden ve oradaki direnişten geçiyor. Lakin İran, Suriye’de kendi kendini inkar ediyor. İnsan ve devletler kendi sözleriyle ve eylemleriyle test olur. İran şimdi bu test aşamasından geçiyor. Masumiyetine inananlar onu testten azade kılabilirler. Lakin bu bizim yolumuz olamaz.

YENİ AKİT