Taha Kılınç / Yeni Şafak
Gurbette ölüm
Mısır’da, 23 Temmuz 1952 günü Kral Faruk’u devirerek iktidara el koyan Hür Subaylar cuntasının en önemli ismi, Cemal Abdunnâsır’dı. Başlangıçta, yaşı ve tecrübesi nedeniyle Mısır toplumunda büyük saygı uyandıran General Muhammed Necîb’i cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtan Abdunnâsır, kısa süre sonra Necîb’i devre dışı bırakıp ev hapsine aldırarak ülkenin dümenine geçti. Arap milliyetçiliğinin bayraktarlığını yapmak suretiyle Ortadoğu sokaklarını hareketlendiren Abdunnâsır, İsrail’le mücadeleyi de gündeminin birinci sırasında yerleştirmişti.
1950’lerin atmosferinde, Abdunnâsır’ın söylemlerinin ortalığı kasıp kavurması normaldi. Mısır üzerine büyük bir siyasî ve ekonomik baskı uygulayan İngiltere’ye karşı “özgürleşme” politikalarına ağırlık veren Abdunnâsır, 1956’da Süveyş Kanalı’nı millîleştirerek şöhretini zirveye çıkardı. Aynı yılın sonbaharında İngiltere, Fransa ve İsrail’in Mısır’a yönelik ortaklaşa saldırısı (“El-Udvânu’s-Sulâsî”), ABD’nin Mısır lehine pozisyon almasıyla savuşturulunca, Abdunnâsır artık “efsanevî kahraman” olarak kitlelerin kalbine yerleşti. ABD’nin Mısır’ın yanında konumlanması, Sovyetler Birliği’nin Doğu Avrupa’dan sonra Ortadoğu’da da güç kazanmasının önüne geçme çabasıydı aslında. Abdunnâsır’ı tümüyle Moskova’nın kucağına itmek istemeyen Washington, Kahire’nin sırtını sıvazlamıştı. Ama yine de ABD Abdunnâsır’ı elinde tutamayacak, Asvan Barajı için verilmesi planlanan Amerikan kredisi son anda iptal edilince, Mısır lideri rotayı tamamen Sovyetler’e çevirecekti.
Arap milliyetçiliği politikası çerçevesinde, Cemal Abdunnâsır, çarpıcı bir adım daha atarak Mısır’la Suriye’nin tek çatı altında bir araya geleceğini duyurdu. Taraflar arasında sürdürülen uzun bir müzakere maratonunun ardından, 1 Şubat 1958’de “Birleşik Arap Cumhuriyeti”nin kuruluşu ilân edildi. Başkenti Kahire olan bu yeni devletin, başkanı da elbette Abdunnâsır’dı. Dönemin Suriye Cumhurbaşkanı Şükrî el-Kuvvetlî görevinden feragat etmiş, böylece “Arapların vahdeti”ne katkıda bulunmayı ummuştu. Ancak Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin Abdunnâsır’ın Mısır’da kurduğu polis ve istihbarat devletinin gülünç bir kopyasına dönüşmesi uzun sürmedi. Yeni tabloda, Şam’ın tarihî ve kültürel kimliği, Kahire’nin altında ve gölgesinde kalıyordu. Suriye cephesi, bu durumdan fazlasıyla rahatsızdı.
Gerilimin giderek tırmanmasının ardından, 28 Eylül 1961’de Suriye ordusundan bir grup subayın Şam’da düzenlediği askerî darbeyle, Birleşik Arap Cumhuriyeti projesi de resmen çöktü. Ne var ki, “Suriye Arap Cumhuriyeti”ni yeniden tesis eden subaylar, fraksiyon kavgaları sebebiyle yorgun ve zayıf düşmüş orduyu toparlamakta zorlanacaklar, içerideki ayrışmalar ve çatışmalar 8 Mart 1963 günü Baas Partisi’ne yakın subayların düzenlediği yeni bir darbeye daha yol açacaktı.
1961 darbesinde bilfiil görev alan eski generallerden biri, Muvaffak Asâsa, geçtiğimiz cumartesi günü ABD’de hayatını kaybetti. 95 yaşında son nefesini veren Asâsa, sadece rol oynadığı kritik darbenin Suriye yakın tarihindeki önemi sebebiyle değil, şahsî hayatındaki tercihleri ve duruşuyla da son derece dikkat çekici bir isimdi.
1927’de Şam’da dünyaya gelen Muvaffak Asâsa, orduya intisabından sonra rütbeleri rutin şekilde elde etmiş, nihayet Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na kadar yükselmişti. Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin dağılmasının ardından bir süre daha görevinde kalan Asâsa, Baas darbesiyle birlikte ordudan uzaklaştırılan isimlerden biriydi. Zira zihniyet ve davranış açısından, Baas’la uyuşması mümkün değildi. Darbeden sonra 10 ay kadar hapiste tutulan Asâsa’nın, sivil hayata başlarken yaptığı ilk şeylerden biri üniversiteye girmek oldu. Mühendislik eğitimi aldı ve 1970’lerin ortalarına kadar Şam’da müteahhitlik işleriyle ilgilendi. Bu sırada Hâfız Esed, parti içi bir darbeyle çoktan iktidara gelmiş, Suriye’nin her noktasında ağır bir diktatörlüğün bütün izleri görülmeye başlamıştı. Muvaffak Asâsa, yola devam edemeyeceğini anladı. Ailesiyle birlikte yurtdışına giderek ABD’ye yerleşti ve vefatına kadar da orada yaşadı.
Ortadoğu yakın tarihinde, orduların üst kademelerine kadar tırmanıp elini kana, zulme ve yolsuzluğa bulaştırmayanlar o kadar nadirattan ki, onlardan herhangi birini bulunca müstakil yazı ve incelemelerin konusuna dönüştürmek şart oluyor. Muvaffak Asâsa, bu duruma tümüyle uyan bir örnekti.